ABD’de Birleşik Otomotiv İşçileri Sendikası UAW’ye üye 45 bin otomotiv işçisinin 15 Eylülden bu yana sürdürdüğü grev, sendikanın önce Ford, ardından da Stellantis ile geçici anlaşmaya varıldığını açıklamasıyla bu işletmelerde sonlanma aşamasına geldi. Anlaşmanın General Motors (GM) tarafından da kabul edilmesi bekleniyor. Taban ücretlerin 2028 yılına kadar toplamda %25 oranında arttırılmasını öngören anlaşmanın işçilerin istedikleri %40’lık artış oranının altında kalması işçileri rahatsız ederken, sendika bu sözleşmeyi önemli bir kazanım olarak yansıtıyor.
Yıllardır ücretleri eriyen ve ciddi hak kayıplarına uğrayan işçilerin tepkisi artınca UAW grev kararı almak zorunda kalmıştı. Ford, GM ve Stellantis[1] otomobil fabrikalarında çalışan yaklaşık 150 bin işçi, toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma çıkmaması üzerine grev oylamasına gitmiş ve işçilerin yüzde %97’si greve “evet” demişti. Bunun üzerine sendika grev kararı almış ve Detroit Üçlüsü olarak bilinen bu üç büyük otomobil devinin en kârlı araçların üretildiği tesislerinde; GM’nin Missouri’deki montaj fabrikasında, Ford’un Michigan’daki fabrikasında ve Stellantis’in Ohio’daki Jeep fabrikasında 13 bine yakın işçi 15 Eylülde iş durdurmuştu. “Ayağa Kalk” şiarıyla başlayan bu grevle sendikanın 88 yıllık tarihinde ilk defa üç otomobil fabrikasının işçileri birlikte greve çıkmıştı. Sendika, greve katmadığı fabrikalardaki işçilere de gönüllü fazla mesaileri reddetmeleri çağrısında bulunmuştu.
Sendika, otomotiv işçilerinin tamamını aynı anda greve başlatmak yerine, sözleşmenin gidişatına göre gerekirse diğer fabrikaları da katabileceği bir plana göre greve gidileceğini açıklamıştı. Grevin üçüncü haftasında Ford ve GM’nin işçilerin taleplerini kabul etmemekte diretmesi üzerine grev Ford’un Chicago’daki ve GM’nin Michigan’daki montaj tesislerini kapsayacak şekilde genişletilmişti. Böylece Stellantis ve GM’nin 20 eyalete yayılan 38 parça dağıtım merkezinde çalışan 5 bin UAW üyesi daha iş bırakmıştı. Grevin dördüncü haftasında, Mack Trucks’ın (İsveçli Volvo bünyesindeki bir marka) Pensilvanya, Mryland ve Florida’daki fabrikalarının yanı sıra Ford’un Kentucky’deki kamyon fabrikasında da grev kararı alınmış ve böylece greve 13 bine yakın işçi eklenmişti. Grevin beşinci haftasında şirketlerle sözleşmenin ilerlememesi üzerine GM’nin Teksas Arlington’da üst segment araçların üretildiği bir fabrikasında 5 bin işçinin daha greve katılmasıyla toplam grevci işçi sayısı 45 bine yükselmişti.
Sendika, şirketlerin işçilere daha fazla ödeme yapmasını istiyor ve 4,5 yıla yayılmış bir şekilde %40 oranında zam talep ediyordu. Elektrikli otomobillere geçiş sürecinde daha fazla iş güvencesi sunmasını, yeni işe alınanlara daha düşük ücret ve daha az sosyal haklar sağlayan uygulamalara son verilmesini istiyordu. Bu şirketlerde uygulanan kademeli ücret sistemine göre birinci kademedeki işçiler saatte yaklaşık 28 dolar kazanırken, 2007’den sonra işe alınanlar ikinci kademede yer alıyor ve saatte 16 ilâ 19 dolar arası kazanıyordu. UAW, geçici işçilerin kadroya alınmasını, haftada 4 günlük çalışma düzenine geçilmesini ve işçiler için daha fazla ücretli izin talep ediyordu. Tüm işçiler için tanımlanmış emeklilik maaşı (yeni işe alınan işçiler emeklilik planında yer almıyor), emeklilik desteklerinin iyileştirilip emekli maaşlarının arttırılması ve fabrika kapanışlarında grev hakkı da talepler arasında yer alıyordu.
Sendikanın taleplerinin emek maliyetini iki kattan fazla arttıracağını, uzun vadede yatırım planlarına zarar vereceğini ileri süren şirketlerden GM ve Ford %20’lik ücret zammı önerirken, Stellantis ise teklifini %17,5 düzeyinde tutmuştu. Grev başladıktan sonra üç otomobil tekeli de bazı fabrikalarında geçici işten çıkarmalara girişmişti. Ford, Michigan’daki montaj fabrikasında grev yapmayan 600 işçiyi geçici olarak işten çıkarırken, GM de Kansas’taki fabrikasında 2 bin işçiyi işten çıkarmakla tehdit etmişti. Böylesi saldırgan bir tutumla karşılaşan işçiler, şirketlere yıllar boyunca kazandırdıkları rekor kârları ve kriz ve pandemi döneminde kendilerinden istenen “fedakârlıkları” hatırlatarak şirketlerin tüm bunların karşılığını vermeleri gerektiğini söylüyorlardı. Pandemi döneminde birçok fabrika kapanırken, işçiler izne gönderilirken, otomotiv sektöründeki bazı fabrikalarda işçiler haftanın 7 günü çalıştırılmışlardı. Üstelik o dönemde izlenen politikaların sonucu olarak yükselen enflasyonla daha da yoksullaşmışlardı. Buna rağmen şirketler rekor kârlarından kırıntı bile vermek istemeyerek işçileri greve çıkmak zorunda bıraktılar.
Şirketler, işçileri “terörist” ilan etmeseler de, otomotiv işçilerinin yaptığı bu grevin tedarikçiler ve bayiler dâhil on binlerce Amerikalıya zarar verdiği propagandasıyla kamuoyunun grevci işçilere cephe almasını sağlamaya çalıştılar. “Ekonomistler” de bu grevin tedarik sorununun yanı sıra fiyat artışlarına neden olacağını, bunun sonucu olarak ekonomik kayıpların yaşanacağını söyleyerek tekellere arka çıktılar. Sermayenin hizmetindeki medya da bu grevin Amerikan ekonomisine vereceği zararları büyük puntolarla manşetlere taşıyarak açıkça grevin toplumsal desteğini azaltmaya çalışıp, grevci işçiler arasında kutuplaşma yaratarak grevi kırmaya çalıştı. Şirketlerin grev nedeniyle uğradıkları zarar, onlara göre ülke ekonomisinin uğradığı kayıptı, sorumlusu da işçiler elbette! İşçilere “bu zararın bedelini yine siz ödeyeceksiniz” denerek kafalar karıştırılmaya çalışıldı. Ama tekellerin kârlarından da o kârların işçilerin sırtından elde edildiğinden de asla bahsedilmedi. UAW’nin yaptığı bir açıklama bu şirketlerin ne kadar kazandığını ortaya koyuyor: Bu üç otomotiv devi bu yılın ilk yarısında toplam 21 milyar dolar kâr elde etti! Buna rağmen söz konusu şirketler işçilerin taleplerini karşılamamak için sonuna kadar direnip sözleşmeyi mümkün olduğunca az tavizle sonlandırmaya çalıştılar.
UAW, yaptığı anlaşmaya göre %11’lik ücret artışının hemen hayata geçeceğini, geri kalan artışın ise 4,5 yılda ücretlere yansıyacağını duyurdu. Toplu sözleşme görüşmeleri sürerken, şirketlerin işçilerin şu taleplerini kabul ettiği açıklanmıştı: 2009 yılında askıya alınan “hayat pahalılığı zammı”nın yeniden hayata geçirilmesi, sözleşme yürürlükte olduğu sürece işçilerin fabrikaların kapanması durumunda grev yapma hakkına sahip olmaları, tüm geçici işçilerin 90 gün sonra kadroya geçirilmeleri, Ford ve GM’nin bazı işletmelerinde kademeli ücretlendirmeye son verilmesi. Bunların sözleşmeye tam olarak yansıyıp yansımadığı konusunda henüz net bir açıklama yapılmadı.
Biden ve Trump grevde seçim yarışındalar
Ford, GM ve Stellantis son 25 yılda pazardaki paylarını ciddi şekilde kaybetse de halen ABD’deki araç satışlarının %40’ını yapan üç şirket konumunda. Bu boyutuyla konu gelecek yıl seçim yarışına girecek olan ABD Başkanı Joe Biden için de kritik önem taşıyor. Geçen yıl Kongreyi demiryolu işçilerinin grevini yasadışı ilan etmeye çağıran Biden, bu defa grevdeki otomotiv işçilerini “desteklemek” için 26 Eylülde Michigan’a gitti. Biden’ın bu “desteği”nin ardında yatan tek neden seçim yatırımı değil elbette. Onun gibi has sermaye temsilcileri, üzerinde oturdukları sınıf mücadelesi yanardağının patlama potansiyelinin de çok iyi farkındalar! Eğer sınıf mücadelesinde bir yükseliş yaklaşıyorsa o zaman mümkün olduğunca bunun önüne geçmek en iyisidir onlar için! Nitekim hem ABD’de hem Avrupa’da hem dünyanın birçok bölgesinde artan grevler ve yapılan birçok kamuoyu araştırmaları onların bu korkularının yersiz olmadığını gösteriyor. Bu yılın ağustos ayında ABD’de yayınlanan bir Gallup anketine[2] göre Amerikalıların %67’si sendikaları destekliyor. 2009’da %48 olan bu oran yıldan yıla artış gösteriyor. Yine ankete göre genel olarak işçi sendikalarının işçilere yardımcı olduğunu düşünenlerin oranı %77. Otomotiv şirketlerinin yerine işçileri destekleyenlerin oranı %75. Yani bu oran, her dört Amerikalıdan üçünün UAW grevini desteklediği anlamına geliyor. Önlerinde 2024 Başkanlık seçim kampanyası olan Biden ve Trump milyonlarca işçinin hoşnutsuzluğunun giderek tırmandığı ve sendikalara desteğin arttığı böylesi bir ortamda işçilerden destek almaya çalışarak, sendika dostu pozlarıyla gülünç bir rekabete girmiş görünüyorlar. Beyaz Saray’dan Biden’ın UAW yanlısı olduğu, onun her zaman işçilerin yanında yer alacağı yönünde açıklamalar yapıldı. UAW Başkanı Fain’in ABD Başkanını greve katılmaya davet etmesi de, Biden gibi kapitalist politikacıların işçilerin mücadelesini destekleyebileceği yanılsamasını yarattı. Sendika bürokratları işçilere burjuva politikacıların gerçek yüzünü teşhir etmek yerine, onların grev alanlarında işçilerle poz vermelerinin önünü açarak işçi sınıfını aldatmalarına fırsat sunuyorlar. Biden’ın bütün derdi işçilerin şirket kârlarını düşüren her türlü girişimini engelleyip, grevcileri işlerine geri döndürmekti. Öte yandan eski Başkan Donald Trump da ülke gündemine oturan bu grevde adından söz ettirmek için grevci işçilerle miting yapacağını duyurmuştu. Sendika başkanının Trump’ı aralarında görmek istemediklerini açıklamasına rağmen, Trump kendine yakışır bir absürtlükle Michigan’daki bir fabrikada sendikasız birkaç yüz işçiyi toplayarak grevdeki işçiler için bir miting düzenledi. 2008’deki ekonomik krizde UAW işçilerini suçlayan, şirketlerin yaşadığı sorunlardan toplu sözleşmeleri sorumlu tutan Trump, grevdeki işçiler için neden miting yaptığını buradaki konuşmalarıyla ortaya koydu. Grevin neticesinde nasıl bir sözleşme yapılırsa yapılsın elektrikli araç üretiminin eninde sonunda onları işsiz bırakacağını, üretimin yurtdışına kaydırılacağını, kendine oy verildiği takdirde hükümetin elektrikli araç baskısına son vereceğini ve sorunların çözüleceğini ileri sürdü.[3] İşçileri grevden caydırmak, grevi bitirmek, şirketlere kazandırmak isteyen Trump, onları aldatmaya çalıştı!
ABD’de otomotiv işçilerinin grevi, bu greve katılan on binlerce işçinin ruh halinde büyük bir değişim yaratmış durumda. İşçiler kendilerini sömürerek devasa kârlar elde eden ve onları giderek daha yoksul hale getiren şirketlere büyük bir öfke duyuyorlar. Kapitalist sistem, karşısına bir güç olarak çıkamayan işçi sınıfını çok kötü koşullarda ve daha fazla çalıştırmaya eğilimlidir. Ama eninde sonunda işçi sınıfını, bu koşullardan kurtuluş yolunun mücadeleden başka bir şey olmadığı noktasına da getirmiş olur! Koşullar kötüye gittikçe işçi sınıfı bu durumdan kurtulma, bunun için daha güçlü olma, güçlü olmak için birlik olma ihtiyacını daha fazla hisseder. Ama içinde bulunduğu koşulları köhnemiş, düzenle iç içe geçmiş, sinsice sermaye sınıfına hizmet eden sendikal anlayışla değiştirmesi mümkün değildir. Sınıfın genel çıkarlarına hizmet eden bir mücadele anlayışı ve bunu önceliğe alan militan sınıf sendikacılığı mücadelenin olmazsa olmazıdır. Aksi halde burjuvazi işçi sınıfını sefalet koşullarında çalıştırıp onu azami düzeyde sömürmek için elinden geleni yapmaya devam edecektir.
[1] Chrysler-FIAT ortaklığına Fransız PSA Grubunun eklenmesiyle oluşan yeni büyük tekel.
link: Aylin Dinç, ABD’de Otomotiv İşçilerinin Grevi, 30 Ekim 2023, https://en.marksist.net/node/8104
Sınıf Perspektifinden Cumhuriyetin 100. Yılı
Eğitimde Sorun Yumağı