Yapılan araştırmalara göre, dünyada ve Türkiye’de kansere yakalanan hasta sayısında her yıl artış olduğu belirtiliyor. Kanser, vücuttaki hücrelerin denetimden çıkıp vücudun diğer bölümlerinden bağımsız ve kontrolsüz bir biçimde büyümeye başladığı bir hastalıktır. Türkiye’de her yıl 100–150 bin yeni kanser vakasının ortaya çıktığını belirten Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı, önlem alınmadığı takdirde 20 yılda 5 milyon insanın kansere yakalanacağını, bunların 3,5 milyonunun ise hayatını kaybedeceğini açıklıyor.
Çevresel, kimyasal faktörlerin etkisiyle artan kanser vakaları insan neslini tehdit etmektedir. Yaşam alanımız ozon tabakasının delinmesi nedeniyle zararlı güneş ışınlarının etkisindedir. Bu durum cilt kanserleri vakalarının sayısını arttırmıştır. Kimyasal gazların atmosfere salınması ve yağmurlarla taşınması sonucunda, kanserojen maddeler, solunum ve sindirim yoluyla hayvan ve insanları etkilemektedir. Büyük sanayi tesislerinin olduğu bölgelerdeki çevre kirliliği sağlık açısından büyük bir tehdittir.
Hormonlarla üretilen meyve, sebze ve gıdalar kanserojen maddeleri aldığımız başka bir kaynak olarak karşımıza çıkar. Yine milyonlarcamızın kullandığı cep telefonlarının ve kurulan baz istasyonlarının normal fizyolojimizi bozarak kanserojen gelişimlerin ve hastalıkların yolunu açabilme riski çok yüksektir.
Türkiye’de kanser vakalarının hızla arttığı dört önemli bölge, yakın dönemde burjuvazinin gündemine girmiştir: Afşin-Elbistan, Kocaeli-Dilovası, Muğla-Yatağan ve Karadeniz. Karadeniz’de görülen kanser artışının Çernobil patlamasıyla yakından ilişkili olma olasılığı çok yüksektir. Diğer üç bölgedeki artışın nedeni ise, doğrudan sanayi kuruluşlarının ve enerji santrallerinin yarattığı çevre kirliliğidir. Eski teknolojiyle yapılmış olan ya da bazen hiç bulunmayan baca-filtre sistemleri, kullanılan kömürün kalitesizliği ve atıkların neden olduğu kirlilik çevreye ölüm saçmaktadır. Bu bölgelerde kanserden ölüm oranı, daha önce birinci sırada olan kalp damar hastalıklarının neden olduğu ölümlerin önüne geçmiştir. Kansere yakalanarak ölenlerin sayısı hızla artmaktadır.
Santral bölgelerinde yaşayanlar, her gün biraz daha ölüme yaklaşmakta, meyve ve sebze bahçeleri her geçen gün biraz daha kurumakta, kanserin yanı sıra solunum yolu hastalıklarına yakalanan hasta sayısı da artış göstermektedir. Ama burjuva düzenin çürümüşlüğünü saklamakla görevli yetkili ölçüm merkezleri “kirlilik” yok diyorlar.
Kapitalizmin sınır tanımaz vahşeti gözler önündedir. Kapitalizm işçi sınıfını sadece emperyalist savaşlarla, açlık, sömürü, yoksulluk ve devlet terörüyle cezalandırmıyor; sanayi atıklarıyla doğayı mahvederek de işçi sınıfını ölüme terk ediyor. Zira işçilerin hayatı burjuva düzende sudan ucuzdur. Kapitalistler için işçiler sadece kâr elde edilecek “konuşan makine”lerdir. Teknoloji ve bilimin sıçramalı gelişimine rağmen kapitalistlerin kâr güdüleri, alınacak önlemlerin önüne geçmektedir.
Doğaya zarar vermeyen, tam aksine doğal koşulları koruyan sağlıklı bir toplumun kurulmasının tek çaresi sosyalizmdir. Sağlıklı ve güvenli yaşam alanlarının oluşturulmasının önündeki tek engel burjuva sınıfı ve onun sistemi kapitalizmdir. Bu çürümüş, kokuşmuş sistemin atar damarlarını keserek sosyalizmin örgütlenmesine girişecek tutarlı tek devrimci güç ise işçi sınıfıdır!
link: MT okuru bir sağlık işçisi, Kanser vakaları artıyor, 15 Kasım 2005, https://en.marksist.net/node/545
9 Kasım YÖK Protestosu