Dokuz yıl önce Suruç’ta vahşi bir katliamla hayattan koparılan 33 sosyalist genç, 20 Temmuzda mezarları başında ve çeşitli kentlerde yapılan eylemlerle anıldı. Katliamın gerçekleştiği Amara Kültür Merkezi önünde yapılan anmaya DEM Parti milletvekilleri, belediye eş başkanları, ESP, Urfa Emek ve Demokrasi Platformu bileşenleri ve Suruç Aileleri İnisiyatifi katıldı. Katliamın gerçekleştiği yere fotoğraflar ve karanfiller konuldu. DEM Parti Milletvekili Dilan Kunt Ayan anmada yaptığı konuşmada katliam dosyasının üzerini kapatmak isteyenlerin kim olduğunun bilindiğini, IŞİD çetelerinin elini kolunu sallayarak katliamı gerçekleştirdiğini söyledi. Kunt sözlerini şöyle sürdürdü: “Katliam dosyasında katliamı yapanlar, onların arkasındaki güçler, savaşta ısrar edenler yargılanacağına hâlâ Suruç ailelerini yargılamaya çalışıyorlar. Bir kişi kalana kadar bu mücadelemizi devam ettireceğiz.”
Akşam saatlerinde İstanbul Kadıköy’de yapılan anmada “Kalplerimiz Adalet İçin Atsın” pankartı taşındı. Suruç Aileleri İnisiyatifi adına basın açıklamasını gerçekleştiren Ezgi Gürbüz, “Bugün günlerden öfke, acı, özlem. Bugün günlerden onur. Bugün günlerden evlatlarının, anne-babalarının acılarını yüreğine gömen, Düş Yolcularımızın adlarını onurla anan ailelerimiz… Bugün günlerden «onlar bizim misafirimizdi, biz ölseydik de onlara bir şey olmasaydı» diyen bir annenin haykırışı. Bugün günlerden 20 Temmuz” sözleriyle başladığı konuşmasını, acılı ailelerin tepkilerini dile getirerek devam ettirdi. Basın açıklamasının ardından Moda Caddesinde yürüyüş yapmak isteyen gençlik örgütlerine polis saldırdı, pek çok kişiyi gözaltına aldı. Ankara’da yapılmak istenen yürüyüşe de saldıran polis burada da çok sayıda kişiyi gözaltına aldı.
Suruç katliamı davası da bu rejimde hukuk diye bir şey olmadığının bir örneği oldu. Katliamdan sonra bölgeye gitmesi gereken savcı ve olay yeri inceleme ekipleri geç gitti, keşif yapmadı, delil toplamadı. Görgü tanıklarının ifadesini almadı. Soruşturma süresince gizlilik kararı verilerek avukatların müdahil olmasının önüne geçildi. Katliamdan ancak 21 ay sonra yapılan ilk duruşmada iddianamenin ciddiyetten uzak, gelişigüzel hazırlandığı görüldü. Katliam gününe ilişkin kamera görüntüleri olaydan ancak üç buçuk yıl sonra ve avukatların ısrarlı çabaları sonucu dava dosyasına eklendi. Dava avukatlarının etkin soruşturma talepleri reddedildi. Nihayetinde yargılanan 15 kişiden sadece 3’ü hüküm giydi. Müebbet hapis cezası verilen 3 kişiden yalnızca biri (Ankara Garı katliamının da sanığı) hapiste, diğer ikisi ise firari durumunda. Suruç katliamı gerçekten araştırılsaydı, etkin bir soruşturma yürütülseydi, avukatların talepleri göz ardı edilmeseydi üç ay sonra 103 kişinin hayatını kaybettiği Ankara Gar katliamı olmayabilirdi. Katliamdan sonra dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu “canlı bomba listesi var elimizde ama eylem yapmadan yakalayamayız” diyordu. Aynı Davutoğlu 2019 tarihinde verdiği bir demeçte de “2015 Haziran-Kasımı arasında olanları açıklasam kimsenin birbirinin yüzüne bakacak hali kalmaz” dediği halde avukatların Davutoğlu’nun dinlenmesi talebi de reddedilmişti.
Suruç ailelerinin adalet mücadelesi 9 yıldır sürüyor. Ancak tıpkı Suruç’tan önce ve sonra yapılan diğer katliamlarda olduğu gibi ailelerin adalet arayışı mahkeme duvarlarına çarpıyor. Ailelerin adalet mücadelesinin sadece mahkeme salonlarından ibaret olmadığını söyleyen eşini ve oğlunu Suruç katliamında kaybeden Metin Kılıç şöyle diyor: “Bu 9 yıl içerisinde yalnızca Suruç aileleri ile değil, adalet mücadelesi yürüten Ankara Gar katliamında, Çorlu tren kazası katliamında yakınlarını yitiren ailelerle de bir araya gelerek dayanışmayı büyütmeye çalıştık. Adalet mücadelesi yürüten tüm kesimlerle mücadelemizi ortaklaştırmak ve sesimizi daha gür sesle duyurmak istedik. Bunun da halen mücadelesini sürdürmekteyiz. Yalnızca bu çerçeveye sıkıştırılacak bir mücadele olmadığını anladım bu süre zarfında. Bunu yaşayarak anladık. Adalet mücadelesinin yalnızca mahkeme salonlarından ibaret olmadığını aynı zamanda demokrasi ve insan hakları mücadelesini de kapsadığının bilincinde olarak tüm bu mücadeleyi yürütenlerle ortaklaşmak, onlarla mücadeleyi büyütmek temel hedefimizdi. Halen gücümüz oranında tüm toplum kesimleriyle ortaklaşmaya çalışıyoruz.”
2015 yılı ülke tarihine kapkara bir yıl olarak geçti. O yıl dozu giderek artan saldırı ve katliamlarda toplum gün gün milliyetçi-dinci faşist histerinin ve korku atmosferinin içine sokuldu. 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olamayan AKP, diğer partilerle koalisyon yapmaya yanaşmadı, diğer partilerin koalisyon hükümeti çıkartmasını da engellendi. Ardından koalisyon kurulamıyor denilerek seçim kararı alındı. Seçimlerin yeniden yapıldığı 1 Kasım tarihine dek geçen 5 aylık süreçte ülke artarda gelen katliamlarla, Kürt illerinde yürütülen savaşla koyu bir karanlığa sürüklendi. Yaratılan kaos ve korku atmosferinin amacı AKP’nin kaybettiği oyları yeniden geri almasını sağlamaktı. 20 Temmuz Suruç katliamının ardından Emek, Barış ve Demokrasi güçlerinin 10 Ekimde Ankara’da düzenlediği mitinge IŞİD saldırıda bulundu ve 103 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce insan yaralandı. AKP hükümeti Kürt sorununda çözüm sürecini dondurduğunu açıkladı ve Hendek operasyonlarında direnen Kürt kentlerini adeta yakıp yıktı. Tahir Elçi Diyarbakır’da güpegündüz uğradığı saldırıda katledildi.
Bütün bu yaşananlar faşist rejimin inşa sürecinin ilk adımlarıydı. Sonrasında atılan adımlarla da faşist rejim iktidara geldi. Suruç’tan günümüze siyasi iktidar faşist baskının dozunu her alanda arttırarak egemenliğini sürdürüyor. Belediyelere kayyum atanmasından başta Selahattin Demirtaş olmak üzere çok sayıda Kürt siyasetçiye müebbede varan hapis cezaları verilmesine, faşist rejim sopasını Kürt halkının üzerinden eksik etmiyor. Her fırsatta milliyetçiliği ve Kürt düşmanlığını kışkırtıyor. Kürt halkını temsil eden siyasetçileri terörist olarak damgalayıp hapse atıyor. Ama bu karanlık ilânihaye sürmeyecek. Faşist rejimin baskılarının, zorbalığının, Suruç’un ve diğer tüm katliamlarının hesabı elbet bir gün sorulacak.
link: Marksist Tutum, Suruç Katliamı: Adalet Mücadelesi 9 Yıldır Sürüyor, 20 Temmuz 2024, https://en.marksist.net/node/8316
Kuzey Kıbrıs’ta Egemenler Neyin 50. Yılını Kutluyor?
Trump’a Suikast Girişiminin Gösterdikleri