Türkiye’de yeni eğitim-öğretim döneminin başlamasının ardından eğitim sistemi ve sorunları yine gündeme oturmuş durumda. Rejim ücretsiz öğün uygulamasının iptalinden mülakatlara, deprem bölgesinin çözülmeyen sorunlarından ÇEDES uygulamasına kadar bir dizi problem ve saldırıyla gerçekleştirdi yeni öğretim döneminin açılışını. Verilen sözler hasıraltı edildi, rejimin siyasal karakterine uygun emeller için adımlar atıldı.
Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz sene emekçi ailelerin ve emekten yana kitle örgütlerinin mücadelesi sonucunda anaokullarında bir öğün ücretsiz yemek uygulaması başlatılmıştı. Millî Eğitim Bakanlığının bu uygulaması sadece bir dönem sürdü! Böylece seçim sürecine girildiğinde kitlelere yalan söyleyen iktidar, alacağını aldıktan sonra bir kez daha gerçek yüzünü göstermiş oldu.
Oysa eski Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer ücretsiz yemek uygulamasının okul öncesi eğitimle sınırlı kalmayacağını şu sözlerle ifade ediyordu. “Yaklaşık bir milyon öğrenci taşımalı eğitimde yemek yerken, biz bunu 1,8 milyona çıkardık. Okul öncesi eğitimdeki tüm çocuklarımıza ücretsiz yemek vereceğiz. Bir ilave daha yapacağız. Pansiyonlu okullarda tüm öğrencilere ücretsiz olarak yemek vereceğiz. Dolayısıyla bu adımlarla, 1,8 milyonu, 5 milyonun üzerine çıkartacağız bir ay içerisinde.” MEB ücretsiz yemek verilen öğrenci sayısını arttırmak şöyle dursun, yayınladığı bir genelgeyle ücretsiz yemek uygulamasının yalnızca deprem bölgesindeki 11 ilde devam edeceğini duyurdu. Onun da AFAD koordinesinde yapılacağını belirtti!
Senelerdir türlü mağduriyetler yaratan mülakatlar konusunda da verilen sözler tutulmadı. Erdoğan AKP’nin Seçim Beyannamesi ve Milletvekili Tanıtım Toplantısında “Kamuya işe alımları, görevin getirdiği zorunluluklar dışında mülakatı kaldırarak gençlerimizin sınavlardaki başarı sıralamasına göre yapacağız” diyordu. Seçim sonrasında ise iktidar bu konuda da çark etti! Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin “Cumhurbaşkanımız mülakatların uygulanış biçimiyle ilgili rahatsızlığını dile getirdi. Biz de mülakatları, mülakat gibi yapmaya karar verdik” diyerek mülakat uygulamasının süreceğini aktardı. Yani milyonlarca insanın hayalleriyle bir kez daha oynandı.
Türkiye’deki öğrencilerin yüzde 21’inin, öğretmenlerin yüzde 19’unun yaşadığı deprem bölgesindeki illerde ise eğitim-öğretimle ilgili sıkıntılar bitmek bilmiyor. Eğitim sendikalarının raporlarına göre, 6 Şubat depremlerinde 11 bin 699 eğitim kurumu depremin şiddetli etkisine maruz kalırken, depremden 4 milyonun üzerinde öğrenci, 200 binin üzerinde eğitim emekçisi etkilendi. Deprem bölgesindeki illerde 775 okul veya okullara bağlı anaokulu ve eğitim merkezleri kullanılamaz hale geldi. Durum buyken eğitim için yeterli ve sağlıklı fiziki ortam sağlamayan iktidar hasarlı okulların bazılarının bahçelerine çadır ve konteyner derslikler koyarak öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin hayatını bir kez daha tehlikeye atmış durumda. Öğretmen sayısının yetersiz olduğu bölgede öğretmenler sınıfları birleştirerek ders işlemek zorunda kalıyorlar. Yetersiz kadro, yetersiz derslik gibi sorunlar sınav döneminde olan öğrencilerin eğitimini de kesintiye uğratıyor.
Niteliksel olarak her geçen gün daha da gerileyen eğitim sisteminin sorunlarına bu yıl deprem bölgesinde insani şartların sağlanamaması da eklendi. Depremin üzerinden 8 ay geçmesine rağmen insanların çadırlarda konteyner kentlerde kaldığı, halen daha içilebilir sağlıklı suyun, elektriğin sağlanamadığı bölgeler mevcut. Nitekim bölgedeki öğrenci ve öğretmenlerin barınma, ulaşım, gıda gibi birçok temel ihtiyacını gidermede zorluk çektiği bilinirken devletin hiçbir biriminden çözüm adımları gelmiyor.
Senelerdir topluma dinci, milliyetçi ideolojiyi dayatan rejim, eğitimin de içini boşaltarak kendi ideolojisini gençliğin zihnine yerleştirmeyi öncelik edinmiş durumda. Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında imzalanan ve geçen sene pilot illerde uygulamaya konulan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesinin bu sene tüm ülkede hayata geçirilmesi için Milli Eğitim Müdürlükleri aracılığıyla il ve ilçelerdeki okullara talimatlar gönderildi.
Bu kapsamda projenin okullarda yürütülmesini sağlayacak “Değerler Kulübü” kurulacak, “manevi danışman” adı altında tarikatların, cemaatlerin okullarda faaliyet yürütmesinin önü daha da açılacak. Din dersi dâhil bugüne kadar yalnızca öğretmenlik belgesine sahip olan insanların girebildiği derslere artık iktidarın istediği, uygun gördüğü kişi ve gruplar girebilecek. Nitekim ÇEDES adı altında farklı eğitim kurumları tarikatlara, dinsel grup ve örgütlenmelere kapılarını açmış durumda. Yani ÇEDES’le amaç, öğrencileri “bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı; millî, ahlaki, insanî, manevi ve kültürel değerlere göre” yetiştirmek bahanesiyle hem küçücük çocukların beyinlerini dinsel ideolojiyle yoğurmak hem de arka planda kendi siyasi destekçilerini beslemekten başka bir şey değildir!
Toplumun manipülasyonunda ve algı operasyonlarında sınır tanımayan rejimin Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin yaptığı son açıklamada öğretmenlerin meslek temsilinin ve öğrencilere “rol model” olmasının kendilerince uygun bir yolunu da söylüyordu: Yeni eğitim yılında yapılacak bazı uygulamalarla öğretmenlere beyaz önlük giydirmek! Ücretli öğretmenlik adı altında devlet kurumlarında on binlerce öğretmeni asgari ücret seviyesinde maaşlarla, yarı sigortalı olarak çalışmak zorunda bırakan, okuma çağında olmasına rağmen çalışmak zorunda kalan yüz binlerce çocuğun hesabını veremeyen siyasi iktidarın topluma “rol model” olacak uygulamaları da ancak bu kadar olur işte!
Eğitim sistemindeki sorunlar burada aktaramayacağımız kadar kabarıkken çözüm adı altında getirilen uygulamaların da çözüm getirmek bir yana dursun yeni sorunlar doğurması muhtemeldir. Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürü Kemal Bülbül ilkokullarda test sisteminin kaldırılacağını açıkladı. Eğitim adı altında uyguladıkları bilinçli köreltme sistemiyle çocukların okuduklarını anlama ve düşüncelerini yazılı olarak ifade etme yetilerini iğdiş edenler, şimdi Türkçe dersinden 70 alamayanların sınıf geçemeyecekleri bir sistemi getiriyor ve test sınavları yerine yazılı sınavı getiriyorlar. Hiçbir geçiş hazırlığı olmadan yapılan bu değişikliğin yılların birikimiyle yaratılan ciddi problemi ortadan kaldırmayacağını öngörmek için kâhin olmak gerekmiyor. Ama bu durum egemenlerin umurlarında değil, çünkü onların amacı çocukları bilimsel bir eğitimle yetiştirmek değil!
Sonuç olarak Türkiye’de eğitim sistemi ile ilgili sorunlar her sene olduğu gibi bu sene de milyonlarca öğrenciyi, aileyi olumsuz etkiliyor. Eğitim tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kamusal bir hizmet olmaktan çıkarılıp özelleştirilmeye çalışılıyor, piyasalaştırılıyor. Üstelik buna Türkiye’deki rejimin kendi çıkarları doğrultusunda yaptığı müdahaleler de eklenince bu alandaki sorunlar giderek büyüyor, çeşitleniyor. Sorunu yaratanlar çözüm üretmezler, üretemezler. İşçi sınıfının çocuğundan gencine ve emeklisine hiçbir sorununu çözmeyen, böyle bir niyeti olmayan egemenlere karşı birleşmekten, kendi çıkarları için örgütlenerek kapitalist saldırılara karşı mücadele etmekten başka çaresi yok!
link: Engin Yüksel, Eğitimde Sorun Yumağı, 1 Kasım 2023, https://en.marksist.net/node/8105
ABD’de Otomotiv İşçilerinin Grevi
Marx’ın Kapital’ini Okumak, III. Cilt /3