Attachment | Size |
---|---|
Kadinlarin_Mucadelesi.pdf | 4.38 MB |
Binlerce yıl önce, geçmişin insanlığın ortak hafızasında artık silik ve karanlık olan bir döneminde, toplum sınıflara bölündü. O zamanlardan bu yana toplumda her zaman bir egemen sınıf ve bir ezilen sınıf oldu. Üretim biçimleri değişti, egemen sınıflar değişti, dün köle bugün işçi dense de emekçilerin ezilmesi ve sömürülmesi hep devam etti. Kadın ise her dönemde insanlığın ezilen cinsi oldu. Kadının ezilmişliği, geri bıraktırılmışlığı, capcanlı hayatın dışına itilmişliği, sindirilmişliği, susturulmuşluğu, yok sayılmışlığı hiç değişmedi. Her zaman erkekten farklı, çerçevesi çizilmiş görev ve sorumlulukları, aileye ve erkeğe karşı sorumlulukları oldu. Sınıflı toplumların ve erkek egemen anlayışın hüküm sürdüğü binyıllar boyu kadın kimliği aşağılandı. Kadının yüreğine, yeteneklerine, hayallerine, ruhuna, varlığına prangalar vuruldu. Yarattığı tüm yanılsamalara rağmen kapitalizm de kadınlara aynı kaderi dayattı. Üstelik emekçi kadını, hem sınıfı hem de cinsi nedeniyle çifte ezilmişlik cenderesine hapsetti.
Binyıllardır kadına vurulan prangaların yükünü atmak, zincirleri kırmak, bu zincirlerin yara tutmuş, nasırlaşmış izlerini silmek, zincir vuranların karşısına dikilmek elbette kolay değildir. Ama tarihin en karanlık dönemleri bile ezilen sınıfların kadınlarının bu zorluklarla baş etmeyi göze almaktan kaçmadığı, erkeklerle birlikte sömürüsüz, eşitlikçi bir toplum için mücadele ettiği, dişe diş savaştığı örnekler barındırır. Köle ayaklanmalarının eli yabalı kadın savaşçıları, Osmanlı’ya başkaldırıp kılıçlarıyla ve yürekleriyle savaşan at sırtındaki Bedreddin’in yoldaşı hakikat bacıları, Avrupa’yı sarsan 1848 devrimlerinde, Paris Komünü’nde kadınların güçlendirdiği barikatlar birer gerçektir.
Aynı ölçüde kuvvetli bir başka gerçek kapitalizmin kadının ve insanlığın kurtuluşu için zemini hazırladığıdır. Kapitalizmin tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte kadınların mücadelesi bambaşka bir boyut kazandı. Ezen sınıfın kadınlarının erkekleriyle çelişkileri giderek çözülürken burjuva erkekle burjuva kadın önemli oranda eşitlendi. Emekçi kadınların kapitalist sömürü ve erkek-egemen toplum yapısı nedeniyle karşı karşıya kaldığı sorunlarsa derinleşerek devam etti. Tarihin hiçbir döneminde egemen sınıfın kadınlarıyla emekçi sınıfın kadınlarının sorunları bir ve aynı olmadı. Oysa burjuva ve küçük-burjuva feminist yaklaşımlar, sınıfsal ayrımları atlayarak “kadın sorunu” adı altında tüm sınıflardan kadınların ortak çıkarlarına vurgu yapmakta ve çözümü de tüm kadınların tüm sınıflardan erkeklere karşı mücadelesinde ve dayanışmasında görmektedirler. Burjuva kadınla emekçi kadını “kadın” başlığı altında kol kola sokmaya çalışan bu anlayış, gerçekte sorunu bulanıklaştırmakta ve emekçi kadınları gerçek çözümden uzaklaştırmaya hizmet etmektedir.
Marx’ın kapitalizmden sınıfsız toplumlara geçişin yolunu göstermesiyle onun öğretisine bağlanan devrimci kadınlar bu tahrifata karşı mücadele yürüttüler. İşçi sınıfının kadınlarını, yalnızca erkek egemenliğine değil kapitalist sömürüye karşı da işçi sınıfının talepleriyle, işçi sınıfının mücadele yöntemleriyle birleştirip mücadeleye sevk etmeye çalıştılar. Kadın işçileri sosyalizm mücadelesinin içine çekmeye çalıştılar. Kadının kurtuluşu mücadelesini işçi sınıfının kurtuluşuna bağlayan ve bu uğurda korkusuzca mücadele eden, devrim yolunda değişip dönüşerek ilerlemeyi ödevi bilen nice kadın önder hayatını sınıfsız bir toplum mücadelesine adadı. Laura Lafargue, Elenaor Marx-Aveling, Adelheid Popp, Clara Zetkin, Rosa Luxemburg, Yelena Dmitriyevna Stassova, Aleksandra Kollontay, Inessa Armand, Anna ve Maria İlyiniçya, Nadejda Krupskaya, Zehra Kosova, Behice Boran, İKD’nin kızıl çatkılı kadınları... Bu kadınlar ve daha pek çokları toplumun dayattığı kadın kimliğinin aksine dünyayı değiştirme mücadelesinin orta yerine attılar kendilerini. Ateşten sınavlarla bilendiler, mücadelenin silahlarını bilediler. Onların paha biçilemez emeklerini anlamadan, geçirdikleri sancılı dönüşümü kavramadan, ne kadar zahmetli de olsa bu dönüşümü yaşamak için bilinçli bir çabaya girişmeden bu kadınların başardıklarını başarmak, miraslarına sahip çıkmak mümkün olmayacaktır.
Bu bilinçle, içinde bulunduğumuz Mart ayını bir vesile haline getirerek, hem emekçi kadınların tarihsel mücadelesinin simgelendiği 8 Mart’ı anmak, hem de işçi sınıfının mücadelesinin yiğit kadınlarının anılarını bir kez daha bilince çıkartmak boynumuzun borcudur.
8 Mart: ortak bir mücadele ve dayanışma günü
1850’li yıllarda New York tekstil fabrikalarıyla doluydu. İşçiler aşırı çalışma nedeniyle sağlıklarını, yaşam sevinçlerini ve canlarını kaybediyorlardı. Özellikle kadın ve çocuk işçiler büyük acılar çekiyorlardı. 8 Mart 1857’de, bir tekstil fabrikasında 40 bin kadın dokuma işçisi greve başladı. İstedikleri, daha iyi çalışma koşullarıydı. Çalışma saatlerinin kısalmasını ve eşit işe eşit ücret talep ediyorlardı. Grevin militanlığı ve işçi kadınların talepleri hızla palazlanan tekstil patronlarını korkuya sürükledi. Polis işçilere saldırdı. Fabrikada yangın çıktı ve içeride kilitli olan 129 kadın işçi yanarak can verdi. Bu katliam büyük öfke yarattı. İşçilerin cenaze törenine on binlerce kişi katıldı. Zaman bu acıyı ve öfkeyi unutturamadı.
53 sene sonra 1910 yılında, Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da İkinci Enternasyonal’e bağlı Sosyalist Kadınlar Konferansı toplandı. 17 ayrı ülkeden gelen sosyalist kadınların gündeminde çalışan kadınların hayatlarını çekilmez kılan sorunlar vardı. Kadınlar için oy hakkı gibi demokratik hakların elde edilmesi hedefiyle verilecek mücadeleler vardı. Yaklaşan ve milyonlarca can alacağı belli olan savaşa karşı doğru tutumun belirlenmesi ve mücadelenin örgütlenmesi vardı. Yoğun tartışmalar arasında emekçi kadınlar için dünya genelinde ortak bir mücadele ve dayanışma günü tayin etme çabası toplantıyı daha da anlamlı ve tarihi kılıyordu. Başta Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nden Clara Zetkin olmak üzere bu konferansta konuşan sosyalist kadınlar böyle bir mücadele gününün belirlenmesinin öneminden söz ediyordu. Zetkin, 1857’deki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına, 8 Mart’ın Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmasını önerdi. Öneri coşkuyla kabul edildi. Zetkin ve yoldaşlarının kararı tüm Avrupa’ya yayıldı.
Hemen ertesi yıl gerçekleşen 8 Mart gösterileri büyük bir başarı kazandı. Her yerde toplantılar ve mitingler düzenleniyor, kadınlar çocuklarını eşlerine bırakıp bu toplantılara koşuyorlardı. Ellerine pankartlarını alıp sokağa çıkıyor, polisi şaşırtan bir militanlık sergiliyorlardı. Pek çok ülkede yükselen mücadelelerle emekçi kadınların çifte ezilmişliği yok etme, dünyayı değiştirme isteği inkâr edilemez bir biçimde ortaya çıkıyordu. Bu kadınlar sadece 1857’nin kurbanlarının değil Komün saflarında savaşmak için ileri atılan kadınların da taze anılarını hafızalarında capcanlı tutuyorlardı. Onların özlemlerini ve sömürüye olan kinlerini yüreklerinde duyuyor, mücadeleyi büyütüyorlardı. Böylece 8 Mart emekçi kadınların ellerinde can buldu. Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü olarak işçi sınıfının kadınıyla, erkeğiyle, bir yandan cins ayrımcılığına ve kapitalizmin katmerli sömürüsüne; diğer yandan her türlü zulme, militarizme ve emperyalist savaşlara karşı, barış, özgürlük ve eşitlik için verdikleri mücadelenin simgelendiği bir gün oldu.
Aradan geçen yıllar içinde burjuvazi, başka bir 8 Mart hikâyesi yaratmaya çalıştı. 1972’den bu yana 8 Mart “Kadınlar Günü” olarak sunuluyor. Her yıl 8 Mart yaklaşırken caddelerin bilboardlarını, televizyonların ekranlarını, gazetelerin sayfalarını kadınlara yönelik reklâmlar, haberler, raporlar kaplıyor. “Değer verilen” kadınlara taksitle estetik ameliyat, değerli taşlarla süslenmiş takı, giyim-kuşam, yemek-tatil “hediye etme” fırsatları; kadınları “şımartma” çağrıları; kadınlara şiddet değil sevgi gösterme, kadını koruma mesajları; kadınların erkeklere göre dezavantajlarının, erkeklerle eşit olmamalarının ne denli üzücü olduğu açıklamaları ve yakalarda mor kurdeleler eşliğinde tüm kadınların “kadınlar günü” kutlanıyor. Burjuva kadınların gösterişli toplantıları haberlere konu oluyor. Kadınların iş dünyasında, burjuva siyasette daha fazla yer alma talepleri çok can yakıcı talepler olarak öne çıkarılıyor. 8 Mart’ın şanlı tarihi ve 8 Mart’a can veren mücadelelerin karşılanmış olmaktan uzak temel talepleri ise yerin yedi kat altına gömülmek isteniyor. Emekçi kadınların kahır dolu yaşamları, sorunları, özlemleri yok sayılıyor.
İşte burjuvazi büyük bir marifetle işçi sınıfının kanlı mücadeleler pahasına elde ettiği ne varsa böyle el koyuyor, içini boşaltıyor, tatlı kârlarının kaynağı haline getiriyor. Kadınıyla erkeğiyle işçi sınıfını uyutup kendini bu sınıftan korumaya çalışıyor. İnsanlığın çektiği acılar bitmek bilmiyor. Burjuvazinin bu oyunlarını boşa çıkarmak, nihai mücadeleye hazırlanabilmek için işçi sınıfının tarihsel mücadele mirasına sahip çıkmak, bu deneyimlerle donanmak büyük bir önem taşıyor. Söz konusu olan binlerce yılın ezilmişliği ile acısı katman katman tortulaşmış emekçi kadınların mücadelesi ve bu mücadelenin tarihsel sembolleri ise daha büyük bir uyanıklık göstermek zorunludur. 8 Mart, bir dediği iki edilmeyen, şımarık, sömürücü burjuva kadınların değil, elleri nasırlı, yürekleri acılı emekçi kadınların günüdür. 8 Mart’ın hikâyesi ateş ve kanla yazılmıştır, bu ateşin harında yananlar, kanları dökülenler, her sınıftan kadınlar değil, emekçi kadınlardır. Emekçi kadınlara öncülük ederek onları büyük mücadelelere çekmiş komünist kadınlardır.
8 Mart’ı da yaratan ve yaşatan mücadelelerin büyümesi ve günümüze ulaşması elbette yalnızca daha fazla sayıda kadının sanayiye katılmasıyla kendiliğinden gerçekleşmedi. Emekçi kadınlar zincirlerini onlara öncülük eden komünist kadınlar sayesinde kırarlar. Komünist kadınlar, çalışkanlıkları, adanmışlıkları, içtenlikleri, cesaretleri, yetenekleri, ışıltılı zekâları ve yaşam sevinçleriyle sınıfın öncü kadınlarına ilham verirler. Sınıfsız bir toplum yaratma davasına emekçi kadının gücünü katarlar. Mücadeleleriyle yolumuzu aydınlatan komünist kadınların yaşamları bu gerçeğin somutlanışıdır.
INDEX
Kadınların Mücadelesi, Mücadelenin Kadınları /1
8 Mart: ortak bir mücadele ve dayanışma günü
Mücadelenin ve devrimin kadınları
Kadınların Mücadelesi, Mücadelenin Kadınları /2
link: Ezgi Şanlı, Kadınların Mücadelesi, Mücadelenin Kadınları, 18 Nisan 2017, https://en.marksist.net/node/8082