İzmit’te bulunan SEKA kağıt fabrikasının kapatılmak istenmesinin ardından işlerini kaybetmek istemeyen işçiler fabrikayı terk etmeyerek bir ayı aşkın süredir direnişlerini sürdürüyorlar. İşçiler aileleriyle birlikte fabrikada direnişlerini sürdürmekte iken, devlet, direnişi kırmak amacıyla polis aracılığıyla bir operasyon girişiminde bulunmuş, işçi ailelerinin kararlığı ve bu durumdan haberdar olan çeşitli fabrikalarda çalışan örgütlü işçilerin direnişi çalıştıkları yerlere yayacaklarını açıklamaları karşısında geri adım atmak zorunda kalmıştı. İşçiler kapatma kararının ardından yürütmeyi durdurma talebiyle hukuki kanala başvurarak sonuç almayı denediler. Ne var ki, işçi sınıfının çıkarına değil de egemen sınıfın çıkarına işleyen yasaları icra eden mahkeme, işçilerin beklentilerini tersinden yerine getirerek yürütmeyi durdurma istemlerini kabul etmedi ve kapatma kararını tekrar onayladı.
Mahkemenin kararının ardından 24 şubat tarihinde Erdoğan yaptığı açıklamada, 1 Mart tarihine kadar işçilere müdahale edilmeyeceğini açıklayarak açıktan operasyon tarihini vermiş oldu. Bu açıklamanın öncesinde SEKA işçilerinin örgütlü olduğu Selüloz-İş sendikasının bürokrat yöneticileri, direniş boyunca işçilere destek olan ailelerin “dinlenmek üzere” evlerine dönmelerini istemiş, fakat buna aileleri ikna edememişlerdi.
Bugüne kadar direnişte olan işçileri desteklemek amacıyla birçok işçi örgütü, sol gruplar ve öğrenci grupları SEKA’yı ziyaret ettiler. Ancak bu ziyaretlerden işçilerin olumlu bir şekilde etkilenmelerini istemeyen sendikanın bürokrat yöneticileri, ziyaretçilerin işçilerle kaynaşmalarını engellemek için ellerinden geleni yapmışlardır. Sendika bürokratları, fabrikanın içinde devrimcilere karşı anti-propaganda yürütmüştür. Böylece işçilerin kafalarını iyice bulanıklaştırarak devrimcilere karşı olumsuz tavırlar sergilemelerine neden olmuşlardır. İzmit’te yayınlanan yerel gazetelerde bile işçiler arasında dolaşan “provokatörler”den bahsedilerek İzmit’teki diğer emekçilerin gözü korkutulmaya çalışıldı. Tüm bunlara rağmen devrimci gruplar desteklerini kesintisiz sürdürmeye çalışarak işçilere davalarında sonuna kadar yanlarında olacaklarını gösterdiler ve gösteriyorlar.
Direnişe destek vermek amacıyla 25 şubatta İstanbul’un çeşitli üniversitelerinden devrimci öğrenciler, direnen SEKA işçilerini ziyaret ettiler. Hazırlıkları oldukça kısa bir zamana sıkışmış olsa da okul içinde sınıflar ve yemekhaneler dolaşılarak SEKA işçilerinin direnişleri hakkında öğrencilerin bilgilenmelerini sağlayan konuşmalar yapıldı. 24 şubatta Beyazıt Meydanı’nda 60 kişinin katıldığı bir basın açıklaması yapıldı. Eylem sırasında, üzerinde “özelleştirmelere Son, SEKA İşçisi Yalnız Değildir” yazan ve “üniversite öğrencileri” imzasını taşıyan bir pankart açıldı.
25 şubat sabahı Haydarpaşa garında buluşan devrimci öğrenciler yaptıkları basın açıklamasının ardından trene doğru hareket ettiklerinde istasyonda bulunan güvenlik görevlilerinin provokatif tutumlarıyla karşılaştılar. Vagonun üzerine “SEKA işçisi yalnız değildir” sloganının yazılı olduğu dövizi asmak isteyen öğrencileri, trene bindirmemekle tehdit edip dövizin asılmasına engel oldular. Basın açıklaması sırasında her zaman olduğu gibi ortamı terörize etmek isteyen polis tam teçhizatlı bir şekilde istasyonun hemen dışında bekledi. İçerisi zaten sivil polislerle kaynıyordu. Trenin harekete geçmesinden sonra bu defa güvenlik görevlilerinin şefi öğrencilerin yolcuları rahatsız etmemesi için uyarılarda bulunmaya çalıştı. Bu sırada içinde marşlar ve türküler söyleyen devrimci öğrencilerin bulunduğu bir vagondan çıkan yaşlı bir kadına, öğrencilere “nispet” olsun diye, rahatsız olup olmadığını soran şef, aldığı yanıt karşısında tam bir şaşkınlığa düştü. Yaşlı kadın, gençlerin coşkulu türküler söylemelerinden dolayı onları kutladı, neden ve nereye gittiklerini öğrendiğindeyse işçilerin sorununa sahip çıkmalarından dolayı mutlu olduğunu ifade etti. üç vagonu dolduran öğrenciler iki saatlik yol boyunca türküler ve marşlarla motivasyonlarını korudular.
İzmit’e varıldığında kitleyi bir başka öğrenci grubu karşıladı. Burada sayıları 170’i bulan öğrenciler, dörtlü kortej oluşturarak “üniversite öğrencileri” imzalı pankartın arkasında, direnişin desteklendiğini ifade eden sloganlar eşliğinde, SEKA fabrikasına doğru yürüyüş yaptılar. Fabrikanın girişine varıldığında dörtlü kortej düzeni bozulmadan işçilerin Cuma namazından çıkışları beklendi. Bu sırada öğrencilerin görüştükleri sendika temsilcisi öğrencilerin fabrikaya girmelerine izin verilmeyeceğini söyledi. Zaten devrimcilere karşı önyargıları sendika tarafından sürekli kışkırtılan işçilerde tepkisel bir davranışın doğmaması için temkinli olan öğrenciler, içeri girmek için ısrar etmeyip direnişe desteklerini sloganlarıyla ortaya koydular. öğrencilerin sloganlarına karşı aynı şekilde sloganlarla karşılık veren işçiler güzel görüntüler oluşturdular. Buradaki “karşılıklı sloganlaşmanın” bitmesinin ardından şehir merkezine doğru yürüyüşe geçildi. Burada SEKA’nın kapatılmasına dair bir basın açıklaması yapılarak eylem bitirildi. Eyleme başından itibaren EHP Gençliği, Ekim Gençliği, öğrenci Muhalefeti, YDG, DGH, Kaldıraç, Barikat ve devrimci Marksist öğrenciler katıldılar.
Bu destek eylemini, kimi eksiklik ve olumsuzluklarına rağmen, sınıf hareketinin cılız olduğu bugünler için öğrenci hareketi açısından olumlu bir çalışma olarak değerlendirmek gerekiyor. Bugün halen sol harekette genel olarak devam etmekte olan anlayış, öğrenci hareketine işçi hareketinden bağımsız ve “daha ilerici”� bir rol biçmekte, bu ise yapılan eylemlerin içeriğinin belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bunun en önemli ve olumsuz etkilerinden birisi işçi sınıfına ve mücadelesine güvensizliği beslemesidir.
“SEKA İşçi Yönetimine!”
Ziyaret öncesinde, pankartın ve atılacak sloganların içeriği üzerine yürüyen tartışmalarda, “SEKA İşçi Yönetimine” sloganını öne çıkarttık. Bu slogan, kapitalist bir sistemde işçilerin yönetemeyecekleri düşüncesiyle anlamsız bulundu. Kuşkusuz kapitalist sistem çerçevesinde işçiler yönetemezler. Peki işçiler bunu nasıl kavrayacak? İşte İşçi Yönetimi sloganı işçilerin kapitalist sistem çerçevesinde tek bir fabrikayla ya da sektörle sınırlı kaldığı sürece yönetemeyeceklerini bizzat kendi deneyimleriyle kavramalarına dönük bir eylem sloganıdır. İşçilerin önüne bir hedef koyar ve bu hedefe ulaşmak için işçileri mücadeleyi genelleştirme ve iktidarı hedefleme gereğiyle karşı karşıya bırakır.
Sloganın politik gruplar arasında kabul görmemesi eylem alanında dillendirilmesine de engel oldu.
Halbuki devrimci öğrenciler arasında gerçekleşecek ortak eylemlerde bayrakları karıştırmadan birlikte vurmak ilkesinin yaşama geçirilmesi en doğru tutum olurdu. Aksi halde “müşterek” noktalar üzerinden geri temellerde yapılacak uzlaşmacı, geçici eylem birliktelikleri verimsiz ve kendini tüketen bir hal alacaktır. Eylem öncesinde yaşanan bu tartışmalar ve eylem boyunca yaşanan kimi olumsuzluklar, önemli bir gerçeğe daha işaret ediyordu: Politik gruplar arasındaki ilişkiler ve tartışmalar diplomatik tarzda ele alınıyor. Bu da derinlemesine tartışmaların önünü tıkadığı gibi eylem deneyimlerinden doğru dersler çıkarılmasının ve buna bağlı olarak ileriye doğru çıkışın da yolunu tıkıyor. Sınıf hareketinin dipte seyrettiği bu dönemde, gruplar arasında tartışma kültürünün varlığından bahsetmek ne yazık ki mümkün değil.
Sonuçlar
Yaşananları olduğu biçimiyle ortaya koymak, yaşananlardan doğru dersler çıkarmanın ilk adımıdır, bu da ilerlemenin temel koşullarından biridir. Eksiklikleri ve yanlışlıkları, tüm olumsuzlukları ve olumluluklarıyla birlikte Marksizmin ışığında ortaya koyup dersler çıkarmalı ve tarihsel hafızaya kazımalıyız. Geçmişte yapılmayan ve yenilgiye sebep olan eksikliklerden biri de buydu. Mevcut durumun bilincinde olan devrimci Marksist öğrenciler, sınıf mücadelesi içinde yaşanan küçük örnekleri bile ders çıkarmanın ve deneyim kazanmanın aracı olarak değerlendireceklerdir. 12 Eylül sonrasının gençlik kuşağı, 1960 sonrası yükselmeye başlayan ve 1970’li yılların sonunda zirvesine ulaşan sınıf mücadelesinin deneyimlerinden yoksun yetişiyor. Grevlerin, direnişlerin sayısı çok sınırlı. Bu yüzden az da olsa varolanlar bizim için oldukça önemli. Birkaç gün önce yapılan SEKA ziyaretinin önemi de biz devrimci gençler açısından buradan kaynaklanıyor.
Yaşadığımız topraklar üzerinde burjuvazi, emperyalist dünya hiyerarşisinde bir üst basamağa tırmanma mücadelesini, AB’ye üyelik sürecini hızlandırmaya dönük çabalarını yoğunlaştırmasına paralel olarak, işçi sınıfına dönük saldırılarını da boyutlandırıyor. SEKA’nın kapatılıp işçilerin sokağa atılması bu sürecin bir parçasıdır. Emeklilik yaşına, prim günlerine, prim miktarlarına, sağlık primlerine ve hizmetlerine yönelik saldırılar da bu kapsamdadır. öğrenci gençlik hareketinin gelişmesi, bugüne kadar bu sitede yayınlanan birçok yazıda vurgulandığı gibi sınıf hareketinin gelişmesine bağlıdır. Sınıf hareketinden bağımsız, kendinden menkul bir öğrenci hareketi olamaz. SEKA işçilerinin direnişlerine bu yönde önem atfedilmelidir. Genel olarak bu tür eylemler işçi sınıfıyla bağ kurabilmenin önemli bir aracıdır. Marksist öğrenciler bundan sonraki işçi eylemlerine de işçi sınıfının biliminin ışığıyla, Marksizmin ışığıyla bu eksende yaklaşacaklardır!
Örgütlüysek Her şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir şey!
Marksizm Yolumuzu Aydınlatıyor!
link: İstanbul Üniversitesinden bir MT okuru, Üniversite Öğrencilerinin SEKA İşçilerini Ziyareti, 28 Şubat 2005, https://en.marksist.net/node/455
Eğitimde “Reform”un Özü Eğitim Emekçilerine Saldırıdır!
SEKA Direnişini Ziyaret Ettik