Nicedir yükselen ekonomik gücünü siyasi ataklarıyla da perçinleyen Çin, bu kez dünyanın en temel gündem maddelerinden biri olan Filistin meselesine dair attığı bir adımla dikkatleri üzerine çekti. Başta Hamas ve El Fetih olmak üzere 14 Filistinli örgütün[1] temsilcileri “geçici ulusal uzlaşı hükümeti” kurma konusunda vardıkları anlaşmayı Pekin’de bir araya gelerek ilan ettiler.[2] Nisan ayında başlayan görüşmelere ve 22 Temmuzda imzalanan anlaşmaya Çin’in aracılık etmesi, bu emperyalist gücün bundan böyle Ortadoğu denkleminde çok daha güçlü bir şekilde yer alacağına da işaret ediyor.
Geçerken belirtelim ki, Pekin Deklarasyonu adı verilen bu anlaşma Çin’in Batı emperyalizmine tepki duyan Müslüman coğrafyadaki itibarını arttırırken, Türkiye’nin ve kendisini “Filistin halkının hamisi” ilan eden Erdoğan’ın zerrece kale alınmadığını da ortaya sermiştir. Nitekim anlaşmanın üçüncü maddesinde zikredilen “dostlar” arasında Türkiye’nin esamisi okunmamaktadır: “4/5/2011 tarihinde Kahire’de imzalanan Ulusal Uzlaşma Anlaşması ve 12/10/2022 tarihinde imzalanan Cezayir Deklarasyonu temelinde, gruplar, Mısır, Cezayir, Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu’ndaki dostlarının yardımıyla bölünmeyi sona erdirecek anlaşmaların uygulanmasını (…) takip etmeye devam etme konusunda mutabık kaldılar…” Sözde Netanyahu’nun ABD Kongresindeki gövde gösterisine misilleme olarak Abbas’ın TBMM’ye getirilip orada konuşturulması zoraki hamlesi aslında çizilen karizmayı toparlama hamlesidir. Fakat bu süreçte yaşananlar (muhalefetin önerisi üzerine bu davete mecbur kalınması, Erdoğan’ın abuklamaları, Abbas’ın gönülsüzlüğü vb.) rejimin çapsızlığını daha da çıplak hale getirmiştir.
Anlaşmaya dönersek, İsrail’in yerle bir ettiği Gazze, toprak bütünlüğü bırakmadığı Batı Şeria ve işgal ettiği Kudüs gerçekliğinin yanı sıra Filistinli örgütlerin aralarındaki rekabet, ideolojik farklılıklar ve çeşitli zafiyetler dikkate alındığında varılan mutabakatın hayata geçmesi son derece zor görünmektedir. Bununla birlikte Filistinli örgütlerin Pekin’den aldıkları destekle Batı’ya ve İsrail’e verdikleri mesaj açık ve güçlüdür. Tam da bu yüzdendir ki, Netanyahu ve diğer İsrail yöneticilerinin yanı sıra ABD de bu anlaşmaya tepkisini göstermekte gecikmemiştir.
Netanyahu 24 Temmuzda gerçekleştirdiği Kongre şovuyla tüm dünyaya ABD’nin tam desteğine sahip olduğu mesajını vererek gövde gösterisinde bulunurken aslında Çin ve Rusya’ya da mesaj vermiştir. Bölgede İran’a karşı NATO benzeri bir ittifak kurulması gerektiğini söyleyen Netanyahu, bunun adını Trump döneminde imzalanan İbrahim Anlaşmalarına anıştırmayla “İbrahim İttifakı” olarak dillendirmiş ve ardından şunları söylemiştir: “İran’la mücadele ettiğimizde, ABD’nin en radikal ve cani düşmanıyla mücadele ediyoruz. İsrail nükleer İran’a karşı mücadele eder ve bunu önlemek için çalışırken, biz sadece kendimizi korumuyoruz, sizi de koruyoruz. Düşmanlarımız sizin düşmanlarınızdır, bizim kavgamız sizin kavganızdır, zaferlerimiz sizin zaferleriniz olacaktır. Amerika’nın arkamızda olduğunu biliyorum.”
Bu meydan okumayla, Gazze’de uygulanan soykırımı kalıcı işgale ilerletme kararlılığı da ilan edilmiş olmaktadır. Bu niyet İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz’ın sözlerinde çok daha dolaysız sergilenmiştir: “Hamas ve El Fetih, Çin’de Gazze’nin ortak kontrolü için bir anlaşma imzaladı. Mahmud Abbas terörü reddetmek yerine Hamas’ın katillerine ve tecavüzcülerine kucak açarak gerçek yüzünü ortaya koyuyor. Gerçekte bu gerçekleşmeyecek çünkü Hamas yönetimi ezilecek ve Abbas Gazze’yi uzaktan izleyecek. İsrail’in güvenliği yalnızca İsrail’in elinde kalacaktır.” ABD’den de aynı minvalde açıklamalar gelmesi şaşırtıcı değildir.
Filistin emperyalist savaşın alanı haline getirilmiştir ve Çin de bu savaşın Ortadoğu ayağına daha güçlü girişler yapmaktadır. Hatırlanacağı üzere Çin 2022’de de Suudi Arabistan’la stratejik ortaklık belgesi imzalamış ve İran-Suudi Arabistan yakınlaşmasına arabuluculuk ederek güçlü bir diplomatik hamlede bulunmuştu. Geçtiğimiz Mayıs ayında ise Pekin, temelleri 2004 yılında atılan Çin-Arap Ülkeleri İşbirliği Forumuna ev sahipliği yapmıştı. Bu forum aynı zamanda Çin’in Kuşak ve Yol projesi için de bir platform olarak değerlendiriliyor. Bölgeyle ticaret hacmi son 20 yılda on kat artarak 400 milyar doları aşan Çin, Arap ülkelerinin en büyük ticaret ortağı haline gelmiştir. Öte yandan İran, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın BRICS’e katılımı da Çin ve Rusya’nın Ortadoğu ülkeleri üzerindeki gücünün pekiştiğini ve ABD ile jeostratejik rekabetin önümüzdeki dönemde daha da sertleşeceğini gösteriyor.
Çin düzeyine gelmiş bir emperyalist gücün ekonomik gücünün siyasi karşılığının olmaması elbette mümkün değildir. Nitekim ABD karşısında emperyalist hegemonya kavgasının başat aktörü olduğunu ekonomik gücüyle gösterirken, Asya’dan Afrika’ya çok sayıda ülkeyle geliştirdiği çok yönlü ilişkilerle küresel bir siyasi güç olarak da öne çıkmaya başlamıştır. Böylece Çin sadece Batı kampı karşısında değil, Rusya’yla birlikte başını çektiği emperyalist kamp içinde de siyasi ve askeri rolünü güçlendirmiştir. Kısa bir süre önce Zelenski yönetimi de Ukrayna savaşının sona erdirilmesi konusunda Rusya’yla arabuluculuk yapması için Çin’e başvurmuştur. İtalya Başbakanı Meloni’nin Temmuz sonunda gerçekleştirdiği Çin ziyaretinde, İtalya’nın ABD baskısıyla geçen yıl ayrıldığı Kuşak ve Yol projesine yeniden dönme kararını açıklaması, pek çok İtalyan tekelinin temsilcilerinin de anlaşmalar yapmak üzere bu ziyarette Meloni’ye eşlik etmesi Çin’in çekim gücündeki artışın ifadelerinden biridir.
Tüm bunlar ABD’nin hegemonyasının giderek çok daha fazla aşındığının örneklerinden sadece birkaçıdır. Fakat emperyalist güçler arasındaki bilek güreşinin nicedir Üçüncü Dünya Savaşı şeklini alan geniş alanlı bir savaşa dönüşmesinin de gösterdiği gibi, bu süreçten emekçiler lehine herhangi bir şey beklemek abestir. Tersine emperyalist güçler kapışırken, ezilen, sömürülen, savaşlarda katledilen, sefalete sürüklenen, geleceksizliğe mahkûm edilenler hep emekçiler olmaktadır. Emperyalist dünya düzeninin tek kutuplusu da çok kutuplusu da işçi sınıfının düşmanıdır. ABD her türlü eylemini kendi egemen sınıfının çıkar hesaplarıyla gerçekleştirdiği gibi Çin ve Rusya da aynı dürtüyle hareket etmektedir. Örneğin her ikisi de 7 Ekim Hamas saldırısını İsrail-Arap ülkeleri arasındaki “normalleşme” sürecini baltalayan bir hamle olarak değerlendirip bu savaşı Ortadoğu’daki etkinliklerini arttırmak için kullanmaktadır. Keza Çin’in İran ya da Suudi tiranlığıyla geliştirdiği ilişkilerin ABD’nin İsrail ve diğer gerici, faşist rejimlerle kurduğu ilişkiden daha olumlu bir yanı yoktur. Emperyalist güçlerin herhangi biri ne Filistin halkına ne de dünya halklarına barış ve refah getirebilir. Aksine bu güçler dünyayı elbirliğiyle yok oluşa sürüklemektedirler. Bunun önüne ancak dünya işçi sınıfının anti-kapitalist, anti-militarist devrimci mücadelesiyle geçilebilir!
[1] Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi (el-Fetih), Filistin Direniş Hareketi (Hamas), İslami Cihad Hareketi,
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Halk Partisi,
Filistin Halk Mücadelesi Cephesi, Filistin Ulusal İnisiyatif Hareketi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi - Genel Komutanlığı, Filistin Demokratik Birliği (Fida), Filistin Kurtuluş Cephesi, Arap Kurtuluş Cephesi, Halk Kurtuluş Savaşının Öncüleri (Yıldırım Kuvvetleri), Filistin Arap Cephesi.
[2] Anlaşmanın üçüncü maddesinin c bendi şöyle: “Filistinli grupların mutabakatıyla ve yürürlükteki Filistin Anayasası temelinde (Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas) Başkan’ın kararıyla geçici bir ulusal birlik hükümeti kurulması. Bu hükümet, Batı Şeria, Kudüs ve Gazze Şeridi’nin birliğini vurgulayarak tüm Filistin toprakları üzerinde yetki ve otoritesini kullanacaktır. Filistin devletinin topraklarındaki tüm Filistin kurumlarını birleştirerek, Gazze Şeridi’nin yeniden inşasını başlatarak ve onaylanan seçim yasasına göre mümkün olan en kısa sürede Merkezi Seçim Komisyonu gözetiminde genel seçimlere hazırlanarak başlayacaktır.”
link: İlkay Meriç, Çin’in Siyasi Atakları Hızlanıyor, 12 Ağustos 2024, https://en.marksist.net/node/8333
Bangladeşli Emekçiler Hasina Rejimini Yıktı
Kohei Saito: İdeolojik Manipülasyon Süvarilerinden Biri Daha