Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), “Türkiye Çocuk Araştırması 2022”[1] başlığıyla bir araştırma yayınladı. Araştırmanın örnekleminde 0-17 yaş grubunda en az bir çocuk bulunan 9 bin hane yer aldı. Bu yaş grubundaki yaklaşık 15 bin çocuk ile ilgili bilgiler, annelerinden (annenin aynı evde yaşamadığı, hayatta olmadığı vb. durumlarda çocuğa temel bakım veren baba, babaanne, anneanne, teyze, hala gibi hane halkı üyesinden) alındı. Ayrıca 13-17 yaş grubundaki 4072 çocuğa ayrı bir soru formu doldurtularak, aile hayatı, okul hayatı, çocuk hakları ve çocuk katılımı konularında bilgiler de araştırmaya eklendi. 10 Ekim-16 Aralık 2022 tarihlerinde Türkiye genelinde yapılan araştırmanın sonuçları ülke gündeminin deprem ve seçim olduğu Mart ayı sonunda yayınladı. Depremden önce toplumun gündeminde okullarda açlıktan bayılan çocuklar varken deprem ve seçim bu gündemi de unutturdu. Depremzedeler kaderine terk edilmişken ve harlı seçim atmosferi geride kalmışken çocuklar da raporun ortaya koyduğu gerçeklerle yaşamaya devam ediyor.
Araştırma verileri incelendiğinde, toplumdaki derin yoksulluk ve temel ihtiyaçlara erişimin ne derece zorlaştığı gözler önüne seriliyor. Araştırmaya göre, çocukların %62’den fazlası günlük olarak ekmek veya makarna gibi tahıl içeren besin değeri düşük yiyeceklerle besleniyor. Çocukların %87’den fazlası et, tavuk veya balık tüketemiyor. Peynir ve yoğurt gibi süt ürünlerini her gün tüketemeyen çocukların oranı %42. Her gün meyve tüketemeyen çocukların oranı %50, sebze tüketemeyenlerin oranı ise %77. Bu çarpıcı tablo gösteriyor ki çocuklar sağlıklı, yeterli çeşitlilikte ve besin değeri yüksek gıdalara ulaşamıyor. TÜİK’in açıkladığı 2022 yılsonu gıda enflasyonunun yaklaşık %78 olduğu göz önünde bulundurulursa bu durum hiç de şaşırtıcı değildir. Dünya Bankası Gıda Güvenliği Raporuna göre 2022 yılında en yüksek gıda enflasyonu yüzdesi bakımından Türkiye beşinci sırada yer almaktadır. Üstelik bu resmi enflasyon rakamlarına göre yapılan bir sıralamadır.
Kapitalist sistem tüm dünyada derin bir ekonomik kriz içinde. Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz de tabii ki dünyada yaşanan derin krizden bağımsız düşünülemez. Fakat ülkedeki egemen rejimin politikaları krizi derinleştirmiş, emekçilerin yükünü katlamıştır. AKP iktidarı altında geçen yıllarda izlenen tarım ve hayvancılık politikaları nedeniyle üretim iyice azalmış, gıda fiyatları hızla artmıştır. Tarım alanları ranta açılmış, çiftçiler desteklenmemiş, ithalatın önü açılmış, milyonlarca küçük üretici tarımdan uzaklaştırılıp büyük gıda tekelleri teşvik edilmiştir. Artan yem fiyatları karşısında yetiştiriciler desteklenmemiş ve et, süt, yumurta fiyatları yukarıya doğru fırlamıştır. Et fiyatlarını düşürmek için süt inekleri dâhil toplu kesimler yapılmış, süt ürünlerinin fiyatları astronomik biçimde artmıştır.
“Siyasi iktidar bir taraftan bu politikaları devam ettirirken diğer taraftan 20 yıl boyunca yağma ve talanın tarihini yazmıştır. Tarım arazileri inşaat ve enerji şirketlerine peşkeş çekilmiş, ormanlar ve su kaynakları talan edilmiştir. İktidarın hız kesmeden devam eden yağma, talan ve rant politikasının sonucunda 2004’ten bu yana tarım alanları 3 milyon hektar azalmıştır. Tarıma yönelik sübvansiyonların azalması, tarım girdilerinin ve enerji fiyatlarının dünya genelinde artmasına ilave olarak dolardaki yükselişin getirdiği fahiş zamlar çiftçileri üretim yapamaz hale getirmiş, 2003’ten bu yana Çiftçi Kayıt Sisteminde kayıtlı üretici sayısı yüzde 25 oranında azalmıştır. Böylece tarımda kendi kendine yetmesiyle övünülen Türkiye’nin tarımsal üretimi düşmüş, ülke ithalata bağımlı duruma getirilmiştir. Rejimin ekonomi politikaları enflasyonu yüzde 170’in üzerine çıkarmış, hayat pahalılığı ve yoksullaşma büyümüş, gıda fiyatlarındaki artışın dünya genelindeki artıştan çok daha yüksek olması emekçileri temel gıda ürünlerini de alamaz duruma getirmiştir. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programına göre 9 Haziran 2022 itibariyle Türkiye’de nüfusun %18’i (14,8 milyon kişi) yetersiz beslenmektedir.”[2]
TÜİK araştırmasında çocukların yaşam koşullarına dikkat çeken başka pek çok çarpıcı veri bulunuyor. Kendisine ait odası bulunmayan çocukların oranı %76’dır. 4-17 yaş grubundaki çocukların son bir hafta içinde en az bir gün, günde en az bir saat yapılan sportif faaliyetleri incelendiğinde, (yürüyüş/koşu, futbol voleybol, bisiklet, basketbol ve diğer sportif faaliyetler) erkek çocukların %59’unun, kız çocuklarının ise %71’inin hiçbir sportif faaliyet yapmadığı görülüyor. Araştırmaya göre, ayda en az bir kez ebeveynleri ile birlikte kütüphaneye veya kitapçıya gitmediğini belirten çocukların oranı ise yaklaşık %72’dir. Son 12 ayda sinema ve/veya tiyatroya gitmediği belirtilen 6-17 yaş grubundaki çocukların oranı ise %61’dir.
İşsizlik istatistiklerinden büyüme rakamlarına, enflasyon rakamlarından çocuk araştırmalarına kadar birçok araştırma yapan TÜİK’in rakamlara takla attırdığı ortadadır. Buna rağmen toplum içerisindeki eşitsizlikler karartılamayacak kadar büyük olduğundan mızrak çuvala sığmamıştır. Çocuk yoksulluğu, sonuçları gelecekte bedensel ve ruhsal sağlık sorunları olarak daha fazla açığa çıkacak olan ve üstü örtülemez bir gerçektir.
Araştırmaya yansıyan verilerin de gösterdiği gibi Türkiye’de yaşayan çocuklar daha gelişim çağlarında temel besin maddelerine bile ulaşamıyorlar. Yetersiz beslenme sonucu bağışıklık sistemleri, kemik gelişimleri, sağlıklı büyümeleri için gerekli mineral, vitamin ve proteini alamayan çocuklar ileriki yaşlarında büyük sağlık problemleri ile boğuşarak yaşamaya devam ediyorlar. Spor aktivitelerinden, yeterli bedensel faaliyetten uzak, hareketsiz kalan çocuklar, fiziksel gelişim süreçlerini sağlıklı tamamlayamıyorlar. Kültür, sanat etkinliklerine ulaşma olanağı bulamayan çocukların ruh ve zihin dünyaları, yaratıcılıkları yeterince gelişmiyor ve zorluklar karşısında çaresizliğe ve atalete sürükleniyorlar. Öte yandan çok sayıda çocuk küçük yaşlarda işçileşiyor, çalışmak için gerekli besin ve enerjiden yoksun biçimde bütün gün çalışarak, yıpranarak büyüyor. İşte kapitalist sistemin ve egemenlerinin işçi sınıfının çocuklarına reva gördüğü hayat böyle bir hayattır. Çocukları ucuz işgücü olarak gören, kârları uğruna hayatlarını karartan bu sistemi yıkmak için sınıf bilinciyle donanmış yeni nesillerin yetişmesinin ne denli önemli olduğu ortadadır. Sınıfını, safını mücadele tarihini bilen ve öğrenen yeni kuşaklar sağlam adımlarla örgütlü mücadele saflarını doldurmaya başladığında her şey değişecektir.
[2] Demet Yalçın, Gıda Krizinin Kaynağı Kapitalizmdir, marksist.com
link: Metin Güral, TÜİK Türkiye Çocuk Araştırmasının Gösterdikleri, 14 Haziran 2023, https://en.marksist.net/node/7995
Miras
Yunanistan’da Mülteci Katliamı ve İşçi Protestoları