Göz göre göre gelen bir felâketin acısıyla yüreklerimiz paramparça olmuş durumda. Bugün tek adam rejimiyle bütünleşmiş devlet bu felâketin baş sorumlusu olarak karşımızda duruyor. Devletin bütün araçlarını, imkânlarını ve kurumlarını elinin altında tutanları sanık kürsüsüne oturtup hesap sormak için örgütlü mücadeleyi toplumun geniş kesimlerine yaymak günün en acil görevidir. Zira bir doğa olayını bile cumhuriyet tarihinin en büyük felâketlerinden birine dönüştürebilen, her yanı pisliğe bulanmış bir rejim duruyor karşımızda. İşçi sınıfı olarak bu rejimi başımızdan def etmenin zamanı geldi de geçiyor.
Gerçekten de on binlerce insanın betona gömülerek can verdiği, yüz binlercesinin yaralandığı, enkazdan sağ kurtulanların ise açlıkla, donma tehlikesiyle ve salgın hastalıklarla bir başına bırakıldığı bu büyük felâket, mevcut rejim tarafından adeta yıllar içinde ilmek ilmek örülmüştür. Tek adam rejimi yaptıkları ve yapmadıklarıyla bu büyük faciaya yol açmış, yüz binlerce emekçinin canına kast etmiştir.
Mesela geçtiğimiz günlerde ortaya çıkan bir haber felâketin nasıl göz göre geldiğinin ibretlik bir örneğini oluşturuyor. CHP Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla ortaya çıkarılan bilgilere göre, geçtiğimiz yıl Erdoğan’ın imzasıyla yayımlanan bir kararname yaşanan felâkette yıkımın neden çok daha büyük olduğunu ortaya koyuyor. Rejimin tepesindeki Erdoğan’ın 2022 yılında imzaladığı bu cumhurbaşkanlığı kararı, Hatay’daki 6 mahalleyi riskli alan olmaktan çıkarmayı düzenliyordu. Buna göre depremin en çok sarstığı Hatay’ın İskenderun ilçesinde yer alan 6 mahalledeki bazı bölgelere ilişkin “riskli alan” kararı Erdoğan’ın imzasıyla kaldırılıyor, bu yerler imara açılıyordu.
Meselenin gündem olması üzerine yazılı açıklama yapmak zorunda kalan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ise felâketin neden göz göre göre geldiğinin başka bir örneğini ortaya serdi. Bakanlık yaptığı yazılı açıklamada 6 mahallenin yüzde 65’inin ruhsatsız yapılardan oluştuğunu itiraf etti. Elbette bu durum sadece Hatay’a özgü değil. Aynı yağma ve rant zihniyeti depremden birkaç gün önce bu kez Kütahya’da “riskli alan” olarak ilan edilen bir park alanını imara açtı. Kütahya’da 2013 yılında bakanlığın “riskli alan” ilan ettiği ve taşkın nedeniyle yapı yasağı getirdiği park alanı, “ticaret ve konut alanı” olarak kullanılmak üzere 1 Şubatta imara açıldı. Kütahya Belediye Meclisinde AKP ve MHP’li üyelerin oylarıyla kabul edilen bu rant kararı ile Erdoğan’ın imzaladığı yukarıdaki karar arasında zihniyet açısından en ufak bir fark yoktur. Her ikisi de AKP-MHP iktidarının emekçileri nasıl da göz göre ölüme terk ettiğinin kanıtıdır. Kütahya’da Maraş merkezli depremden hemen önce imara açılan park alanının aynı zamanda bir deprem toplanma alanı olduğunu da belirtelim!
Namuslu bilim insanları, gerçekleri dile getiren meslek odaları, iktidarın zulmüne boyun eğmeyen gazeteciler, yaşam hakkı için direnen sosyalistler, sendikalar, emek örgütleri, sivil toplum kuruluşları… Aklını ve vicdanını rejimin karanlığına teslim etmemiş her kesimden binlerce insan bas bas bağırdı bu felâketin geleceğini. Bizler emekçilerin canını korumak, depreme ve her türlü doğal afete karşı gerekli önlemleri aldırtmak için örgütlü bir şekilde mücadele yürütürken, iktidar ve etrafındaki yiyiciler ordusu yukarıdaki gibi yağma ve rant kararlarını hayata geçirmekle meşguldü. Sadece bunlar mı? İktidarın yıllardır övünebildiği yegâne icraatı olan otoyolların, havalimanlarının, devasa rezidansların, inşaatların birer birer yıkıldığını görmedik mi? Peki ya kamu binalarına ne demeli? Sağlığımızı emanet ettiğimiz devlet hastaneleri saniyeler içinde toz bulutuna döndü. Geleceğimizi emanet ettiğimiz kreşler, okullar, dershaneler tuzla buz oldu. Garlar, belediye binaları, acil yardım üniteleri, kültür merkezleri ve daha sayamayacağımız kamuya ait yüzlerce yapı ya yıkıldı ya da ağır hasar aldı.
Evet, bu iktidar altında sadece her türlü demokratik hak ve özgürlüğümüz değil ve tam da bu nedenle yaşam hakkımız da tehlike altındadır. Tek adam rejimi hükmettiği sürece hiçbirimiz ne evde ne işyerinde, ne okulda ne hastanede, hiçbir yerde asla güvende değiliz. Mevcut rejim tüm emekçiler için ölümden, yıkımdan, acı ve gözyaşından başka bir anlama gelmemektedir. Bu rejim sadece beşli çeteleri, hafriyat patronlarını, inşaat şirketlerini ve müteahhitleri değil, aynı zamanda uyuşturucu baronlarını, silah tüccarlarını, din istismarcısı tarikat ve cemaatleri de besleyip palazlandıran bir suç ve yıkım makinesine dönüşmüştür. Her yanını irin ve kan sarmış bu rejimden kurtulmak bizler için bir ölüm kalım meselesidir.
link: Ankara’dan genç bir işçi, Emekçiler Göz Göre Göre Ölüme Terk Edildi!, 27 Şubat 2023, https://en.marksist.net/node/7925
Ukrayna Savaşının Bir Yılı Geride Kalırken…
Sophie Scholl: Faşizme Karşı Mücadelede Cesur Bir Yürek