Şüphesiz işçiler olarak sorunlarımızın yoğunlaştığı zorlu bir dönemden geçiyoruz. Pek çoğumuz fabrikalarımızda çeşitli tartışmalar yaşıyoruz ama bu tartışmaların sorunlarımızın nedenleriyle ve çözümleriyle uzaktan yakından ilgisi yok. Bazılarımız nasıl olup da diğer işçilerin iktidara, bazılarımız da muhalefete oy verdiğine şaşıyor, tartışmalar buradan çıkıyor. İşçiler kolaylıkla birbirine düşebiliyor. Aslına bakılacak olursa kime oy vermiş olursa olsun işçiler kendi sınıf çıkarlarına en ters fikirleri savunabiliyor. Çünkü mevcut rejimin dört bir koldan yürüttüğü kara propaganda toplumu, özellikle de işçi sınıfını tam anlamıyla felçleştiriyor. İşte bu felçleştirmenin bir sonucu olarak işçinin zihni bulanıyor, doğrularla yalanlar yer değiştiriyor. Özellikle 14-28 Mayıs seçimlerine giden süreçte, beyinlerin nasıl felçleştirildiğine, toplumsal hafızanın çoktandır nasıl tarumar edilmiş olduğuna şahit olduk. Ömrünü aynı tezgâh başında geçiren kimi işçilerin birbirine nasıl düşman gibi bakmaya başladığını gördük.
Nasıl bir dönemden geçtiğimizi, işçilerin neden bu durumda olduğunu, neden bize abuk sabuk gelen sözler söylediklerini kavramamız son derece önemli. Bunları hesaba katmazsak can sıkıcı ve yanlış sonuçlara ulaşabiliriz. Biz örgütlü işçiler açısından, tüm olgulara sınıfımızın penceresinden bakmak ve dönemi iyi kavramak hayati önemdedir. İnsanların yaşadıkları dönemle şekillendikleri, dönemin bir ürünü oldukları gerçeğini bilince çıkarmalıyız. İşçiler unutsa bile bizler hafızayı diri tutmalıyız. İşçi sınıfının örgütsüz kesimlerine küsmek, mücadele hevesimizin kırılmasına izin vermek zaten faşist rejimin tam da istediği şeydir.
Tarihsel örneklerden de biliyoruz ki, günümüz işçi kuşağının ecdatları tarihte pek çok kez burjuvazinin yüreğine derin korkular salmıştır. Bugün 8 saatlik işgünü hakkı, sendikalaşma, sigorta hakkı gibi kazanımlar büyük kavgaların sonucu kazanılmıştır. Bir ülkede işçiler iktidarı ellerine alarak göğü fethe çıkarken bir başka ülkede faşist liderleri bacaklarından sallandırmıştır. Bu mücadelelerin toplamı, nice işçiye bu düzende yok sayılan işçilerin dünya çapında bir sınıf oluşturduğunu; sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz, savaşsız bir toplumun işçi sınıfının devrimci mücadelesiyle geleceğini göstermiştir. Dünya burjuvazisiyse işçi sınıfını susturmak, sindirmek, örgütlü gücünü kırmak için sayısız hamleler yapmış, bıkıp usanmadan her türlü kirli yönteme başvurmuştur.
Bugün özellikle internetin herkesin cebine girmesiyle birlikte, işçiler her an burjuvazinin kara propagandasına, manipülasyonuna maruz kalmaktadır. Burjuvazinin kendisini hapsettiği çemberden bir türlü çıkamamaktadır. Zaten alım gücü iyice düşmüş, zar zor aybaşını getiren bir işçinin “gerekirse soğan ekmek yeriz” demesi başka türlü nasıl açıklanabilir? Eminim ki hepimiz çevremizde denk gelmişizdir, “bizim SİHA’mız var, Gabar’da petrol bulduk, Avrupa bizi kıskanıyor” gibi söylemlere… Gerçek sorunları karşısında harekete geçmeyen işçilerin, o sorunları yaratan burjuvaziye ve onun siyasi temsilcilerine değil de onların hedef gösterdiklerine düşman olduğuna… İşçilerin milliyetçi tuzaklara nasıl düştüklerine maalesef ki hep birlikte şahit oluyoruz. Savaşa karşı çıkmayan ama mültecilere tahammülü olmayan, haklarını aramadıkları, sustukları, iktidara biat ettikleri sürece “Kürtler kardeşimizdir” diyen, haklarını istedikleri zaman onları düşman gören bir toplum, bir sınıf, şüphesiz ki bir günde ve kendiliğinden oluşmadı. Toplumun geldiği ya da getirildiği bu nokta, işçi sınıfının mevcut geri bilinç durumu, burjuvazinin, onun faşist darbelerinin ve rejimlerinin bir başarısı ve eseridir. Tarihsel örnekler her defasında şunu göstermiştir; işçi sınıfı örgütlendikçe sınıf bilinci gelişmekte, ezilenlere dayanışma eli uzatmakta, burjuva tuzaklara karşı daha güçlü bir bağışıklık geliştirmektedir. Nefes alma kanalları açılmakta, hücrelerine burjuva zehir daha az etki etmektedir. “Ben” değil “birimiz hepimiz için” sloganı hafızalara kazınmaktadır. Nasıl ki düne bakmadan bugünü anlayamazsak, bugüne bakmadan da yarını inşa edemeyiz.
Sınıfımızın unsurlarının bugün neden “abuk sabuk” konuştuğunu bilmemiz, kapitalistlerin işçileri nasıl bu noktaya getirip beyinlerini felç ettiklerini, örgütlü güçlerini nasıl yerle bir ettiklerini anlamamızla olur. Esas tepkimizi bu sorunların kaynağı olan burjuvaziye, onun hükümetlerine, onun sömürü düzenine yöneltmeliyiz. Aksi halde geri bilinçli işçilerin sorunlarının kaynağında göçmen işçileri görmesi gibi biz de işçileri suçlama tuzağına düşebiliriz. Bu da işin kolayına kaçmak, sorumluluk almamak olur. Nasıl ki tarihin çeşitli dönemlerinde toplumun üzerine karanlıklar çökmüş ve toplum bu karanlığa göre şekillenmişse bugün de yaşanan budur. Bu karanlıklarda önünü göremeyen, geçmişini hatırlamayan bir topluma, bir sınıfa, dün olduğu gibi bugün de toplumun öncü, mücadeleci unsurları yol göstermek, umut olmak, rehber olmak durumundadır.
link: İstanbul/Esenyurt’tan bir metal işçisi, İşçiler Neden Böyle Konuşuyor? , 13 Temmuz 2023, https://en.marksist.net/node/8017
Afganistan’da Büyüyen Sorunlar ve Emperyalist İkiyüzlülük
Çürüyen Kapitalizm İftiharla Sunar: Modern Kölelik!