Gençlik, insanın en dinamik ve dönüştürücü güce sahip ve muhalif olduğu evredir. Bu dönemde bireyler, çevrelerinde gördükleri toplumsal adaletsizliklere karşı duyarlılık geliştirir ve bu durumu değiştirme arzusu taşırlar. Ancak, tarihin her döneminde egemen sınıflar, gençliğin bu devrimci potansiyelinden korkmuş ve onu bastırmak için çeşitli ideolojik mekanizmalar geliştirmişlerdir ve bu da işçi gençliği bölerek gerçek amacından uzaklaştırır. Marx, her ne kadar insanlar kendi tarihlerinin yaratıcısı olsalar da bunu özgür iradeleriyle yapmazlar, bu süreç, belirli ekonomik ve toplumsal koşulların altında şekillenir diyerek, gençliğin kapitalizm altında nasıl yönlendirildiğini vurgular. Lenin ise, kapitalizm yalnızca ekonomik bir sömürü aracı değil, aynı zamanda ideolojik bir baskı sistemidir diyerek, gençliğin mevcut düzene nasıl entegre edildiğini de açıklar. Gramsci, hegemonyanın bu süreçteki merkezi rolünü ele alırken, egemen sınıf sadece zor yoluyla değil, aynı zamanda rıza üreterek de insanların arzularına hükmeder diyerek kapitalizmin insanları bir “şizofrenin beyni” gibi nasıl yönlendirdiğini ortaya koyar.
Bu baskı yalnızca teorik olarak düşünülmemelidir, aynı zamanda pratik olarak da insanların beyinlerine hükmedilmekte ve yönlendirilmektedir. Bugün Türkiye’de artan genç işsizliği, bu baskı mekanizmasının en somut örneklerinden biridir. Dar ve geniş tanımlı işsizliğin yükseldiği, gençlerin sosyal hayatlarının kısıtlandığı bir dönemde, ekonomik zorluklar gençlerin umutlarını kırmakta ve onları geleceği olmayan bir kuşak haline getirmektedir. Örneğin üniversite mezunu gençler, aldıkları eğitime rağmen iş bulamamakta ve bu durum onların öfkesini körüklemektedir. Bu öfke, güçlü bir sol siyasetin ve emek hareketinin yokluğunda, radikal sağın manipülasyonuna açık hale gelmektedir. Göçmen karşıtlığı, bu manipülasyonun en güncel yansımalarından biridir, özellikle Suriyeli mültecilere yönelik artan düşmanlık, bu ideolojik baskının bir sonucudur.
Devlet, egemen sınıfa mensup bireylerin ortak çıkarlarını savunmak adına, zaten “sivil” toplum tarafından bölünmüş olan toplumun alt tabanını baskılar ve ezer. Şu anda da burjuvazi her açıdan, iktisadi, ahlaki, düşünsel olarak proletarya sınıfını baskı altında tutar. Türkiye’deki ekonomik kriz, bunun en net göstergelerinden biridir. Gençlerin işsizlikle boğuştuğu, sosyo-ekonomik açıdan dışlandığı bir dönemde, göçmenlere yönelik ırkçılığın ve Arap düşmanlığının yükselmesi de, bu baskı mekanizmasının bir yansımasıdır. Kısa süre önce yaşanan bir olayı ele alalım: Kayseri’de yaşanan bir göçmen karşıtı protestoda başlayıp pek çok şehre yayılan ırkçı saldırılarda halkın öfkesi doğrudan mültecilere yöneltilmiş, bu da radikal sağın yükselişine zemin hazırlamıştır. Bu, gençliğin pasifleştirilmesi ve mevcut düzenin bir parçası haline getirilmesi için kullanılan en güçlüaraçlardan biridir.
Kapitalist sistem, gençleri yalnızlaştırarak ve birbirinden kopuk bireyler haline getirerek kontrol altına almayı hedefler. Bu süreçte medya, eğitim sistemi ve popüler kültür gibi ideolojik araçlar devreye girer. Marx, kapitalizm, bireyleri kendi çıkarlarına hizmet eden bir sistemin içine çeker ve onları, kapitalist üretim ilişkilerini yeniden üretmeye yönlendirir diye yazar. Lenin de bu süreç, yalnızca ekonomik baskıyla değil, aynı zamanda ideolojik baskıyla da gerçekleşir diyerek bu kontrol mekanizmasının ne kadar kapsamlı olduğunu belirtir. Gençlerin bu baskıdan kurtulabilmeleri için kolektif bir bilinç geliştirmeleri gerekir, ancak kapitalizm, onları magazin, eğlence sektörü vb. aracılığıyla pasifleştirir ve geleneksel toplumdan kopararak yeni topluluklar oluşturur. Böylece, gençlik mevcut düzenin bir parçası haline gelir ve sorgulama yetisini yitirir. Hegemonya, yalnızca ideolojik baskı aygıtlarıyla değil, aynı zamanda gündelik yaşam pratikleriyle de sürdürülür. Örneğin gençlerin her gün okula gitmeye zorlanması, onları sadece eğitim sistemi içinde tutmakla kalmaz, aynı zamanda kapitalist toplumun beklentilerine uyum sağlamaya zorlar. Bu tür pratikler, bireylerin sisteme rıza göstermesini sağlar.
Bu ideolojik baskının nasıl şiddetle birleşip gençliği etkilediğini, geçtiğimiz günlerde Eskişehir’de yaşanan neo-Nazi saldırı da göstermektedir. Bu tür faşist eylemler, kapitalizmin gençliği nasıl manipüle ederek kendi çıkarlarına hizmet ettirdiğinin bir başka örneğidir. Gençlerin yalnızlık ve çaresizlik duygularını bastırmak için yapay topluluklar ve sahte aidiyetler geliştirerek yönlendirildiği bu süreçte, büyük spor organizasyonları gibi etkinlikler gençlere geçici bir topluluk duygusu sunar, ancak bu da kapitalist sistemin kontrolündedir. Örneğin Avrupa Futbol Şampiyonasının büyük ilgi görmesi, gençlerin gerçek toplumsal bağlardan yoksun bırakıldığını ve kapitalizmin sunduğu yapay birlikteliklere yöneldiğini gösterir. Aynı zamanda üstyapı sosyal medya topluluklarıyla gençleri kendi çıkarına radikalize eder. Gençler, ilk olarak yine önceden üstyapının gençlere dayattığı sağ gelenek (Vatan, Millet, Devlet) aracılığıyla yavaş yavaş bu sahte topluluktaki sahte piyonlar haline gelir ve sağ radikalizme yani sermaye yandaşlığına çekilirler ve namluyu burjuvazi yerine kendi sınıf kardeşlerine çevirirler. Lenin, kapitalizm, bireyleri birbirine düşman eden bir sistemdir diyerek, bu tür etkinliklerin bile ötekileştirme ve bölme aracı haline geldiğini açıklar.
Bu noktada, burjuvazinin bu faşist eylemde olduğu gibi suçun mültecilerde, devrimcilerde veya emekçilerde olduğunu söyleyerek yine proletarya sınıfını birbirine düşürdüğünü görmekteyiz. Bu, özellikle emperyalizmin şu anki bunalım döneminde, neo-liberalizmin araçlarından biri olarak proletaryanın namluyu kendi sınıfına çevirmesini istemesidir. Bizim yapmamız gereken proletarya sınıfı ile emekçi sınıfın unsurlarını, proleter bir devrim inşasına geçiş için örgütlemektir.
Gerçek bir birlik ve dayanışma hissi ancak kapitalist sisteme karşı verilen mücadelede bulunabilir. Marx, devrimci mücadele, bireylerin bilincini dönüştürür ve onları gerçek bir kolektiviteye yönlendirir diyerek, bu mücadelenin bireyler üzerindeki etkisini vurgular. Bangladeş’teki kamu sektörü istihdam kotası düzenlemesine karşı gerçekleştirilen protestolar, gençlerin bu baskılara karşı birleşme potansiyelini ortaya koymuştur. Bu tür hareketler, gençlerin yalnızca kapitalizme karşı durmasını değil, aynı zamanda birbirlerine karşı da sorumluluk hissetmesini sağlar. Marx’ın şu cümlelerini akıldan çıkarmamalıyız: “Koşulların değişmesi ile insan faaliyetinin ya da insanın kendisinin değişmesinin örtüşmesi, ancak devrimci pratik biçiminde kavranırsa ussal olarak anlaşılabilir.”
Kapitalizmin yıkıcı etkilerinden kurtulmanın yolu, örgütlenmekten geçer. Marx ve Lenin’in ortaya koyduğu gibi, kapitalist sisteme karşı verilen mücadele, gençlerin kendi gerçekliklerinin farkına varmasını sağlar. Gençler olarak, hangi sınıfa ait olduğumuzu bilmek ve işçi sınıfının mücadelesinde yer almak zorundayız. Geleceğimizi inşa etmek, yalnızca kapitalizmin sunduğu yanılsamalardan kurtularak mümkündür.
“Filozoflar dünyayı yalnızca değişik biçimlerde yorumladılar, sorun onu değiştirmektir.”
link: Bursa’dan liseli bir genç, Gençlik Sınıfının Safında Yer Almalıdır, 23 Ağustos 2024, https://en.marksist.net/node/8338
Kapitalizmin Çıkmazında Sosyal Demokrasi
Kapitalizmin Gerçekleri ve Gençliğin Mücadelesi