Geçtiğimiz birkaç yılda dünya işçi sınıfı kitlesel protesto gösterileriyle, rekor katılımlı grevlerle ve hatta devrimci durumlarla defalarca kez ayağa kalktı. Bunların en önemlilerinden biri kuşkusuz İran’da yaşanan gelişmelerdi. Molla rejimi altında nefessiz bırakılan kitleler geçtiğimiz yıl, 1979’da kurulan rejim altında gerçekleştirilen en önemli ve en uzun soluklu isyanlardan birine imza attılar. Protesto gösterilerinin başlamasının üzerinden neredeyse bir yıl geçti. İran’da yaşanan devrimci durum şimdilik geri çekilmiş görünüyor. Bu geri çekiliş her şeyin eskisi gibi olacağı anlamına gelmiyor elbette. Kitleler nezdinde bu denli meşruluğunu kaybetmiş bir rejimin eski gücünü geri kazanması mümkün değildir.
Molla rejiminin çabaları ölümcül bir hastalığın pençesindeki kişinin sancılı yaşamını biraz daha uzatma çabasına benziyor. Baskı ve zorbalığı arttırarak toparlanmaya çalışan rejim aynı zamanda sonunu getirecek çelişkileri de büyütüyor. Son günlerde rejimin elini güçlendirecek gelişmeler de yaşandı. İran 18 yılın sonunda nihayet Şangay İşbirliği Örgütüne (ŞİÖ) tam ve daimi üye olarak kabul edildi. Bu gelişmenin İran için ne anlam ifade ettiğini açmadan önce geçtiğimiz on ayda İran’da neler yaşandığını hatırlamakta, rejimin politikalarına, İran’ın hangi koşullar altında ŞİÖ’ye katıldığına bakmakta fayda var.
Kürt bir genç kadın olan Mahsa Jina Amini’nin gözaltında katledilmesinin ardından İran’da 16 Eylül 2022’de bir isyan patlak vermiş ve kısa süre içinde büyümüştü. Giderek derinleşen yoksulluk ve Molla rejiminin onyıllardır süren ağır baskıları kitlelerde rejimden kurtulma arzusunu da derinleştirdi. Mahsa Amini’nin katledilmesiyle birlikte yıllardır biriken öfke adeta ete kemiğe bürünmüş ve dev gövdesiyle meydanlara inmişti. Kadınların ve gençlerin çoğunlukta olduğu gösteriler kısa sürede tüm İran’ı sardı. Birçok etnik grubun bir arada yaşadığı İran’da halklar bu rejim altında yaşadıkları yoksulluğa, yoksunluğa, işsizliğe, aşağılanmaya, baskılara, şiddete, katliamlara hep birlikte isyan ediyorlardı.
Kitle hareketine önemli fabrikalarda gerçekleşen grevler de eklendi. Petrol rafinerilerinde, otomotiv fabrikalarında, İsfahan Demir Çelik Fabrikasında, Haft Tapeh (Yedi Tepe) Şeker İşletmesinde çalışan işçiler ve dünyanın en büyük petrokimya şirketlerinden biri olan Asaluye petrokimya kompleksine bağlı üç büyük tesiste çalışan 4000 işçi hareketi desteklemek için greve çıktı. Üniversitelerde ve Molla rejimi altında ilk kez liselerde gençler tarafından eylemler düzenlendi. Grevlerin ve protesto gösterilerinin hedefi doğrudan Molla rejimiydi. Mollaların sarıklarını yere fırlatmak yaygın bir eylem biçimi halini aldı. “Kahrolsun Molla Rejimi”, “Diktatöre Ölüm, Hamaney’e Ölüm” sloganları İran sokaklarını inletirken, rejimin kurumları ateşe veriliyor, simgeleri yakılıyordu. İsyan devrimci duruma dönüştü ve aylarca sürdü.
Emekçilerin isyanıyla sarsılan Molla rejimi ise en ufak bir reforma yanaşmayarak bildiği yoldan gitmeyi, baskıları, katliamları arttırarak çelişkilerini daha da derinleştirmeyi tercih etti. Protesto gösterileri sırasında 20 binden fazla insan gözaltına alındı, yüzlercesi katledildi. Hiçbir kanıt sunulmadan ajanlıkla, teröristlikle suçlanan yüzlerce insan idam edildi. İran İnsan Hakları (UST) raporuna göre sadece 2023’ün ilk altı ayında 354 kişi idam edildi. Bu da 2022 yılının ilk altı ayına göre idam edilenlerin %126 arttığını gösteriyor. Rejimin birçok idamı açıklamadığı göz önünde bulundurularak bu sayının çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor.
Mahsa Amini’nin başörtüsünü uygun takmadığı gerekçesiyle ahlâk polisi tarafından göz altına alındıktan sonra katledilmesi zaten toplumda ahlâk polisine karşı biriken öfkeyi daha da büyüttü. Protesto gösterileriyle birlikte kadınlar zorunlu başörtüsü ve ahlâk polisi uygulamalarına karşı başörtülerini yakmaya, örtünmeden dışarı çıkmaya başlamıştı. Aralık ayında rejim içinden kimileri ahlâk polisi uygulamasının sona erdiğine dair açıklamalarda bulunmuştu. Kurum resmen lağvedilmese de ahlâk polisi güvenlik nedeniyle bir süreliğine sokaklardan çekilmişti. 2023 Temmuz ayıyla birlikte ahlâk polisinin tekrar sokaklara ineceği ve zorunlu başörtüsü kuralını ihlal edenlere karşı uyarı uygulamalarına devam edeceği açıklandı. Ahlâk polisine ait araçlar ülkenin dört bir yanında yeniden görünmeye başladı.
Şubat 2023’te yayınlanan bir yazımızda şöyle demiştik: “Şahlık rejimi de dâhil olmak üzere pek çok tarihsel örnekte görüldüğü gibi, despotik rejimlerin olağan burjuva rejimler gibi esneyebilmesi, reforme edilebilmesi mümkün değildir. Bu tür rejimlerin değişime son derece kapalı yapısı, hareket tarzını ve reflekslerini belirleyen ideolojik çerçevesi ve zihniyeti, çoğu durumda kitlelere basit tavizler vermeyi bile imkânsız kılmaktadır. Bu durum kendine özgü tarihsel-siyasal arka planı nedeniyle İran için bir kat daha geçerlidir. Öyle ki rejim başörtüsü konusunda bile adamakıllı bir düzenleme yapabilecek durumda değildir. Zira yapması halinde aynı rejim olarak kalması mümkün değildir.”[1]
Nitekim rejimin kısa süreliğine geri çekmek zorunda kaldığı uygulamaları tekrar belki de daha sıkı bir şekilde devreye sokması bu tespitimizi doğrulamıştır. Rejimin bu politikaları uzun vadede içinde debelendiği çukuru daha da derinleştirecek olsa da kendini yeniden tahkim etme yolunda şimdilik ilerlediği görülüyor. Örgütlülükten ve liderlikten yoksun hareketin ivmesini yitirerek geri çekilmesiyle bu tahkimatı gerçekleştirme olanağı bulan Molla rejimi, Rusya ve Çin’in başını çektiği ŞİÖ’ye tam üye olmasını da bu amaçla kullanmanın hesaplarını yapmaktadır.
İran’ın Şangay İşbirliği Örgütüne katılması ne ifade ediyor?
4 Temmuz 2023’te Hindistan başkanlığında gerçekleşen, Molla rejimi temsilcisi Cumhurbaşkanı Ayetullah Reisi’nin de katıldığı ŞİÖ toplantısında İran’ın tam ve daimî üyeliği resmi olarak açıklandı. İran’ın emperyalist bir birlik olan Şangay İşbirliği Örgütüne resmen katılması, hem İran’ın mevcut durumu hem de emperyalist hegemonya mücadelesi açısından çeşitli anlamlar ifade ediyor. Molla rejimi hem içerden hem de uluslararası alandan gelen baskılara karşı direnebilmek için bulduğu her fırsata can simidi misali sarılıyor. 18 yıl önce üyelik başvurusu yaptığı ŞİÖ’ye üyeliğini de bu kapsamda kullanmaya çalışacağı açıktır.
Nitekim Reisi ŞİÖ zirvesinde yaptığı konuşmasında “Örgüte üyelik İran’a, güvenliği arttırmak, egemenliği ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmayı sağlamak için gerekli koşulları sağlayacaktır” dedi. Örgütün 2002 yılında imzaladığı deklarasyonda, üye ülkelerde “terörizm, ayrılıkçılık ve aşırıcılığa” karşı birlikte mücadele kararı yer alıyor. Ayrıca bu kapsamda aynı yıl Bölgesel Anti-Terör Karargâhı isimli bir örgüt de kuruldu. Bu örgüt vasıtasıyla üye ülkelerde “terör örgütleri”nin faaliyetlerine ve “teröre bulaşmış” kişilere yönelik “bilgi alışverişi” yapılacağı ve karşı mücadele için koordineli çalışılacağı belirtiliyor. Elbette burada terör örgütü ve teröre bulaşmış kişi tanımlamalarının içine gerektiğinde her türlü muhalif hareketin sokulacağını bilmek gerekiyor. Molla rejimi İran’da hâlihazırda hiçbir kanıt sunma gereği duymadan ajanlıkla, teröristlikle suçlanan muhaliflere yönelik idam kararlarını kat be kat arttırmışken, saldırılarını ŞİÖ’nün bu işlevini kullanarak meşrulaştırmaktan çekinmeyecektir.
Ayrıca örgütün askeri bir birliği bulunmasa da dış tehditlere karşı üye ülkeleri koruma yükümlülüğü bulunuyor. Hindistan gibi Batı ile ilişkileri dengeleyici pozisyonda ülkeler olsa da İran’ın örgüte katılmasıyla örgüt içindeki ABD başta olmak üzere Batı karşıtı cephe de güçlenmiş oldu. ŞİÖ’nün emperyalist bir örgüt olduğu, birer büyük emperyalist güç olan Çin ve Rusya’nın bu örgütün başını çektiği, dolayısıyla İran’ın örgüte katılması gibi gelişmelerin de kızışan emperyalist hegemonya yarışının bir parçası olduğu görmezden gelinmemeli.
Bu emperyalist kapışmanın bir ayağı da ekonomik alanda cereyan ediyor. Öyle ki yapılan zirvenin ana başlıklarından biri de üye ülkeler arası ticarette dolar dışında bir para birimi kullanılması ve böylece hem Rusya hem İran üzerindeki ambargolara karşı doların gücünün zayıflatılmasıydı. Birçok ekonomik yaptırıma tabi olan İran, ŞİÖ’ye katılımıyla sadece siyasi gücünü arttırmayı değil içinde debelendiği ekonomik krize karşı da nefes almayı umuyor.
ŞİÖ’nün Molla rejiminin derdine ne kadar derman olacağı bilinmez. Ama başta dediğimiz gibi çürümüş Molla rejimi için ölüm çanları çalmaya devam ediyor. Maalesef İran halkının örgütsüzlüğü ve devrimci bir önderlikten yoksun oluşu nedeniyle devrimci durum şimdilik sönümlenmiş olsa da bu durumu yaratan çelişkiler yeni patlamaların zemini olarak olduğu yerde duruyor. Üstelik bu çelişkiler sadece Molla rejiminin değil kapitalist sistemin yaratıp derinleştirdiği çelişkilerdir. Ezgi Şanlı’nın yazısında dediği gibi: “İranlı emekçilerin değişim ve özgürlük isteği geri dönüşsüz biçimde açığa çıkmıştır ve bedeli ne olursa olsun ulaşmak istedikleri öncelikli hedef rejimin yıkılmasıdır. Ancak böylesine büyük dönüşümler geçirmiş bir toplumun bu noktada durmayacağı açıktır. Kent yaşamının hâkim olduğu, kent yoksulluğunun derinleşip yaygınlaştığı, nüfusun yüzde 70’inin yoksulluk sınırının altında yaşamaya, gıda ve gaz kuyruklarına mahkûm edildiği, işçi sınıfının haklarının kökünden biçildiği İran’da Molla rejiminin yıkılmasının isyan ateşini söndürmeye yeteceğini düşünmek büyük bir yanılgıdır.”[2]
[1] Ezgi Şanlı, İran’da Devrim Ateşi Yanmaya Devam Ediyor!, 2 Şubat 2023, marksist.net/node/7848
[2] Ezgi Şanlı, age
link: Elçin Karaca, İran’da Rejim Kendisini Tahkim Arayışında, 2 Ağustos 2023, https://en.marksist.net/node/8029
Akbelen’de Talan ve Direniş
Mafya Bu Rejimin Ayrılmaz Bir Parçasıdır