

Kapitalizmin tarihsel krizine bağlı olarak tüm ülkelerde kamu hizmetlerine ayrılan bütçe kısılıyor, eğitimden sağlığa, ulaşım/altyapı çalışmalarından denetleme ve bakım hizmetlerine pek çok alan sermayenin insafına terk ediliyor. Merkezine insanı değil kârı koyan bu sistemde, alınabilecek tedbir ve denetimlerle büyük oranda engellenebilecek iş kazaları, iş cinayetleri, göz göre göre gelen facialar son bulmuyor. Buna karşın, faciaların sonuçlarını yaşayan işçilerin, emekçilerin, gençlerin öfkesi de büyüyor. Çeşitli ülkelerde, kayıplarına sahip çıkan emekçiler yaşanan faciaları protesto etmek, sorumlulardan hesap sormak için kitleler halinde sokaklara dökülüyor, aylar süren direnişler ortaya koyuyorlar. Bu tür eylemler, toplumun tepkisini ortaya koyabilmesinin ne denli önemli olduğunu, işçi ve emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma dışında bir yolu olmadığını göstermesi bakımından öğreticidir.
Geçtiğimiz Kasım ayında Sırbistan’daki bir tren istasyonunda yaşanan facianın ardından başlayan ve halen sürmekte olan protesto eylemleri bunun güncel bir örneğidir. Sırbistanlı emekçiler aylardır facianın arkasındaki Vucic rejiminin çürümüşlüğünü, vurdumduymazlığını, iş bilmezliğini, emekçi düşmanı politikalarını protesto ediyorlar. Rejimin baskı ve tehditleri, saldırıları ve nihayetinde vermek zorunda kaldığı tavizler öfkeli emekçilerin eylemlerini durdurmaya yetmiyor. Emekçiler asıl sorumlular hesap vermeden sokakları terk etmeyeceklerini haykırıyorlar meydanlarda. 15. haftasını geride bırakan protestolar sonucunda, kitlenin üzerine devlet tarafından salındığı tescillenen provokatörlerin bir kısmı tutuklandı. Facianın yaşandığı tren istasyonunun yenilenmesi sırasında Novi Sad kentinin belediye başkanı olan Başbakan Milos Vucevic istifa etmek zorunda kalırken, istasyonun yapım ve denetiminde sorumluluğu bulunan, aralarında eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Goran Vesic’in de dâhil olduğu 13 kişi gözaltına alındı ve yargılamaları sürüyor. Burjuva hükümet tepkinin örgütlü ve kitlesel bir şekilde kapitalist sistemi hedef almasından duyduğu korkuyla geri adım atsa da kitlenin tepkisi dinmiş değil.
Asıl sorumlu kim?
1 Kasım 2024’te Sırbistan’ın ikinci büyük kenti Novi Sad’da, bir tren istasyonunun çatısındaki beton sundurma çöktü. O sırada istasyonda bulunan yolcular ve orada çalışan işçilerden oluşan 15 kişi hayatını kaybetti. Bu yıkım, istasyonun bakım ve onarım işlemleri tamamlandıktan kısa bir zaman sonra gerçekleşmişti. Facianın ardında ihmal ve denetimsizlik olduğunu düşünen emekçiler sokaklara dökülerek tepkilerini ortaya koydu, sorumluların derhal bulunup yargılanmasını istedi. İlerleyen süreçte yayınlanan kısmi belgeler skandal boyutundaki ihmaller zincirinin bir halkasını ortaya çıkardı. Buna göre, bakanlığa bağlı Sırbistan Demiryolları Altyapı Kurumunun bakım ve onarım işlemlerini taşeron bir firmaya yaptırdığı, istasyonun zorunlu teknik kontrol ve denetimler yapılmadan ve çalışmalar devam ederken kullanıma açıldığı, istasyonun açılışına bizzat katılan Ulaştırma Bakanının durumdan haberdar olup müdahalede bulunmadığı mahkeme kayıtlarınca doğrulandı.
İstasyon, 1964’te Yugoslavya döneminde inşa edilmiş bir yapıydı. Yugoslavya’nın dağılmasının ardından, Sırbistan’da neoliberal politikalarla şekillenen “yeniden inşa” furyası, kamu altyapısını özel sermayenin ve onun devlet içindeki uzantılarının yağmasına açtı. Son yıllarda Çinli devlet şirketleriyle yapılan altyapı anlaşmaları, Belgrad-Budapeşte hızlı tren hattı gibi “mega projeler” üzerinden hem Sırbistan burjuvazisine hem de uluslararası sermayeye yeni rant kapıları açtı. Novi Sad istasyonunun yenilenmesi de bu sürecin bir parçasıydı. Bu projelerde kâr maksimizasyonu her şeyin önüne geçti. Kaliteli malzeme kullanımı, işçi güvenliği, denetim mekanizmaları gibi “maliyet artırıcı” unsurlar, ihale yolsuzlukları ve taşeronluk sistemiyle sistematik olarak göz ardı edildi. Dolayısıyla istasyondaki sundurmanın çöküşü tesadüfi bir “mühendislik hatası” değil, kapitalist üretim ilişkilerinin ve rejimin kâr hırsının doğrudan bir sonucuydu.
Göz göre göre gelen bu facianın Sırbistanlı emekçiler açısından bardağı taşıran son damla olduğunu söylemek mümkün. Zira enflasyonun son yılların zirvesine ulaştığı, genç işsizlik oranının %20’lerin üzerine çıktığı, kamu ihalelerinde ve mahkemelerde yolsuzluk iddialarının peş peşe geldiği ülkede emekçiler uzun zamandır meydanları boş bırakmıyordu. Hatırlanacak olursa, 2022 yılında çokuluslu maden şirketi Rio Tinto’nun lityum madenciliği planlarına karşı Sırbistan’da on binlerce işçi ve emekçinin katıldığı kitlesel protesto gösterileri düzenlenmişti. Tepeden gelen tehdit ve baskılara, tutuklamalara rağmen tepkilerin önünü alamayan Vucic rejimi, mahkeme kararıyla yürütmeyi durdurma kararı aldırmak zorunda kalmıştı. Ancak maden şirketinin karara itirazı üzerine, Sırbistan Anayasa Mahkemesi yürütmenin durdurulması kararını iptal etmiş ve proje yeniden başlatılmıştı. Bu durumdan pek de şikâyetçi görünmeyen Vucic, emekçilere sakin kalmasını telkin edip Sırbistan’ın bir hukuk devleti olduğunu söylüyor, Anayasa Mahkemesinin kararlarına saygı duymaya çağırıyordu. Eh, burjuva hukukunun sınırları içinde olabilen şeylerdi bunlar! Sonuçta gerek yürütme gerek yargı mekanizması aynı efendiye hizmet için çalışıyor: kapitalizm!
Giderek kötüleşen ekonomik şartlar altında, çöken hizmetler, sorumluların ihmali ve kibirli buyrukları emekçilerin öfkesini daha da bilemiş durumdadır. Sırbistan işçi sınıfı her kesimiyle, özellikle de gençlerin ve kadınların öncülüğünde yeniden ve çok daha kalabalık şekilde meydanları dolduruyor, rejime olan öfkesini kusuyor. Bu bakımdan emekçilerin aylardır sürdürdüğü protesto eylemleri sadece yaşanan faciaya karşı bir tepki olarak düşünülemez. Rejimin çok katmanlı saldırıları altında sıkıştırılan emekçi kitlelerin yoksulluğa, yolsuzluğa, baskılara, eşitsizliğe, çevre katliamına isyanıdır aynı zamanda. Rejimin tepesindekileri tir tir titreten ve geri adım atmaya zorlayan da isyanın beslendiği bu zemindir.
Gençliğin dinamizmi alanlarda
Bu noktada emekçi gençliğin ve öğrencilerin dinamizmi, rejimin saldırıları karşısındaki dirayetli tutumu, eylemlerin sonuç alması bakımından kuşkusuz önemli bir itilim oluşturmuştur. Facianın ardından, emekçi kitlelerin yaklaşık iki hafta süren protesto yürüyüşleri sona erdiğinde başkent Belgrad’da üniversite öğrencilerinin eylemleri devam ediyordu. “Sırbistan’ı Durdur!” şiarıyla örgütlenen öğrenciler, faciada hayatını kaybeden 15 kişinin anısına şehir merkezindeki bir kavşakta her gün 15 dakika boyunca trafiği durdurarak saygı duruşunda bulunuyor, ardından ıslık ve sloganlarla emekçileri sorumlulardan hesap sormaya çağırıyordu. Bir müddet sonra, karşılarında işe geç kaldıkları gerekçesiyle saldırıya geçen kişileri buldular. Gençlerin dikkatli takibi sonucu bu saldırıların organize bir şekilde ve iktidara bağlı provokatörler tarafından yapıldığı anlaşıldı. Protestolar esnasında bir kişinin aracını kalabalığın üzerine sürerek genç bir kadını ezmesiyle toplumsal tepki daha da büyüyerek onlarca kente ve üniversiteye yayıldı. Kırmızıya boyadıkları elleriyle hükümet binalarının önünde toplanan emekçiler ve öğrenciler “Kan sizin ellerinizde!” diyerek protesto gösterileri düzenlediler.
Vucic rejimi bir yandan eylemleri bastırmaya çabalarken, diğer yandan tüm riyakârlığıyla gençlere yapılan saldırıları kınadığını söylüyor, bir kez daha ülkenin bir hukuk devleti olduğu yavelerini tekrarlayıp mahkeme sonucunu beklemeye çağırıyordu. Aynı günlerde Uluslararası Af Örgütü, rejimin gerçek karakterini teşhir eden bir rapor yayınladı. “Dijital Hapishane” adını taşıyan bu rapora göre Sırbistan devleti, vatandaşların telefon verilerine izinsiz erişebilme imkânı sağlayan, kamera ve mikrofonları uzaktan kontrol edebilen İsrail merkezli bir casus yazılım firmasından hizmet alıyordu. Raporda hükümetin aldığı bu hizmet sayesinde eylemlere katılan onlarca gazeteci ve aktivisti tutukladığı bilgisi de yer alıyordu. Vucic pek çoğumuza yabancı gelmeyecek ifadelerle, bu tür iddiaların ülkeyi karıştırmak üzere dış güçler tarafından üretildiğini söylüyor, diğer yandan, söz konusu suç ve terör olduğunda sert önlemlerin gerekli olduğunu vurgulayarak gençlere aba altından sopa göstermeyi ihmal etmiyordu.
Ancak rejiminin baskı ve tehditleri gençlerde umduğu gibi bir korku yaratmıyor, bilakis gençler daha da öfkelenerek yeni protestolar örgütlüyordu. Skandalın ardından başkanlık binasının önünde toplanan gençler “Bizi dinlemeyin, bizi duyun!”, “Tüm sorumlular yargılanana kadar susmayacağız!” şiarı altında kitlesel bir protesto gösterisi daha düzenlediler. Öğrenci gençliğin protestoları toplumun diğer kesimleri için de bir çekim alanı haline geliyordu. Bir süredir grevde olan öğretmenler, Rio Tinto madencilik şirketine karşı eylemlerini sürdüren çiftçiler, sendikalar öğrencilerin eylemlerini destekliyor ve protestolara katılıyorlardı. Öğrenciler de işçi sınıfının desteğini yanında hissediyor ve mücadeleyi birleştirmek üzere harekete geçiyordu. Öğrenci komiteleri Ocak ayında sosyal medya üzerinden yayınladıkları bir bildiride, özgürlüklerine sahip çıkmak ve ülke çapında yaşanan yolsuzlukları protesto etmek için tüm işçilere genel grev çağrısında bulundu.
Bu çağrı üzerine 24 Ocakta çeşitli sendikalardan, STK’lardan ve üniversitelerden gelen 100 binden fazla işçi ve öğrencinin katıldığı dev bir miting düzenlendi. İrili ufaklı pek çok işyerinde üretim durdu, otoyollar ve meydanlar trafiğe kapatıldı. Takip eden hafta içinde Başbakan Milos Vucevic istifa ettiğini açıkladı. Ancak kitlenin tepkisi dinmiş değil. Şubat ayında on binlerce işçi ve emekçi, başkent Belgrad’tan facianın gerçekleştiği tren istasyonuna yürüdü ve bir kez daha haykırdı: “Tüm sorumlular yargılanana kadar durmayacağız!”
Önümüzdeki süreçte hareketin ne şekilde evrileceğini göreceğiz. Ancak şimdiye kadar yaşananlar, emekçi gençliğin taşıdığı potansiyelin Vucicleri neden tir tir titrettiğini göstermeye yetiyor! Kimilerinin “telefonlara gömülüyorlar”, “dünyadan bihaberler” diyerek yüzünü çevirdiği emekçi gençliğin doğru bir mücadele hattında ilerlediğinde toplumsal mücadeleyi nasıl ileri çektiği tarihteki pek çok örnekten biliniyor. Çürüme çağındaki kapitalizmin gençliğe vaat edebileceği hiçbir şey yoktur. Ancak ümitsiz olmak için tek bir sebep mevcut değildir! Kapitalizmin çürümesi yayıldığı her yerde kitleleri harekete geçiriyor, yeni mücadele alanları açıyor. İnancımız ve mücadelemiz odur ki, sınıfın öncü işçileri tarihsel mirası gelecek kuşaklara taşıyacak; işçi sınıfı genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle kapitalizmi yerle bir ederek, yaşanan tüm faciaların da hesabını soracaktır.

link: G. E., Sırbistan’da Başbakan Devrildi, Sırada Ne Var?, 26 Şubat 2025, https://en.marksist.net/node/8452