“Hangi güncel sorunu ele alırsak alalım, kapitalizmin insanlığın geleceğini tehdit eden küresel bir canavara dönüştüğü gerçeğiyle karşılaşıyoruz. 21. yüzyıl, kapitalizmin yarattığı küresel felâketlerle adeta kapitalizmin kıyamet çağına dönüşmüş durumda.”[1] Bu tespitin yapılmasının üzerinden yaklaşık 16 yıl geçti. O zamandan bugüne yaşanan her bir gelişme, Elif Çağlı’nın dile getirdiği hakikatlerin yeni bir kanıtı oldu desek hiç de abartmış olmayız. Yaşamın her alanında devasa krizler üreten köhne kapitalist düzen, Çağlı’nın tespit ettiği üzere, insanlığı bir tarihsel yıkım ve çöküşün eşiğine getirmiş durumda. Üstelik bu eşiğin hemen ötesinde tüm nesnel gerçekliğiyle insanlığın asırlardır düşlediği yeryüzü cenneti var!
Hatırlayalım, kapitalizmin apaçık bir krizler anaforuna doğru seyrettiğini gösteren tarihsel dönemeç noktalarında Çağlı, Marksizmin devrimci-diyalektik yöntemiyle 21. yüzyılın kapitalizmin kıyamet çağına dönüştüğü gerçeğini vurgularken, burjuvazinin kalemşorları hep bir ağızdan kapitalizmin tüm insanlığa barış, demokrasi ve refah getireceğini söylüyordu. Yine Çağlı, çarpıcı bir ifade ile kapitalizmi küresel bir canavar olarak tasvir ederken, burjuva ideologlar “yepyeni” kapitalizm güzellemelerini tedavüle sokuyor, globalizm ideolojisiyle övgüler düzdükleri günümüz emperyalizmini, insanlığın maddi ve manevi gelişmişliğinin yeni üst aşaması olarak tarif ediyordu. Fakat hayatın acı gerçekleri bu güzellemelerin ipliğini pazara çıkarmak için pek de zaman geçmesine gerek olmadığını tüm yerküreye gösterdi. Hem de son derece acı ve yıkıcı bir biçimde!
Evet, gerçekler ortada! Bugün gerek tarihsel çürümenin yarattığı çok yönlü krizler sarmalı gerekse de Türkiye’deki faşist rejimin icraatları, kapitalist barbarlığı yeterince ortaya koyuyor. Bu noktada geçtiğimiz ay yayınlanan bir araştırma, kapitalizmin yarattığı cehenneme dair pek çok veri içerirken, Türkiye’nin de son yıllarda bu cehenneme katkılarında sıçramalı artışlar olduğunu gösteriyor. Avustralya’da bulunan Walk Free adlı uluslararası kuruluşun her yıl yayınladığı ve literatüre küresel kölelik endeksi olarak geçen araştırma, kapitalizmi yıkma mücadelesinin neden insanlığın esaretten kurtuluşu anlamına geldiğini de bir kez daha kanıtlıyor.
Ücretli kölelikten “modern köleliğe” kapitalizmin iflası
Milyarlarca insanın ücretli köleliğe mahkûm edildiği kapitalist dünyada, nüfusun %99’u her geçen gün daha kötü ve güvencesiz koşullarda yaşamaya itiliyor. Küresel ölçekte milyarlarca emekçinin oluşturduğu işsizlik, açlık ve sefalet ordusuna her gün on binler ekleniyor. İşçi sınıfının çetin savaşımlarla kazandığı sosyal, siyasal ve ekonomik haklara yönelik saldırılar pervasızca tüm dünyada artıyor. İleri kapitalist ülkeler de dâhil olmak üzere demokratik hak ve özgürlükler alabildiğine geriliyor. Tarihsel gericilik dalgasının üst safhalara taşındığı Türkiye gibi ülkelerdeyse toplum açık cezaevi koşullarında baskı ve zorbalıkla nefessiz bırakılıyor. Bununla beraber işçi sınıfı üzerindeki dizginsiz sömürünün bir sonucu olarak sınıfsal kutuplaşma derinleşiyor, zenginler ile yoksullar arasındaki uçuruma her ülkede yeni rekorlar ekleniyor. Milyonlarca yaşam kapitalizmin yarattığı yoksulluk çukurunun dehlizlerinde yok olup gidiyor.
Mesela Birleşmiş Milletler verilerine göre bugün dünyada yaklaşık 30 milyon çocuk açlık nedeniyle ölüm tehlikesi altında yaşıyor. Her gün 22 bin çocuk yoksulluk yüzünden yaşamını yitiriyor. En basit hastalıklardan ölen milyonlarca insan var. Kapitalizmin akıl dışılığına ve kokuşmuşluğuna dair Marksist Tutum’da bugüne dek yayınlanan yazılardan daha nice veriye ulaşmak mümkün. Üstelik bu insanlık dışı manzaralar, insanlığın temel ihtiyaçlarını asgarinin de ötesinde karşılama imkânları sunan, yeryüzü cennetinin maddi temellerini olgunlaştıran muazzam teknolojik gelişmelerle yan yana yaşanıyor. İşte tüm bu tarihsel çürüme tablosuna bir de köleliği ekleyelim. Karşımıza çıkan tablo çoktandır tarihin çöplüğünü boylaması gereken çürüyen kapitalizmden başkası değildir!
Nitekim 2023 Küresel Kölelik Endeksi başlıklı rapora göre dünyada milyonlarca modern köle yaşıyor! 2021 yılına kadar olan verilerle oluşturulan 172 sayfalık rapor, modern kölelik açısından dünyadaki genel durumu gösteren verilerle başlıyor. Raporda 2016’da 10 milyon civarında olan modern köle sayısının 2021’de 49,6 milyona yükseldiği belirtiliyor. 50 milyon insandan yaklaşık 27,6 milyonu zorla çalıştırılıyor ve 22 milyonu zorla evlendiriliyor. Bu sayı dünyadaki her 150 kişiden birinin modern köle olduğu anlamına geliyor. Modern kölelerin yaklaşık yüzde 54’ünün kadınlar ve kız çocuklarından oluştuğu vurgulanıyor. Modern köle olarak “yaşayan” çocukların sayısı 12 milyon civarında! Bu, kapitalizmin tarihsel iflasını gösteren en çarpıcı verilerden birisidir.
Rapor modern kölelik kavramı üzerinden köleliğin çeşitli görünümlerini ele alıyor. Modern kölelik, tehdit, şiddet, cebir ya da aldatma nedeniyle kişinin reddedemediği ya da kurtulamadığı sömürü ve istismar durumları şeklinde açıklanıyor. Bu kapsamda zorla çalıştırma, zorla veya kölece evlendirme, borç esareti, ticari cinsel sömürü, insan kaçakçılığı, organ ticareti, kölelik benzeri uygulamalar, çocukların satışı ve sömürüsü gibi başlıklara yer veriliyor. Sistemin yarattığı çok boyutlu krizlerin, bölgesel çatışmaların ve savaşların modern kölelik riskini daha da büyüttüğüne dikkat çekiliyor. En savunmasız olanların ise kadınlar, çocuklar ve göçmenler olduğu vurgulanıyor. Örneğin göçmen işçilerin zorla çalıştırılma olasılığı göçmen olmayan işçilere kıyasla üç kat daha fazla.
Araştırmada UNICEF verilerine atıf yapılarak bugün hayatta olan 640 milyon kız çocuğunun ve kadının 18 yaşından önce evlendirildiği ve her yıl 12 milyon kız çocuğunun daha zorla evlendirildiği aktarılıyor. Sahra altı Afrika’da her üç kadından birinin 18 yaşından önce evlendirildiği belirtilirken, çocuk yaşta evlilik oranlarının en yüksek seyrettiği bölgelerin Asya-Pasifik bölgeleri olduğu kaydediliyor. Zorla ve çocuk yaşta evliliği tetikleyen sebepler arasında arkaik kültürel uygulamaların yanında yoksulluk, sosyal güvenceden yoksunluk, işe ve eğitime erişememe, politik istikrarsızlıklar, çatışma ve savaşlar, iklim değişikliği ve tüm bunlara bağlı olarak gerçekleşen düzensiz göçlerin yarattığı travmalar yer alıyor. Rapora göre zor durumdaki kimi aileler ise evliliği, kız çocuklarını ekonomik, sosyal ve fiziksel olarak korumanın bir yolu olarak görüyor. Türkiye’deki durum da dünyadaki gidişattan farklı değil. TÜİK verilerine göre 2002-2021 yılları arasında yaşları 16-17 civarında olan 731 bini aşkın kız çocuğu zorla evlendirildi. Zorla ve çocuk yaşta evliliklerin artmasında faşist rejimin yıllar içinde uyguladığı kadın düşmanı politikaların büyük bir etkisi var. Rejim bir taraftan kadın ve çocuk istismarcılarını korurken, öte taraftan semirttiği tarikat ve cemaatlerin çocuk evlendirme müdürlüklerine dönüşmesine de göz yummuştur.
Göçmenlerin ve kadınların cehennemi: Türkiye
Araştırmaya göre Türkiye, küresel modern kölelik endeksinde 160 ülke arasında dünya beşinciliğine yükseldi. Avrupa’nın ise birincisi! Daha da çarpıcı olanı, 2018’de Türkiye’nin aynı araştırmada 48. sırada olması. 5 yıllık bir zaman diliminde ne büyük bir ilerleme, ne şanlı bir şahlanış! Bu yılki endekste, Türkiye’nin üzerinde yer alan ülkeler 1. sırada Kuzey Kore, 2. sırada Eritre, 3. sırada Moritanya ve 4. sırada Suudi Arabistan oldu. Böylece Türkiye, Avrupa ve Orta Asya bölgesinde modern köleliğin en sık görüldüğü ülke olmayı başardı. Türkiye’nin Hindistan, Çin, Kuzey Kore, Pakistan, Rusya, Bangladeş, Endonezya, Nijerya ve ABD ile birlikte dünyada tahmin edilen en geniş modern köle popülasyonuna sahip ülkeler arasında yer alması da dikkat çekici. Zira rapora göre Türkiye’de 1,3 milyon modern köle var! Beş yıl içindeki bu değişim, çürüyen kapitalizmle birlikte faşist rejimin yarattığı deli gömleğinin ibretlik bir dışavurumudur.
Raporda Türkiye’deki gerilemenin öne çıkan sebepleri olarak şunlar gösteriliyor: Kadın haklarında ve kadınların korunmasında yaşanan gerileme, insan hakları savunucuları ve muhalifler üzerindeki baskılar, azınlıklara yönelik ayrımcı politikalar, Suriye’deki savaşa dönük müdahaleler, göçmenler ve LGBTİ+ bireylere yönelik saldırılar. 2018-2023 yılları arasındaki gerilemeye işaret eden bu sebepler mevcut faşist rejimin varlığıyla doğrudan ilişkilidir. Dahası Türkiye’nin modern kölelik bakımından muazzam bir sıçrama kaydettiği tarih aralığı, aynı zamanda faşizmin kurumsallaşma sürecine denk gelmektedir. Elbette bu tesadüf değildir. Çürüyen kapitalizmin dünya ölçeğinde yarattığı ve derinleştirdiği gericileşme, Türkiye’de sivil faşist rejimin iktidarı altında farklı boyutlar da kazanmıştır. Sadece kölelik endeksi bakımından da değil. Son birkaç yılda çeşitli başlıklar altında yapılan benzer pek çok araştırmada Türkiye dünya ölçeğindeki gericileşme dalgasının en önünde yer almaktadır. Mesela basın özgürlüğünü konu alan bir araştırmada Türkiye, kölelik endeksinde olduğu gibi muazzam bir gerileme kaydederek 165. sıraya düşmüştür. 2002 yılında 99. sıradayken 2016’da 151, 2017’de 155, 2018 ve 2019’da 157’nciliğe kadar gerilemiştir. Gelinen nokta, faşist rejimin yaratığı karabasana başka bir açıdan işaret etmektedir.
Walk Free’nin kölelik endeksi raporunda vurgulandığı gibi, Türkiye göçmen emeğinin acımasızca sömürüldüğü ülkeler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Geçici koruma altındaki Suriyeliler başta olmak üzere Ortadoğu, Asya ve Afrika’dan gelen mülteciler için Türkiye bir kölelik merkezinden farksız. Göçmen işçiler ve mülteciler hazır giyim, tarım, tekstil, imalat ve inşaat gibi işkollarının yanı sıra ağır sanayide de zorla çalıştırılıyorlar. Pasaportları rehin alınarak her türlü koşulda çalışmaya mecbur bırakılıyorlar. Mültecilerin büyük bir çoğunluğu kayıt dışı istihdam edildiğinden sömürünün gerçek boyutu açıklanan verilerin çok ötesinde duruyor. Dahası Suriye’deki emperyalist savaştan kaçan Suriyeli mültecilerin ezici çoğunluğu insan kaçakçılarının ve cinsel sömürü tacirlerinin pençesine düşüyor. Özellikle sınır boylarında yer alan Urfa gibi kentlerde Suriyeli kadın ve kız çocukları zorla evlendiriliyor, fuhuşa ve uyuşturucu ticaretine mecbur bırakılıyor.
Pek çok uluslararası kuruluş tarafından başta çocuklar olmak üzere mültecilerin ticari amaçlı cinsel sömürüsünde ve organ kaçakçılığında gerçek verilerin gizlendiği ileri sürülüyor. Faşist rejimin kirli siyasetinin bir parçası kılmak istediği mülteciler, hiç de rejimin dillendirdiği biçimde muhacir veya din kardeşi muamelesi görmüyorlar. Aksine Urfa, Mardin, Antep hattı başta olmak üzere devlet kamplarında tutulanlar dâhil yüz binlerce Suriyeli göçmen, faşist devletle kirli işbirliği yapan köle tacirlerine, uyuşturucu baronlarına ve cihatçı örgütlere insan kaynağı olarak transfer ediliyor. Antep’teki fabrika ve atölye sahiplerinin her fırsatta Suriyeli göçmenlere şükranlarını sunmasını da eklediğimizde göçmenlerin her türlü sömürüsü üzerinden kâr ve iktidar devşiren rejimin karakteri karanlık çehresiyle beraber yeniden ortaya seriliyor.
Rejimin karakterinin bir sonucu olarak, kadın hakları ile toplumsal cinsiyet eşitsizliğinde yaşanan gerileme de modern kölelik tablosunun koyulaşma nedenlerinden bir diğeridir. Nitekim “Dünya Ekonomik Forumunun 2022 tarihli Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Raporuna göre Türkiye 146 ülke arasından 124. sırada yer almaktadır. Hayatın her alanında korkunç bir ayrımcılığa, eşitsizliğe, çifte ezilmişliğe maruz kalan kadınlar, bu da yetmezmiş gibi erkek şiddetine uğrayıp katledilmektedirler. Çürümüş rejimin “büyük Türkiye’sinde, kadınların eşi, eski eşi, sevgilisi, erkek kardeşi gibi en yakınındaki erkekler tarafından katledildiklerine dair bir haberin duyulmadığı tek bir gün bile yoktur neredeyse.”[2] Öyle ki AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından itibaren 21 yılda Türkiye’de 8 binden fazla kadın katledildi. 2002’de öldürülen kadın sayısı 66 iken, takip eden yıllarda bu sayı binleri buldu. Dahası İnsan Hakları Derneği 2021 Yılı Kadın Raporuna göre; 2021’de en az 775 kadın seks işçiliğine zorlandı. En az 1019 kadın taciz ve tehdit edildi, ekonomik, fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddete maruz bırakıldı. En az 188 kadın şüpheli şekillerde ölü bulundu ve en az 323 kadın öldürüldü. LGBTİ+’lara yönelik saldırılar, hak ihlalleri, nefret söylemleri ve nefret cinayetleri de artarak devam etti.
Tablo bu denli ağırken iktidarın hedefi elbette şiddeti önlemek değil, İstanbul Sözleşmesiyle birlikte 6284 Sayılı Kanun oldu! Kadınlar için bir cehenneme dönüşen ülkede rejimin kadın haklarına yönelik saldırılarının son örneği, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 Sayılı Kanunun kaldırılması teşebbüsü oldu. Faşist rejim şer müttefiki Yeniden Refah’ın isteği doğrultusunda İstanbul Sözleşmesinden döndüğü gibi 6284’ü de kaldırabileceğini ilan etti.
Walk Free’nin araştırmasında dikkat çeken hususlardan biri de modern kölelik garabetinin sadece Türkiye gibi totaliter ya da otoriter rejimlerle yönetilen ülkelerle ve geri kalmış kapitalist devletlerle sınırlı olmadığı gerçeğidir. Aksine İsviçre, Norveç, Almanya, Hollanda, İsveç, Danimarka, Belçika, İrlanda ve Finlandiya gibi ileri kapitalist ülkelerde modern kölelik, kapitalist çürümeye bağlı olarak her geçen yıl yayılmaktadır. Nitekim söz konusu endeks ileri kapitalist ülkelerde de binlerce insanın çalışmaya ve evlenmeye zorlandığını ortaya koymaktadır. Modern köleliğin en yaygın olduğu ülkeler arasında kapitalizmin hegemon gücü ABD’nin yer alması tastamam bu gerçeğin ifadesidir.
Öte yandan modern köleliğin görece az olduğu ileri sürülen G20 ülkelerinin, modern kölelik uygulamaları neticesinde üretilen 468 milyar dolar değerinde ürünü ithal ettikleri gerçeği, kapitalist riyakârlığın ve barbarlığın başka bir örneğidir. Zira dünyanın en büyük ekonomileri arasındaki 19 ülkeden ve Avrupa Birliği Komisyonundan oluşan G20 ülkelerinin aktörleri, dünyadaki eşitsizlikler ve modern kölelik hakkında atıp tutmaktan hiçbir zaman utanç duymamıştır. Oysa ithal edilen bu ürünlerin başında elektronik cihazlar geliyor. Sadece hatırlatmak amacıyla kısaca belirtelim. Elektrikli arabalar, cep telefonları, bilgisayarlar ve birçok elektronik cihazların bataryalarında kullanılan kobalt madenlerinde çalışan Afrikalı çocuk işçiler, modern köleliğin en çarpıcı görünümlerinden biri olarak daha önce Marksist Tutum sayfalarında ele alınmıştı.[3]
Walk Free raporunun yansıttığı, kapitalizmin cehenneminden başka bir şey değildir. Elif Çağlı’nın ifadesiyle 21. yüzyıl kapitalizmin kıyamet çağına dönüşmüştür. Türkiye’de hüküm süren faşist rejim de dâhil dünyanın her bucağını saran küresel felâketler ve “modern kölelik” garabeti bu akıl dışı sistemin vadesinin dolduğunu fazlasıyla göstermektedir. İnsanlığın kurtuluşu sosyalizmdedir. Çağlı’nın belirttiği gibi “Kapitalizm kendi haline bırakılırsa modern insanlığın yeni bir yüzyılı olmayacak. Ya kapitalizm kendisiyle birlikte doğayı ve dünya üzerindeki insanları bir çöküşe sürükleyecek ya da işçi-emekçi kitleler onu yıkıp sınıfsız ve sömürüsüz bir geleceği kendi elleriyle yaratacaklar. Başka seçenek yok, zaman daralıyor!”[4]
[1] Elif Çağlı, Çürüyen Kapitalizm, Tarih Bilinci Yay., s.27
[2] Zeynep Güneş, Şer Cephesinin 6284 Ortaklaşması
[3] Çiğdem Berrak, Cep Telefonumdaki Kan
Modern köleliği uygarlığın başkentlerine taşıyan kalemlerin başında gelen palm yağının öyküsünü ve kapitalist tekellerin çıkarları uğruna Bangladeş başta olmak üzere tekstil atölyelerinde çalıştırılan işçilerin yaşamlarının nasıl cehenneme dönüştürüldüğünü hatırlamak için şu yazılara da bakılabilir:
Öykü Ilgaz, Kapitalist Vahşetin Yüzlerinden Biri: Palm Yağı
Ceyhan Duru, Giydiklerimizin Gerçek Bedeli
[4] Elif Çağlı, age, s.27
link: Can Aytekin, Çürüyen Kapitalizm İftiharla Sunar: Modern Kölelik!, 14 Temmuz 2023, https://en.marksist.net/node/8018
İşçiler Neden Böyle Konuşuyor?
Gençlerin Sorunları Katmerlenerek Büyüyor