Beyazıt Meydanından bir fotoğraf. Bu fotoğrafı bir gören bir daha unutamaz. Sıra sıra dizilmiş darağaçları, ipte asılı duran beyaz gömlekli bedenler ve boyunlarına asılmış beyaz levhalar. Siyah-beyaz fotoğrafın göstermediği ama insan zihninin tamamladığı, arkada yaşamın belirtisi yemyeşil ağaçlar ve ölümü büyük bir soğukkanlılıkla karşılamış, inandıkları yolda yaşamlarını feda etmiş devrimciler. Tarih 15 Haziran 1915.
Tarihsel hafızayı yoklayana 1915 tarihi çok şey hatırlatır. Özellikle bu topraklarda halkların acılarını, açlıkları, sürgünleri, katliamları hatırlatır. 24 Nisan 1915 Anadolu topraklarının kadim halklarından Ermenilerin yaşadıkları topraklardan sürülmesi, yok edilmesinin başlangıç tarihi olarak kayıtlara geçer. Bu tarihten itibaren asırlık utanç olarak hafızalarda yer edecek bir dönem başlamış olur. Bu tarihten birkaç hafta sonra, yukarıdaki fotoğrafın çekildiği tarihte devrimci 20 Ermeni, Osmanlı Devleti tarafından Beyazıt Meydanında asılarak katledildi. Onların, halklarının özgürlüğü için, inandıkları sosyalizm davası uğruna atıldıkları mücadele ve bu yolda gösterdikleri direnç, özellikle karanlık dönemlerde devrimci genç yüreklerin alacakları tutum açısından son derece değerlidir. Tarihe 20’lerin davası olarak yazılmış bu olayı ve başta Ermeni sosyalisti Paramaz (Madteos Sarkisyan) olmak üzere davalarına son nefeslerine kadar sahip çıkan, barışı ve kardeşliği savunan yürekli insanları hatırlayalım.
15 Haziran’a giden süreç
İttihat ve Terakki liderliği 1912-1913 yıllarında gerçekleşen Balkan Savaşları sırasında alınan ağır yenilgi ve büyük toprak kayıplarının ardından Osmanlı’yı Müslüman/Türklerden oluşan homojen bir yer haline getirme hedefindeydi. Bu hedefe göre Anadolu’da Türk olmayan tüm kimlikler yok sayılacak, asimile edilecek, Türklük ideolojisini benimsemeyenler ise yok edilecekti. Bu ideolojik saldırıyla birlikte Anadolu’da yaşayan gayrimüslim nüfus çeşitli biçimlerde Anadolu’dan “temizlenecekti”. Kısa zamanda bu politika doğrultusunda adımlar atmaya başlayan İttihat ve Terakki paşaları önderliğinde Ermeniler, Asuriler, Keldaniler, Ezidiler, Süryaniler kısacası gayri Müslimler düşman ilan edildi ve Anadolu’nun bu kadim halkları sürgünlerle birlikte katledilmeye başlandı. Sonraki yıllarda Rumların da tüm zenginliklerine, mal varlıklarına zor yoluyla el koyuldu ve onlar da uzun yıllardır yaşadıkları bu topraklardan sökülüp Yunanistan’a göç ettirildi. Kısacası 1915 yılı bu coğrafyada halkların acılarının miladı olarak kazındı. 24 Nisan tarihi de işte bu büyük kıyımın işaret fişeği olarak tarihe geçer.
24 Nisan 1915’te devreye sokulan etnik temizlik kararıyla birlikte sayısı net olarak bilinmese de Ermeni aydınlarından yaklaşık 240 kişi tutuklanır. Günler geçtikçe bu sayı 2000’lere ulaşır ve sürgünler, idam kararları hızlı bir seyir halinde yayılır. Mayıs ayında çıkarılan “Tehcir Kanunu” ile 4 ay gibi kısa bir sürede yüz binlerce Ermeni katledilir. Kimisi bizzat askerler tarafından öldürülür, kimisi zorla sürüldükleri yolda, kimisi açlıktan, susuzluktan, hastalıktan, kimisi saldırılarda ölür, kimileri de darağacında. Yani 24 Nisan’dan itibaren Osmanlı devletinin Anadolu’yu Türkleştirme politikaları temelinde soykırım planları fiili olarak başlar ve ilerleyen dönemde Anadolu’da yaşayan 1,5 milyonluk Ermeni nüfusunun yaklaşık üçte ikisi bu topraklardan silinir.
1914 yılının Haziran ayında Meclis-i Mebusan’da legal bir parti olarak bulunan Sosyal Demokrat Hınçak Partisi üyesi 120 kişi, İttihak ve Terakki yöneticileri Talat, Enver ve Cemal Paşalara suikast yapılacağı ihbarı üzerine gözaltına alınırlar. Yaklaşık bir yıl süren sorgunun ardından yargılama süreci 10 Mayıs 1915’te Divan-ı Harp’te başlar. Tutuklulardan 71’i serbest bırakılırken geri kalanları ise sürgün ve hapis cezalarına çarptırılır. 17 günün ardından gözaltında olan 22 kişi, “Özgür ve bağımsız bir Ermenistan kurma amacıyla silahlı eylemlerde bulunmak, yabancı devletleri Osmanlı’ya karşı kışkırtarak devletin bölünmez bütünlüğüne yönelik tehlikeli planlar yapıp, Osmanlı halklarından bir kısmının Osmanlı hâkimiyetinden ayrılıp kendi başlarına devletler yaratma amaçlı, değişik yerlerde alenen ve gizli toplantılar gerçekleştirmek, basın-yayın yoluyla bu amaçların propagandasını yapmak ve kışkırtıcı çalışmalar örgütlemek”le[1] suçlanır ve idam cezasına mahkûm edilir. 22 kişiden Stepan Sabah-Gülyan ve Hagop Tivrapyan (Varazdat) kaçak oldukları için verilen ceza infaz edilemez. Divan-ı Harp’te yargılanan 20’ler ise kötü hapishane koşullarında işkencelere maruz kalır, birbirlerinden yalıtık bir şekilde idam gününe kadar zincirlerle bekletilirler. 17 gün süren yargılama sürecinde ağır işkencelere boyun eğmeyen başta Paramaz ve yoldaşları kendilerine yapılan adaletsizlik karşısında sonuna kadar mücadele eder, dik duruşlarından taviz vermezler.
20’lerin artlarında bıraktıkları sözler
Paramaz ve 19 yoldaşı[2] 15 Haziran günü sabaha karşı katledilir. Her biriyle ilgili detaylı bilgiye ulaşmak mümkün olmasa da asılarak katledilen 20 devrimcinin inandıkları fikirler uğruna azim ve tutkuyla çalıştıkları, fikirlerinden hiçbir koşulda ödün vermedikleri, kararlı ve inatçı bir tutum aldıkları açıktır. Onlar Osmanlı egemenlerine karşı giriştikleri mücadelede son derece fedakârca savaşmalarına karşın bir o kadar da mütevazıdırlar. Sorumluluk almaktan, öğrenmekten ve yeni insanları inandıkları yola katmaktan hiç vazgeçmezler. Suçlandıklarının aksine bu topraklarda halkların eşit bir şekilde barış ve kardeşlik içinde yaşamaları için mücadele verirler. Paramaz’ın önceki yıllarda Van’da bir yargılama sırada mahkeme başkanına verdiği cevap onların halkların kardeşlik ve birlik içinde yaşamalarından yana aldıkları tutumu net bir şekilde göstermektedir: “Bizim istediğimiz eşitlik, biz katı milliyetçi değiliz, bizim talebimiz Ermeni, Türk, Kürt, Alevi, Laz, Yezidi, Süryani, Arap ve Kıptilerle birlikte eşit koşullarda kardeşçe yaşamaktır. Bir devrimci olarak bu hedefe ulaşacağımıza inanıyorum. Ama Osmanlı devletinin tutumu onu Türkçülüğe götürüyor. Yüzlerce yıl önce bu topraklara geldiğiniz noktaya, Türkçülüğe geri dönüyorsunuz…”[3]
15 Haziran gününün tek Ermeni tanığı o dönemin papazı Kalust Boğosyan’dır. Boğosyan ölümün üzerine hiç aldırış etmeden yürüyen bu 20 insanı anlatır anılarında. Onların düşünsel ve ruhsal olarak dayanıklı duruşlarının, gururlu yürüyüşlerinin bu olaya şahitlik eden kendisine büyük bir tahammül gücü verdiğini söyler. Onlar gösterdikleri direniş ruhunu başkalarının da taşımasını arzu ederler, ölüme bu kadar emin gitmeleri arkalarından devrimci fikirlerine sahip çıkacak olanların geleceğini bilmelerinden gelir. Bu nedenle yaşadıkları onca acıya rağmen sızlanmadan, pişmanlık duymadan hareket ederler. Öyle ki işçi Yervant’ın annesine ilettiği mesaj çok çarpıcıdır. Papaz Boğosyan dini vecibelerini yerine getirdiği sırada işçi Yervant’ın kendisine bir mendil uzattığını ve şöyle dediğini aktarır: “Aziz Peder, bu kuru mendilimi anama ver ve evladının onu tek defalığına bile olsa gözyaşlarıyla ıslatmamış olduğunu bilmesini istediğimi söyle lütfen.”[4]
15 Haziran gecesi Beyazıt Meydanı’na sıralı 20 darağacı kurulur. Paramaz ve 19 yoldaşı sabaha karşı saat 3 sularında beyaz gömlekleri içinde kimi hızlı, kimi sakin ama her biri kendinden ve fikirlerinden emin bir şekilde yürürler darağacına. Ölüm emirlerinin okunmasının ardından Paramaz yoldaşlarına söyle seslenir: “Yoldaşlar yiğitçe, başımız dik gideceğiz ölüme”, “bize yakışan şekilde”. Doktor Benne ise asılırken, “Biz 20’leri asıyorsunuz, ama arkamızdan yirmi binler gelecek” diye haykırır. Cellatlar susturmaya çalışırlar darağacına çıkarttıkları devrimcileri. Çünkü onları izleyen kalabalık bir kitle vardır. Fakat Paramaz’ın “Siz, sadece bizim vücudumuzu yok edebilirsiniz, fakat inandığımız fikirleri asla…” deyişini, daha 20 yaşındaki işçi Yervant’ın boğazını sıkan ilmiğe direnerek “Ölüm her yerde aynıdır ama ne mutlu halkının kurtuluşu için şehit düşene” diyerek şarkı söyleyişini, son nefeslerinde hep birlikte “Yaşasın Sosyalizm” demelerini engelleyemezler. Papaz Boğosyan 20’lerden biri olan Aram Açıkbaşyan’ın idamdan önceki son isteğinin yoldaşlarıyla toplu gömülmek olduğunu aktarır. Açıkbaşyan’ın isteğinde olduğu gibi 20 devrimci Ermeni atlı yük arabalarına yüklenerek Edirnekapı Mezarlığına toplu bir şekilde gömülürler.
Onların ölümünün ardından geriye fotoğrafçının çektiği fotoğraflar ve onların mücadelesine dair kaleme alınan yazılar kaldı. Yıllar geçse de geçmişte yaşanan zalimlikleri, kahramanlıkları tarihin izini sürerek bugünlere taşıyanlar hep var oldu. Nitekim tarih onları asan cellatların adlarını kara bir leke olarak, davası uğruna ölümü göze alan 20’lerin adlarını ise devrimci direniş olarak yazdı sayfalarına. Gerçeklerin üzerini ilelebet örtecek bir örtü yoktur. Dün yapılan fedakârlıklar bugün nasıl anılıyorsa, bugünün kuşaklarının mücadeleleri de tarihe öyle geçecektir.
[1] Kadir Akın, Türkiyeli Bir Devrimci, Yoldaş Paramaz, 14/6/2014, bianet.org
[2] Vahan Boyacıyan (Ruben Garabetyan), Abraham Muradyan, Klikya doğumlu, idam edildiğinde 26 yaşındadır, Aram Açıkbaşyan (Krikor Garabetyan) Arapkir doğumlu, hukuk mezunu, Doktor Benne (Bedros Torosyan), Harput doğumlu, Armenak Hampartsumyan, Denizli doğumlu, Sımbat Kılıçyan (Angudi-Parasız Bedros), Bitlis doğumlu, terzi, Hagop Basmacıyan, Kilis doğumlu, Minas Keşişyan (Kapriel Keşişyan veya Samsunlu Sarı Khaçik), Giresun doğumlu, Hrant Yegavyan, tıp öğrencisi, idam edilen en genç devrimcilerden biri, Karekin Boğosyan, Şebinkarahisar doğumlu, Yeremya Manandyan (Yeremia Matosyan, Yeremya Manukyan), İstanbul’da yetişti, Yervant Topuzyan, Adapazarı doğumlu, Panvor (işçi) mahlasıyla yazar, Mıgırdiç Yeretsyan, Keğam Vanikyan (Vanik), Van doğumlu, Hovhannes Der-ğazaryan (Hovhannes Yeğiazaryan), Kayseri doğumlu, öğretmen, Karnig Boyacıyan, Boğos Boğosyan, Murad Zakaryan (Hagop Ğazaryan), Tovmas Tovmasyan, Kilis’te Ermeni okulu müdürü
[4] Kadir Akın, Ermeni Devrimci Paramaz - Abdülhamid'den İttihat Terakki'ye Ermeni Sosyalistleri ve Soykırım, DipNot Yayınları, 2015, s.318
link: Başak Güler, Beyazıt Meydanında Paramaz ve Yoldaşları, 30 Ağustos 2023, https://en.marksist.net/node/8051
Tarikat Olgusu ve Gerçek Laiklik Mücadelesi
Kapitalizmin Derinleştirdiği Yoksulluk ve Yetersiz Beslenme