Sömürü ve esaret egemen olduğundan beridir, nice yürek eşitlik ve özgürlük için çarpmıştır bugüne dek. Aklı ve yüreğiyle gelecek güzel günleri düşleyen, onun için mücadele eden insanlığın yüz akıdır onlar. Bir de kitlelere yön vermiş; bütün varlığını, ruhunu devrimci mücadeleyle yoğurmuş ve bıraktığı mirasla daima hatırlayacağımız devrimci önderlerimiz vardır. Böylesi devrimci önderler adanmışlıklarıyla, fikirleriyle sosyalizm bayrağını daha ileriye taşımak için mücadele edenlere örnek olurlar. Ortalık karardığında yıldız, fırtınalar koptuğunda köklü bir çınardır onlar. Ocak ayında yitirdiğimiz Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht, Lenin ve Mustafa Suphi bizlere kılavuz olan, yol gösteren devrimci önderlerimizdir.
Büyük Ekim Devriminin önderi Lenin, emperyalist çağın savaşlar ve devrimler çağı olduğunu söylemişti. Gerçekten de, geçtiğimiz yüzyılda yaşananlar egemenlerin kendi menfaatleri için milyonlarca insanı savaş cehenneminin içine atmaktan geri durmayacağını göstermiştir. Devrimci işçi sınıfının önderleri ise işçi sınıfının egemenlerin haksız savaşlarında yerinin olmadığını, asıl savaşın egemenlere karşı verilmesi gerektiğini haykırıyor, gelecek büyük devrimler için mücadeleyi ilmek ilmek örüyordu.
Almanya işçi sınıfının yiğit önderlerinden Karl Liebknecht, Alman hükümetinin emekçi kitleleri içine itmek istediği savaşın asıl niteliğini teşhir ediyor ve “Asıl Düşman İçerde!” başlıklı yazısında işçilere şöyle sesleniyordu: “Alman halkının baş düşmanı Almanya’dadır: Alman emperyalizmi, Alman savaş partisi, Alman gizli diplomasisi. Alman halkı, kendi emperyalistlerine karşı mücadele eden diğer ülkelerin proletaryasıyla birlikte, içerdeki bu düşmanı politik mücadeleyle alt etmelidir.” Enternasyonal sosyalizmin en büyük savaşçılarından olan Rosa Luxemburg, devrimci fikirlerin yaygınlaşması için mücadele ederek ve bulunduğu her alanda enternasyonal bilinci aşılamaya çalışarak geçirdi hayatını ve bu yolda hiç kaçınmadan yaşamını yitirdi. Devrim rüzgârları tüm dünyayı sarsarken Mustafa Suphi ve yoldaşları Anadolu’da Bolşevik bir örgütlenme yaratmak ve komünist enternasyonal bilincin bu topraklarda yeşermesi için mücadele ediyordu. Bolşevik örgütlenmenin lideri Lenin ise “Rus işçi sınıfının hareketi, karakteri ve hedefi itibariyle tüm ülkelerin işçi sınıfının uluslararası hareketinin bir parçasıdır” diyerek proleter bir dünya devrimi hedefini ifade ediyordu.
Bizler de bugünün genç işçi kuşakları olarak onların bize bıraktıkları mirası, komünist enternasyonal geleneği gururla sahipleniyoruz. Böylesi önemli devrimcilerin yaşamlarını ve mücadelelerini öğrenmek, dersler çıkarmak ve bunları geleceğe aktarmak için mücadele ediyoruz. Burjuvazinin cellâtları onları aramızdan alsalar da bizlere bıraktıkları devrimci ruh mücadelemizde yaşıyor ve hep yaşayacak. Liebknecht’in dediği gibi: “Sıkı durun. Kaçmadık. Yenilmedik… Çünkü Spartaküs, proletaryanın devriminin ateş ve aklı demektir; o, proletaryanın devriminin yüreği ve ruhu; irade ve özlemi demektir. Ve Spartaküs, sınıf bilinçli proletaryanın tüm kararlılığı ve mutluluk özlemi demektir. Çünkü Spartaküs, sosyalizm ve dünya devrimi demektir. …bunlar elde edildiği zaman, biz ister yaşayalım, ister yaşamayalım, programımız yaşayacaktır ve kurtulan halkların dünyasına egemen olacaktır. Her şeye rağmen!”
link: Gebze’den MT okuru gençler, Komünist Enternasyonalin Bayrağını Geleceğe Taşıyacağız! , 21 Ocak 2024, https://en.marksist.net/node/8171
Hrant Dink Katledilmesinin 17. Yılında da Unutulmadı
Kadının Eşitsizliğinin Kaynağı: Sınıflı Toplumlar