İran misilleme amacıyla İsrail’e etkisiz de olsa bir hava saldırısı gerçekleştirdi. Bu, İran’ın doğrudan İsrail topraklarına yaptığı ilk saldırıdır. Gazze’de yürüttüğü soykırım operasyonuyla hem bölge halklarının hem de dünyanın duyarlı emekçi kitlelerinin nefretini üzerine çeken Siyonist İsrail nice zamandır İran’ı savaşa çekmek amacıyla böylesi bir saldırıya girişmesi için provoke ediyordu. En son 1 Nisanda Suriye’nin başkenti Şam’daki İran konsolosluğuna dönük hava saldırısında, konsolosluk yerle bir olduğu gibi, içlerinde iki general de olmak üzere yedi İranlı asker öldürülmüştü. Her ne kadar İsrail bu saldırıyı kendisinin yaptığını ilan etmese de (ki çoğunlukla takındığı tutum budur), gerek İran’ın gerekse de diğer ülkelerin egemenleri, failin İsrail olduğunu biliyor ve ona göre açıklamalarda bulunuyorlardı. İranlı egemenlerden bu saldırının intikamının kısa zamanda alınacağı açıklamaları gelmişti. Bu açıklamalara İsrail, saldırı olursa karşı saldırı yapacaklarını söyleyerek, ABD de İsrail’i savunacaklarını belirterek karşılık vermişti.
Cumartesi gecesi İran, Ortadoğu’da kendisine bağlı güçlerle birlikte İsrail’e bir hava saldırısı gerçekleştirdi. Saldırıda yüzlerce İHA, seyir füzesi ve balistik füze kullanıldı. Fakat yapılacağı önceden zaten açıklanan bu saldırının İsrail’in askeri güçlerine ciddi bir zarar vermediği görülüyor. ABD ve İsrail, saldırıda kullanılan İHA ve füzelerin neredeyse tamamının savunma sistemleri tarafından (üstelik de Suudi Arabistan ve Ürdün’ün de desteğiyle) havada yok edildiğini ve çok azının İsrail topraklarına düştüğünü belirtiyorlar. Gerek İran gerekse de bağımsız gözlemciler tarafından da aksi yönde bir açıklama ve kanıt ortaya konmuş değil. ABD’nin de desteğini alan İsrail’in bu tür hava saldırılarına karşı etkin bir savunma sisteminin olduğu defalarca kanıtlanmış durumdadır. Hal buyken İran’ın çok da yeterli olmadığı görülen araçlarla böyle bir saldırıya girişmesinin esas anlamı, dünyaya İsrail’in saldırıları karşısında tepkisiz kalmayacağını göstermek, İsrail’i vurabilecek kadar güçlü olduğu mesajı vererek kendi iç kamuoyunun gazını almak ve Ortadoğu’daki ittifaklarını dümen suyunda tutmaktır.
Saldırıyı takiben İranlı yetkililer, misilleme saldırısının başarılı olduğunu, meselenin kapandığını söyleyerek İsrail’i bir karşı saldırıya girişmemek konusunda, ABD’yi de müdahil olmaması hususunda uyardılar. ABD bir karşı saldırı için İsrail’e destek olmayacağını açıkladığı gibi, İsrail’den de böyle bir saldırı olacaksa kendisine önceden haber verilmesini talep etti. İsrail ise bu saldırıya karşılık vereceğini açıkladı. Batılı emperyalist devletler İran’ı kınayarak İsrail’e destek sundular. Rusya ve Çin ise tüm taraflara itidal ve gerilimi yükseltmeme çağrısında bulundu.
Şu ana kadar olan gelişmeler veri alındığında, İsrail’in 1 Nisandaki kışkırtıcı saldırıyla en azından amaçlarından birine ulaştığını söyleyebiliriz. İran etkisiz bir misilleme saldırısında bulunmuş, İsrail bir kez daha saldırı altındaki mağduru oynama fırsatını yakalamış, dünya kamuoyu Gazze’de yaşananları değil İran saldırısını ve sonrasında olacakları konuşmaya başlamış, son zamanlarda ABD’den bindirilen göstermelik de olsa sözlü basınç ortadan kalkmış, iç kamuoyu dış tehdit ve saldırı karşısında hükümetin arkasında toplanmaya zorlanmıştır. Ancak herhalde ki İsrail yönetimi bu “siyasi-diplomatik kazanımlar”ın hiçbirinin kalıcı olamayacağının farkındadır. Bu nedenle de İran’ı provoke edip, onu bölgede daha saldırgan davranışlara itmeye çabalamaya devam edecektir.
ABD ve İsrail, bölgeye dönük olarak, savaşı genişletip şiddetlendirme hususunda hemfikirdirler. Bu planın hangi tempoda, hangi müttefikler, araçlar ve yöntemlerle hayata geçirileceği gibi taktik konularda ise farklılıklar gösterebiliyorlar. İsrail’in ABD’yi İran’la doğrudan bir çatışma içine sokmak istediği biliniyor, ABD’yse şimdilik bundan kaçınıyor. İsrail öncelikli olarak Filistin halkını bölgeden sürerek onların kalan topraklarına da el koymak istemektedir. Dahası Ortadoğu’da yayılmacı bir politika izlediği, Siyonist hedeflerin de bunu hem beslediği hem de şekillendirdiği bilinen bir gerçektir. Bu doğrultudaki fırsatların ancak bölgedeki savaş ve kaosun daha da büyümesi durumunda güçleneceği açıktır. Yürüyen Ortadoğu savaşının fitilini ateşleyen Amerikan emperyalizmi ise küresel hegemonyasının korunması, pekiştirilmesi ve rakiplerinin geriletilmesinin peşindedir. Bu doğrultuda İsrail’in bölgedeki varlığı onun açısından hayatidir. Ancak bu durum ABD’nin İsrail’in her planına daha baştan onay vermesi anlamına gelmemektedir.
Hem Ortadoğu savaşı hem de Ukrayna savaşı yürüyen Üçüncü Dünya Savaşının parçası ve cepheleridirler. Filistin’de yaşananlar ve İsrail’in soykırımcı zulmü de bu konjonktürde gerçekleşmektedir. Dolayısıyla gelinen noktada hem Filistin’de yaşananları hem de İran-İsrail ihtilafını bu büyük savaş konjonktüründen kopuk olarak ele almak ciddi yanlışlara kapı açacaktır. İsrail İran güçlerine dönük provokatif saldırılarını, İran’daki molla rejimi de karşı-saldırılarını haklı ve meşru olarak göstermeye çalışıyor. Sol adına kimileri de “Siyonist İsrail’e karşı koyuyor” diye İran’ı haklı ve meşru olarak nitelendirme yanlışına düşüyor. Hatta onun kendisini “direniş ekseni” olarak tanımlamasına tav olunabiliyor. Oysa emperyalist bir savaş yürümektedir ve bu savaşa katılan irili ufaklı tüm kapitalist devletler bu suçun ortağı durumundadırlar; hepsi de hem kendi ülkelerindeki emekçilerin hem de dünya işçi sınıfının düşmanlarıdırlar. Bu savaşta emperyalist-kapitalist bloklardan herhangi birine sempati beslemek ve emekçileri de bu sempatinin ortağı haline getirmek Marksizmle asla bağdaşmaz. İşçi sınıfı ne Siyonist İsrail’i Ortadoğu halklarının başına belâ eden Amerikan ve İngiliz emperyalizminin ne de diğer emperyalist kutupta yer alan Çin, Rusya, İran vd’nin safında yer alabilir. Batı’nın NATO ittifakı da, karşısındaki Rus-Çin bloku da, Siyonist İsrail de, İran’daki molla rejimi de yıkılmalıdır! Onları insanlığın çıkarları doğrultusunda yıkabilecek tek güç ise dünya işçi sınıfıdır.
link: Marksist Tutum, İran’ın İsrail Saldırısı: Emperyalist Savaş Harlanıyor, 15 Nisan 2024, https://en.marksist.net/node/8239
Sıradaki Ucuz İşgücü: Hintli İşçiler
Tek Başına Kurtuluş Yok, Haydi 1 Mayıs’a!