24 Şubat Perşembe günü İstanbul Üniversitesinin Beyazıt Kampusu önünde bir eylem yapıldı. Çoğunluğu öğrenci olan bir grup, sloganlarla Beyazıt Kampusunu dolaşarak tarihi üniversite kapısının önüne geldi. Burada bir basın açıklaması yapılıp tekrar sloganlarla bitti eylem. Kampusta dolaşarak öğrencilere 25 Şubat Cuma günü SEKA fabrikası işçilerine destek vermek için sabah İzmit’e gidileceği açıklandı.
25 Şubat günü sabah 9:45’te Haydarpaşa tren garında buluşuldu. Her eylemde olduğu gibi bizden çoklardı ve bizden erken gelip sıralanmışlardı polisler. "Güvenliğimizi" korumak için elbet! Saat 10:15 gibi tüm öğrenciler gelmişti ve pankartlar açılıp bir basın açıklaması yapıldı. Sloganlar eşliğinde trene doğru yürüdük. Bilet paralarının toplu verileceğini düşündüğümüz için basın açıklamasından önce toplanmıştı paralar. Fakat trene bineceğimiz perona giderken görevliler bilet konusunda sorun çıkardı. Öğrenciler ve görevliler arasında tartışma yaşandı. Birkaç dakika bekledikten sonra trene binebildik. "Güvenliğimizi" sağlayan görevliler sonunda sorun çıkarmayı başarmışlardı. Fırsat kolluyorlardı sanki bizi durdurmak için. Hak aramak, destek olmak suçtu çünkü...
Yol marşlar, türküler eşliğinde oldukça güzel geçti. Trene binen yolcular bizi dinliyor, bazı arkadaşlarla konuşuyorlardı. Bulunduğumuz vagonda arkadaşlardan biri yaşlı bir amcayla konuşmuş ve yaşlı adam bize bol şans dileyip, yaptığımız işin onu çok mutlu ettiğini belirtmiş. Her siyasi gruptan birer sözcü arkadaş, toplanıp eylemin nasıl yapılacağını ve hangi sloganları atacağımızı kararlaştırdılar.
Yaklaşık iki saat sonra İzmit’e vardık. İndiğimiz istasyon şehir merkezine çok yakındı. SEKA’nın şehir merkezine yakın olduğunu öğrenmek, direnişin orda yaşayan halk tarafından da desteklendiği, daha güçlü bir direniş yaşandığı beklentisine yol açmıştı. Tren garında İstanbul dışındaki üniversite öğrencileri bize katıldı. Yaklaşık 170 kişi olmuştuk. Tekrar hep birlikte bir basın açıklaması yapıldı ve SEKA’ya doğru düzenli bir kortej oluşturarak yürünmeye başlandı: “Seka işçisi yalnız değildir”, “bir, iki, üç daha fazla Seka daha fazla direniş”, “kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz”, “Seka, tekel direniyor! Direne direne kazanacağız” gibi sloganlarla SEKA’ya doğru yürüdük. Fabrikanın önüne doğru ilerlerken fabrika yakınındaki camide Cuma namazı kılınıyordu. İşçiler namazda olduğu için durup cemaatin dağılmasını bekledik. Bu sırada gruptan ayrılıp fabrikaya gittiğimizde ortalıkta fazla işçi bulunmuyordu, sadece kapıya birkaç pankart asılmıştı ve üç direniş gözcüsü işçi duruyor, birkaç kişi de uzaktan öğrencileri izleyip kendi aralarında konuşuyorlardı. Tekrar gruba döndüğümüzde cemaat dağılıyordu, işçiler bizi alkışlayarak fabrikaya girdiler. Biz de sloganlar eşliğinde daha da ilerlemeye başladık, kapıya kadar geldik sonra. Az önce birkaç işçinin bulunduğu fabrika önünde işçilerin sayısı artmıştı ama, 700’ü aşkın işçinin çalıştığı bir fabrikada sadece bu kadar mı işçi direniyor demeden edemedik.
Sonra fabrikanın önünde tekrar bir basın açıklaması yapıldı. Bu açıklamada; Sakarya, Kocaeli, İstanbul üniversitelerinden işçi kardeşlerimize destek için geldiğimiz, işçilerin öğrencilere, öğrencilerin de işçilere ihtiyacı olduğu söylendi. Daha sonra işçilerden biri çıkıp bize geldiğimiz için teşekkür ettiklerini belirtti. Sonra karşılıklı sloganlar bir müddet devam etti. İşçiler “parasız sağlık, eğitim istiyoruz” sloganını attılar. Fabrikadan yavaş yavaş uzaklaşıp şehir merkezine doğru ilerlemeye başladık. Yolda bazı araçlar kornalar eşliğinde destek veriyorlardı. Merkeze geldiğimizde bazı evlerden insanlar balkonlarına çıkıp bizi alkışlıyordu. Ama destek verenlerin sayısı çok azdı. Şehirdeki kimsenin umurunda değildi sanki, kendilerinin olmasa bile komşularının, yakınlarının çalıştığı fabrikanın kapatılması. Herkes de bir umursamazlık, hatta bizi gördüklerinde “yine öğrenciler geldi” gibi alaycı bakışlar, alaycı konuşmalar işittik. Fazla değil sadece birkaç adım ötelerinde yaşanan bir olay bile umurlarında değildi çoğunun.
İşçileri ve ailelerini görüp onlarla sohbet edebileceğimiz bir ortam hiç olmadı. İşçilerle bizim aramızda bir kapı vardı ve hiç açılmadı. Onlarla müsamereye çıkmış çocuklar gibi karşılıklı slogan atmaktan öte hiçbir şey yapamadık.
Sendikacılar işçileri devrimcilerden saklıyor
Bunun sebebi açıkça ortada. Şu anda işçiler sendikanın önderliğinde eylem yapıyorlar. Sendikayı o kadar benimsiyorlar ki, bürokratlar ne derse onu yapıyorlar. Sendika başkanları aslında o işçilerin arasından çıkıp geliyorlar oraya. Maalesef geldikleri yeri, kendilerinin de zamanında işçi olduklarını unutup, başka ilişkilerin içine girerek arkalarında bıraktıkları işçilere yüksekten bakıyorlar. Elbette bunun nedeni işçilerin kendi örgütleri olan sendikalara sahip çıkmaması ve seçtikleri temsilcileri denetlememesi, gerekli basıncı bindirmemesidir.
Sendikacılar işçilerin devrimcilerle muhatap olmasını istemedikleri gibi, işçilere ulaşılmasın diye türlü engeller çıkartıyorlar. Çünkü bilinçlenen işçilerin kendi denetimlerinden çıkacağını biliyorlar. Bu durumda mücadelenin yönü değişip, genel bir hal alarak yayılabilir. Bu da sendika ağalarının işine gelmez, koltukları tehlikeye girer. Bugün sendikaların başında devrimciler bulunmadığı için, sendika bürokratları işçi sınıfı içinde burjuva ajanları gibi davranıyorlar.
Sendikacıların işçilere önerdikleri mücadele değil, uzlaşmadır. Yani bu mücadelenin sonu şimdiden görünüyor, ya işçiler kendi istekleriyle terk ederler fabrikayı ya da polis zoruyla dışarıya atılacaklar. Çünkü mücadele çok zayıf. Bu direniş yayılmazsa burjuvazi tarafından ezilecektir. İşçiler burjuvazinin izin verdiği ölçüde eylemlerine devam ediyorlar. Başbakan yeniden açıklama yaptı, 4 gün içinde SEKA’nın boşaltılacağını duyurdu. Durum ortada, bakalım ne olacak...
link: Marmara Üniversitesinden bir grup MT okuru öğrenciler, SEKA Direnişini Ziyaret Ettik, 1 Mart 2005, https://en.marksist.net/node/456
Üniversite Öğrencilerinin SEKA İşçilerini Ziyareti
8 Mart ve Zehra Kosova