Kapitalizm tarihsel bir kriz içerisinde debelenirken, dünya emperyalist savaşın alevleri ortasında kavruluyor. Şimdilik parçalı bir şekilde ve kendine özgü biçimleriyle ilerleyen Üçüncü Dünya Savaşı, bugün daha çok Ortadoğu’da vücut buluyor. Fakat Ortadoğu’da yoğunlaşan ve taş üstünde taş bırakmayan savaşın büyük oyuncuları, çoktandır gözlerini dünyanın başka alanlarına dikmiş durumdalar ve buraları da yeniden paylaşmak üzere yeni oyunlar tezgâhlamakla meşguller.
Obama dönemiyle birlikte Pasifik bölgesine daha da yoğunlaşan ABD emperyalizminin, kendisine rakip olarak gördüğü Çin’i kuşatmak, onun Asya-Pasifik bölgesinde hâkimiyet kurmasını engellemek ve bölgedeki gücünü daha da pekiştirmek için çeşitli hamleler yaptığı bir sır değil. 21. yüzyılı “Asya-Pasifik Yüzyılı” olarak ilan eden ABD emperyalizmi, bu bölgedeki askeri ve ekonomik varlığını arttırarak, Güneydoğu Asya’yı ve Pasifik’i de çoktandır emperyalist savaş girdabının içine çekmiş bulunuyor. Son dönemde Asya-Pasifik bölgesinde yaşanan sıcak gelişmeler de bu sürecin göstergeleridir.
ABD ve Çin arasında yaşanan emperyalist kapışma ve her geçen gün artan gerilim, bölge ülkelerinde de çatışma alanlarının yayılmasına sebep oluyor. Bir Güney Asya ülkesi olan Filipinler tam da bu yüksek gerilim hattı üzerinde bulunuyor. Filipinler’de bir ayı aşkın süredir yaşanan şiddetli çatışmalar ve gelişmeler, paylaşım savaşında yeni cephelerin açıldığını ve savaş rüzgârlarının ateşi iyice harladığını gösteriyor.
Filipinler’de neler oluyor?
Mayıs ayının son haftalarında Filipinler’in güneyinde bulunan 200 bin nüfuslu Marawi kentinin bir bölümü, IŞİD’e bağlı militanlarca ele geçirilmişti. Yaşanan gelişmeler üzerine Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte, Marawi kentinin de bulunduğu 22 milyon insanın yaşadığı yoksul Mindanao bölgesinde sıkıyönetim ilan etti. IŞİD’in Marawi kentinin birkaç mahallesinde başlayan ve sonrasında diğer bölgelere sıçrayan saldırısından itibaren bölgede tansiyon düşmüyor. Filipin ordusu ile IŞİD arasında süren çatışmalar halen devam ediyor. Ordunun radikal İslamcı militanlara zırhlı araçlar ve roketlerle karşılık verdiği, bununla birlikte ölü sayısının her geçen gün arttığı bölgede 350’den fazla insanın öldüğü söyleniyor. Binlerce insanın çatışma altında mahsur kaldığı kentte, binlercesi de bölgeyi terk ediyor.
Peki, ne oldu da Irak ve Suriye’yi kana bulayan IŞİD, şimdi binlerce kilometre uzaklıkta bulunan Filipinler’de de ortaya çıktı?
Geçtiğimiz Mayıs ayında IŞİD’in Güneydoğu Asya temsilcisi olarak bilinen Isnilon Hapinon’un polis güçlerince yakalanma girişimi, IŞİD bağlantılı militanları harekete geçirmişti. Bir hastane, okul ve katedrali ele geçiren Filipinler’deki IŞİD bağlantılı Maute örgütü, bir cezaevini basmış ve mahkûmları serbest bırakmıştı. Çatışmaların başladığı sırada Putin ile görüşmek üzere Rusya ziyaretinde olan Duterte ise, ziyaretini yarıda kesip ülkesine döndü ve 60 günlük sıkıyönetim ilan ederek IŞİD bağlantılı gruplara savaş açtı. Güya “uyuşturucuyla savaş” yürüten Filipinler’de paramiliter güçleri uyuşturucu bağımlılarını öldürmek konusunda cesaretlendiren, polise yargısız infazlar için dava açılmayacağını söyleyen Duterte, Marawi kentinde yaşanan çatışmalar süresince de askerlere “istediğinizi gözaltına alın, istediğiniz evi arayın” talimatı ve tecavüz dâhil her türlü hak ihlalinde askerleri koruma garantisi verdi. Sivri dilli ve küfür içeren açıklamalarıyla bilinen Duterte, “Siz düşerseniz ben de düşerim. Ancak bu sıkıyönetim, sonuçları ve etkileri konusundaki tek sorumlu ben olacağım. Siz işinize bakın, gerisini ben hallederim. İhlaller olursa kendimi hapse atacağım. Eğer üç kişiye tecavüz ederseniz, itirafta bulunur ve ben üstlenirim” diyerek faşizan açıklamalarına bir yenisini daha ekledi. İlan edilen sıkıyönetimin aynı zamanda egemen sınıf içindeki çelişkileri bastırmaya, Duterte’nin pozisyonunu güçlendirmeye ve emekçi kitleleri susturmaya dönük olduğunu da belirtelim.
Tam da ABD’nin yörüngesinden çıkmaya başlayıp Rusya ve Çin’e yaklaştığı bir dönemde Filipinler’de IŞİD’in boy göstermesi oldukça manidardır. 2016’da iktidara geldiği dönemde Rodrigo Duterte’nin ABD’ye güvenmediği yönündeki suçlayıcı açıklamaları ve Çin ile yaptığı önemli anlaşmalar ile Filipinler’in ABD’den uzaklaşıp Çin’e yakınlaşması, ABD emperyalizminin bölgedeki çıkarları açısından istenmeyen bir durum yaratmış oldu. Bir zamanlar ABD mandasında olan ve bağımsızlıktan sonra ise ABD’nin nüfuz alanı olarak kalmaya devam eden Filipinler’de 1991’den itibaren her yıl iki ülkenin yakınlığını vurgulamak için askeri tatbikat düzenleniyor. Filipin dilinde “omuz omuza” anlamına gelen “Balikatan” adı verilen askeri tatbikat bu yıl da gerçekleştirildi. Ancak bu yakınlık gösterisine rağmen, ABD ile Filipinler arasındaki ilişkinin eskisi gibi olmadığı ortada. Filipinler ile Çin arasında tarihsel bir sorun olan “Güney Çin Denizi” sorununa ABD’nin Filipinler lehine müdahalede bulunmaması ile başlayan gerilim, Duterte’nin Batı’nın politikalarını sert dille eleştirmesi ve asıl güvendiği aktörün Çin olduğunu açıklaması ile devam etti. Nitekim Birleşmiş Miletler Daimi Tahkim Mahkemesinin Güney Çin Denizi üzerinde Çin’in ihlallerini tespit etmesi ve Filipinler lehine karar vermesi üzerine Çin bu tahkim kararını tanımamış, uzlaşma yoluyla sorunu çözeceklerini ifade etmiş, Filipinler ise bu adımından dolayı Çin’i yakın bir ortak olarak gördüğünü ilan etmişti.
Filipinler’in eski pozisyonuna dönmesini ve kendi çizgisinden çıkmamasını isteyen ABD, IŞİD’in bu saldırılarıyla bölgedeki askeri gücünü artırmanın ve müdahalelerinin bahanesini de yaratmış oluyor. Nitekim çatışmaların üzerinden çok geçmeden Filipinler’in “teknik yardım” istediği ABD, özel kuvvet askerlerini sahaya indirdi ve Marawi kenti yakınlarında konuşlandırdı bile. Filipinler’le ilişkilerini geliştirme yoluna giren Çin ise Filipinler’e 7,3 milyon değerinde silah bağışında bulunarak amacında hızla ilerlemekte.
Irak ve Suriye’de gerek ABD merkezli koalisyon güçlerinin gerekse de Rusya ve Esad ordusu gibi diğer güçlerin hedefinde olan, Musul ve Rakka’daki kontrolünü neredeyse tamamen yitirmiş olan IŞİD gibi bir “kullanışlı belâ”nın, şimdi de Asya-Pasifik bölgesinde ortaya çıkması yeterince manidardır. Bu oyunu Ortadoğu’da yeterince izlemiş olanların, Asya-Pasifik’te bundan sonra gelişmelerin ne yönde seyredeceğini tahmin etmeleri zor değildir. Bu bölge de giderek Ortadoğu gibi çatışma ve savaşların tırmanıp süregenleştirileceği bir bölge haline getirilmek istenmektedir. Bu gelişmeler, bu kez çatışmanın ana kutup başları olarak ABD ve Çin’in ön plana çıkacağı, giderek Avustralya ve Japonya gibi güçlerin de devreye girmeye çalışacakları yeni bir emperyalist savaş cephesinin açılmakta olduğuna işaret etmektedir.
Üçüncü Emperyalist Paylaşım Savaşının alevleri dünyanın her yanını yalarken, kapitalizm insanlığın başına bin türlü çorap örmeye devam ediyor. İnsanlığı bu belâdan kurtaracak tek çıkış kapısı ise dünya proletaryasının devriminde. Tarih dünya işçi sınıfını göreve çağırıyor!
link: Suna Akaltan, Filipinler: Emperyalist Savaş Rüzgârları Yayılıyor, 4 Temmuz 2017, https://en.marksist.net/node/5744
Yola Çıkarken, Yolda ya da Yaşamak Bu!
15 Temmuz’un Kısa Bilançosu