Öğrenci hareketinin genel olarak durumunu yansıtan YÖK protestosu, bu sene de geçen yıllarda olduğu gibi katılımın daha da düştüğü bir biçimde gerçekleşti. İstanbul’da geçen yıllardan farklı olarak tek bir eylem yapıldı. Ankara’da ise iki farklı eylem gerçekleştirildi. Bu iki şehir dışında birçok yerde YÖK’ü protesto eylemleri gerçekleşti. Ancak bu yerlerdeki eylemler daha da zayıf oldular.
İstanbul’un birçok üniversitesinden ve liselerden gelen yaklaşık 400 öğrenci Beyazıt otobüs duraklarında buluşarak alana doğru yürüyüşe geçtiler. Sloganlar eşliğinde alana girildi ve çember oluşturuldu. Çeşitli üniversitelerden eyleme katılan öğrenci grupları hazırladıkları basın metninde, kendi okullarında idarenin baskıcı uygulamalarının neden olduğu sorunların yanında ülke gündemine dair sorunlara da yer verdiler.
Alanda atılan sloganların içeriğini belirleyen de bu gündemler oldu. Eylem boyunca atılan sloganların bazıları şunlardı: “Yaşasın Halkların Kardeşliği”, “YÖK, Polis, Medya Bu Abluka Dağıtılacak!”, “YÖK’e Hayır”, Biji Bıratiya Gelan”, “Tecrit Savaştır, Savaşa Hayır”, “Savaşa Değil Eğitime Bütçe”, “Kürtçe Eğitim İstiyoruz”, “Kameraya Değil Eğitime Bütçe” vb. Kitlenin hep birlikte sloganları atmasından sonra Avusturya İşçi Marşı, Hernepeş ve Beyazıt Marşı söylendi ve geleneksel Beyazıt halayı çekildi. Eylemin sonuna doğru Beyazıt Kampüsüne girmek isteyen öğrenciler polis barikatıyla karşılaştılar. Rektörlükle görüşmelerden de bir sonuç alınamayınca eyleme Eczacılık Fakültesi önünde son verildi. Genel olarak sınıf mücadelesinin bir barometresi niteliği taşıyan gençlik hareketinin en büyük önem atfedilen eylemlerinden biri olan YÖK eylemi de böylece son buldu.
Eylemin başlamasından çok önce eyleme katılacak öğrenci sayısını birkaç kat geçecek kadar polis eylem alanında beklemeye koyulmuştu. Öğrencileri terörize etmek için gerekli hazırlıklar yapılmıştı. Robokop kıyafetleri, copları ve gazlarının yanında köpekleriyle birlikte “saldır” komutunu eylem boyunca beklediler.
Geçen yıllarda yapılan eylemler Beyazıt Kampüsünün içine girilerek bitiriliyordu. Ancak bu yıl bunun yapılamamasının nedenlerinden biri, özellikle bu kampüsün girişlerine turnike konulması ve bununla da yetinilmeyerek ÖGB’lere daha yılın başından itibaren farklı kampüslerden gelen öğrencilerin girişlerini engellemeleri ve üst ve çanta araması yapmaları için yetki verilmiş olmasıydı. Bu uygulamaya tepki göstererek kimlik göstermeyen ve çantasını aratmayan birkaç öğrenciye uzaklaştırma cezası verildi. Okullar açılırken öğrencilerin sıkı bir kontrol altında tutulmaları gerektiğine dair emniyet-valilik-rektör üçlüsünün yaptıkları ortak açıklamaların neyi hedeflediği çok açıktır. 6 Kasım 1981’de, 12 Eylül faşist darbesinin ardından kurulan YÖK’ün görevi sınıf mücadelesinin önemli bir parçası olan öğrenci hareketini sindirmek ve ezmekti. YÖK düzeninin bir uzantısı olan bu uygulamalar da muhalif öğrencileri sindirmeye dönüktür.
Okul girişlerindeki aramalar nedeniyle daha öncesinde alışık olmadığımız görüntülere de tanık olmaya başladık. Kapının önünde oldukça uzun kuyruklar oluşuyor, öğrencilerin derslerine geç kalmalarına ise aldırış edilmiyor artık. Bu uygulamalara karşı öğrencilerin tepkisi, YÖK’ün amacına ulaşabildiğini gösterircesine, en iyi ihtimalle kendi kendine söylenmenin ötesine geçemiyor.
Burjuvazinin eğitim sisteminde yaratmış olduğu bu çürümüşlük ancak ve ancak onun ortadan kaldırılmasıyla aşılabilir. Bizi bu çürümüşlükten, bu yoz hayattan ve akıl tutulmasından kurtaracak tek güç, işçi sınıfının devrimci mücadelesidir.
YÖK’E KARŞI MÜCADELE SINIFSAL ÖZÜNDEN KOPARILAMAZ!
YAŞASIN SINIF MÜCADELESİ!
ÜNİVERSİTELER İŞÇİLERLE ÖZGÜRLEŞECEK!
link: İstanbul Üniversitesi’nden Marksist Tutumcu gençler, 9 Kasım YÖK Protestosu, 12 Kasım 2005, https://en.marksist.net/node/546
AB Müzakereleri ve İşçi Sınıfı
Kanser vakaları artıyor