İsrail’in Filistin’e yönelik soykırım harekâtı hız kesmeden devam etmesine rağmen, Gazze halkının maruz bırakıldığı katliam, bir buçuk aydır Suriye’de yaşanan gelişmelerin gölgesinde kalmış durumda. Son günlerde yine hastaneleri ve kampları hedef alan onlarca saldırı gerçekleştiren İsrail, Gazze’de yüzlerce insanın daha ölümüne yol açtı. Gazze Sağlık Bakanlığının açıklamasına göre, 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de İsrail saldırıları nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 46 bine, yaralıların sayısı ise 109 bine ulaştı. Ölenlerin 18 bine yakınını çocuklar, 12 binden fazlasını ise kadınlar oluşturuyor. Üstelik bunlar yalnızca teyit edilmiş sayılar; bunlar haricinde enkaz altında kalıp ulaşılamayan binlerce cansız bedenin olduğu tahmin ediliyor.
Siyonist İsrail, dünya medyasının Suriye’ye odaklandırılması sayesinde katliamlarına rahatça devam ediyor. Bugün 2 milyondan fazla insan, İsrail’in 15 aydır aralıksız bombaladığı Gazze’yi terk etmek zorunda kaldı. Ama gittikleri güney bölgelerinde de, kamplarda da onları yine bombalar, açlık, soğuk karşıladı. Halkın sığındığı eğitim kurumları ve hastaneler yerle bir edilirken, hastaların, yaralıların, sakatlananların tedavi edilmesinin bile önüne geçiliyor. Sadece son haftalarda soğuktan ölen bebeklerin sayısı 8’e çıktı. Türkiye’de yenidoğan yoğun bakımlarını kâr kapısı haline getiren şebekenin yol açtığı bebek ölümleri karşısında gösterilen haklı tepkiyi hatırlayalım. Peki İsrail’in dünyanın gözü önünde Gazze halkına, Filistinli el kadar bebeklere yaşattığı zulme nasıl sessiz kalınıyor? Kalınıyor, çünkü emekçilerin gerçekleri görmesinin önüne bin bir bariyer dikiliyor ve başta Filistin davasının hamisi olduğu iddiasıyla işin şov kısmından geri durmayan Erdoğan rejimi olmak üzere burjuva egemenlerin dar çıkar hesapları insanlığın önüne geçiyor.
İsrail yaptığı katliamların belgelenmesinin önüne geçmek için basına da aynı terörü uyguluyor. El-Cezire televizyonunun Gazze’ye girmesini yasaklayan Siyonist rejim, sadece Aralık ayında 10 gazeteciyi katletti.7 Ekim 2023’ten bu yana katledilen gazetecilerin sayısı ise 202’ye çıktı. Basını sistematik bir şekilde hedef alan İsrail hükümeti, katlettiği bu insanların basın mensubu kılığındaki teröristler olduğunu iddia ediyor. Bu açıklama, hiç de şaşırtıcı olmayan biçimde, TC’nin katlettiği Kürt basın çalışanlarına yönelik açıklamalarıyla birebir örtüşüyor. Son altı ay içinde Irak Kürdistanı’nda ve Rojava’da Türk ordusunun SİHA saldırılarıyla katledilen üçü kadın dört Kürt gazeteciye ilişkin olarak devletin yaptığı “PKK’li teröristler” açıklamalarında da bunu gördük.
İsrail bölgedeki durumdan faydalanarak işgallerini genişletip derinleştiriyor. Sözde ateşkes imzalamak için Hamas’la görüşmeye hazırlanırken Gazze’ye, Hizbullah’la ateşkese varılmışken Lübnan’a bombalar yağdırmayı sürdürüyor. Ateşkes anlaşmasının gereklerine rağmen, Lübnan topraklarındaki askeri birliklerini orada kalıcı olarak tutmayı düşünüyor. Suriye’nin güneyine yönelik yayılmacı planlarını da adım adım hayata geçiriyor. Esad rejiminin yıkılmasının ardından Golan tepelerinin tamamını ele geçiren İsrail, Lübnan sınırındaki Şeyh dağını da işgal etti. Böylece Şam’a 50-60 kilometrelik bir mesafeye konuşlanmış oldu. Netanyahu bu topraklardan çekilmeyeceklerini, kalıcı tesisler kuracaklarını söyleyerek, Siyonist yayılmacılığın sınır tanımayacağını da ifşa etmiş oldu. Bu arada havaalanlarını, limanları, tankları, silah depolarını bombalamak suretiyle Suriye’nin askeri donanımını ve altyapısını imha ederek, geleceğe yönelik de bir çökertme harekâtı uyguluyor. Rusya, İran ve Hizbullah’tan arındırılan Suriye, böylelikle ABD-İngiltere-İsrail merkezli emperyalist Batı ittifakının nüfuz alanına dönüştürülmüş durumda.
Elif Çağlı’nın dikkat çektiği gibi, bu süreç halen yürürlükte olan Büyük Ortadoğu Projesinden de, daha genel tabloyu oluşturan Üçüncü Dünya Savaşından da bağımsız olarak değerlendirilemez:
“7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla işaret fişeği atılan ve 27 Kasım 2024’te ABD-İsrail destekli HTŞ güçlerinin Halep’i ele geçirmesiyle ilerleyen savaş, ABD’nin BOP’un ikinci evresine geçtiğini gözler önüne seriyor. (…) Bu evre hem 3. Dünya Savaşının Ortadoğu’daki gidişatını belirleyecek hem de Türkiye’deki duruma etkisi yüzde yüz. BOP’un hızlandırılmış evresi için verilen karar doğrultusunda, Trump finans kapital zirvesinin arzu ettiği bir Bakanlar Kurulunu oluşturacak. Basına sızan haberlerden anladığımız kadarıyla tamamen Siyonist bir kabine oluşturuyor ABD. ABD’de yaşananlar, kesinlikle yalnızca Trump’la ilgiliymiş gibi yorumlanamaz. Trump, kapitalist sistemin ve onun hegemon gücü ABD’nin içinde bulunduğu durumun dışa yansımasıdır. ABD Ortadoğu’da haritaları yeniden çizmek amacıyla, önce İsrail ve sonra da HTŞ eliyle mevcut devletleri parçalamak ve yenilerini kurmak üzere atağa geçti. Bazı noktalarda elde edilen mevzilerde birtakım anlaşmalarla Ortadoğu’da şimdilik işi bir noktaya getirip bir an önce Pasifik’e atlamak istiyor. Projesinin hızlandırılmış evresi Ortadoğu’yu bir an önce halletmeye dönük. Bütün savaşlarda aynı şey olur; savaşırlar, kozlarını paylaşırlar ve taraflar mecburen bir noktada anlaşma masasına otururlar. Kim üstünlük elde etmişse anlaşma onun lehine olur. İsrail’in bu kadar saldırgan olmasının nedeni, Rusya’nın bu atakları engelleyemeyeceğini göstermektir. Rusya’nın Ortadoğu’da ABD ile başa baş bir güç olmadığı bu şekilde ortaya çıktı. (…) Trump’ın «Ortadoğu’ya barış getireceğim» söylemi, savaşı diğer noktalarda devam ettirmek üzerine kuruludur. Bu noktada bizim 3. Dünya Savaşı tespitimizin önemi ve doğruluğu unutulmamalıdır.”[*]
İsrail, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinin de, Üçüncü Dünya Savaşının da tam göbeğinde yer alan bir ülkedir. Bu yüzden ABD, emekçi kitlelerden yükselen tüm tepkilere rağmen sarsılmaz şekilde İsrail’in arkasında durmayı sürdürüyor. Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) “insanlığa karşı suç işlemeleri” gerekçesiyle Netanyahu ve Gallant hakkında yakalama kararı çıkarması, ABD başkanlarının Netanyahu’yla boy boy fotoğraflar vermelerini de, milyarlarca dolarlık silah yardımlarına devam etmelerini de engellemiyor. ABD Kongresi Ağustos ayında İsrail’e 20 milyar dolarlık savaş uçağı ve diğer askeri teçhizatın satışını onaylamışken, ABD yönetimi şimdi de 8 milyar dolarlık yeni bir silah satışı planlıyor. Bunlar arasında 25 tane F35A savaş uçağı ve ağırlıkları 300 ilâ 925 kilo arasında değişen 2300 adet bomba da bulunuyor. Böylece ABD, “Filistin’i ilhak edip yok edene kadar arkandayız” diyor. Üstelik 20 Ocakta başkanlık koltuğuna oturacak Trump çoktandır, kurduğu ırkçı, Siyonist kabineyle İsrail politikasını daha pervasız bir destek noktasına taşıyacağını açıktan dile getiriyor. Trump’ın Savunma Bakanı adayı Pete Hegseth ve İsrail Büyükelçisi adayı Mike Huckabee’nin Batı Şeria’nın İsrail’e ait olduğu yönündeki açıklamalarla, İsrail’e desteğin sınırını bizzat İsrail’in belirlediğini gösteriyor. İsrail’i savunma ve destekleme politikasına diğer Batılı emperyalist güçler de iştirak ediyorlar.
Suriye’ye yönelik fetih hayalleri yaymakla meşgul durumdaki Erdoğan rejimi ise resmi örtüye rağmen gerçekte İsrail’le ticareti bile kesmiş değil. Ama bu suç ortaklığı, yeni yılın ilk gününde İstanbul’da düzenlenen kitlesel miting gibi şovlarla örtülmeye çalışılıyor. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Saray’ın oğlunun vitrine koyulduğu bu rejim şovlarıyla sözde “Gazze’yi savunmaya devam ediyoruz” mesajı veriliyor. Oysa soykırımcı İsrail’le dolambaçlı yollardan sürdürülen ticaret, doğrudan İsrail savaş aygıtının kullandığı çelik, dikenli tel, çimento gibi ürünleri de içeriyor. Erdoğan’la can ciğer kuzu sarması olan Aliyev’in başında bulunduğu “Müslüman kardeş ülke” Azerbaycan da, Türkiye’den geçen Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı üzerinden gerçekleştirdiği petrol ihracatıyla Siyonist devletin damarlarına kan pompalıyor.
TC de dâhil olmak üzere burjuva devletler ikiyüzlülükte sınır tanımazken, Filistin halkının gerçek dostlarının tüm dünya emekçileri olduğu, 15 aydır devam eden kitlesel protestolardan da görülmektedir. İsrailli emekçiler de bu savaşın sona ermesi için sokakları doldurmaya devam ediyorlar. Binlerce İsrailli her cumartesi gerçekleştirdikleri eylemlerle, esir takas anlaşmasının derhal imzalanıp uygulamaya sokulmasını istiyorlar. İsrail devleti, Hamas’ın elindeki 100 İsrailli rehineyi bahane ederek Gazze’yi yerle bir ederken, İsrail zindanlarında 11 bine yakın Filistinli esir tutuluyor ve bunlar korkunç işkencelere maruz bırakılıyorlar. Esir takas anlaşmasını imzalamayı bin bir bahaneyle geciktiren Netanyahu hükümetinin istifasını isteyen İsrailli emekçiler, “Hepimiz kanlı hükümetin esirleriyiz” sloganı atıyorlar.
İşin gerçeği, tüm dünya emekçilerinin kanlı kapitalist düzenin esirleri olduğudur. Enternasyonal marşımızda dendiği gibi, bu kan denizinin ufkundan kızıl bir güneş doğması için, dünya işçi sınıfının örgütlü bir güç olarak ayağa kalkması şarttır.
link: Marksist Tutum, Suriye’nin Gölgesinde Bırakılan Gazze Soykırımı, 9 Ocak 2025, https://en.marksist.net/node/8415
Esad’ın Yıkılması Suriye Halkının Zaferi mi?