Tüm dünyada etkisini gösteren olağandışı iklim koşulları, kuraklık, büyük yangınlar, yıkıcı seller… Kapitalist sistemin çıkışsızlığı insanlığı artık kriz halini alan sorunlarla büyük bir felâketin kıyısına sürüklemiş durumda. Eşitsizlik, emperyalist savaş, göç krizi, gıda krizi, ekolojik kriz gittikçe kangrenleşen sorunlar haline geldi. Dünyanın ve insanlığın geleceğini tehdit eden kapitalist egemenler, hiçbir şey yokmuş gibi kendi çıkarları temelinde hareket etmeye devam ediyorlar. Bunun yanında göstermelik birtakım uluslararası toplantılar ve kararlar almaktan geri durmuyorlar.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 1992 yılında imzalandı. Sözleşmeye taraf olan ülkeler 1994’ten beri her sene sonunda Taraflar Konferansında (COP) bir araya gelerek dünyanın geleceği üzerine tartışıp, sözde birtakım öneri ve kararlarla toplantıyı sonlandırıyorlar. Bu sene Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde 7-18 Kasım tarihleri arasında gerçekleşmesi planlanan toplantı, tarafların uyuşmazlığı nedeniyle iki gün daha uzatılarak 20 Kasımda sona erdi. Burjuva temsilcilerin yıllardır sürdürdüğü göstermelik toplantılara, hiçbir yaptırımı olmayan kararlara, insanlığı oyalama taktiklerine, kısacası riyakâr politikalara bu yıl bir yenisi daha eklenmiş oldu.
Toplantı yine iklim krizini döne döne tekrarlayan fakat önlemek namına tek bir adım bile atmayan devlet başkanlarının, bakanların, siyasi temsilcilerin, şirket sahiplerinin katılımıyla gerçekleşti. 200 ülkeden temsilcilerin katıldığı zirve daha en başından tıynetini ortaya koyuyordu. Bugüne kadar yapılan iklim zirveleri gibi bu zirve de gündemiyle çelişen bir şekilde büyük şirketlerin sponsorluğunda gerçekleşti. Malûm, dünyanın geleceği üzerine boş laflardan öteye geçmeyen konuşmaların yapıldığı, ziyafetlerin çekildiği, aralarda reklamların ve çeşitli ticari anlaşmaların da yapıldığı bu toplantılara milyon dolarlar harcanıyor ve sponsor aranıyor. COP27’ye sponsor olan CocaCola da bilindiği gibi bir içecek markası ve dünyanın en büyük plastik kirleticilerinden olan, fosil yakıt endüstrisine göbekten bağlı bir marka. Bu nedenle COP27 yapılmadan aylar önce bu durum çevreciler tarafından protesto edilmiş, kapitalistlerin ikiyüzlülüğü teşhir edilmişti.
Fakat işin doğası gereği bu ikiyüzlülüğün bir sınırı bulunmuyor. COP27 Başkanlığı tarafından bu yıl “Afrika’da Adil ve Uygun Maliyetli Enerji Geçiş Girişimi” (AJAETI) başlatıldı. Mısır Dışişleri Bakanı ve COP27 Başkanı Samih Şukri “AJAETI girişimi Afrika’nın ekonomik kalkınması için enerji gereksinimlerini karşılarken tüm Afrikalılara temiz enerjiye erişim sağlamayı amaçlıyor. Afrika, küresel iklim krizinin etkilerini hafifletme çabalarını desteklemek için elektrikli piller, rüzgâr türbinleri ve diğer düşük karbonlu teknolojiler gibi yenilenebilir enerji araçlarının üretiminde değerlendirilebilecek çok sayıda kullanılmayan kaynağa sahip” dedi. Bu sene COP27 aynı zamanda Afrika COP’u olarak da anılıyor. Bunun sebebi zirvenin Mısır’da gerçekleştirilmesiyle birlikte, küresel iklim değişikliğinin en can yakıcı etkilerinin Afrika ülkeleri üzerinde hissedilmesi elbette. Afrika kıtasındaki ülkeler küresel ısınmaya ve etkilerine en az katkısı olan ülkelerden oluşuyor. Dünyanın yüzde 15’lik bir nüfusunu oluşturan Afrika’nın iklim değişikliğine sadece yüzde 2’lik bir etkisi var. Buna karşın Afrika halkları kuraklıkla, açlıkla, susuzlukla mücadele ederek hayatta kalmaya çalışıyorlar. Bugün Doğu Afrika’da 20 milyon insan gıda krizi tehlikesiyle karşı karşıya. Temiz suya ve enerjiye erişim çok sınırlı ve teknolojinin muazzam bir bolluk yaratabileceği bir dünyada Afrika halklarının yaşadıkları hayat tam bir trajedi! Dünyadaki sera gazı salımının yüzde 75’inin sorumlusu ise G20 ülkeleri.
Örneğin Çin yüzde 30’luk bir oranla karbon salımında dünya birincisi konumunda bulunuyor. ABD ve AB temsilcileri sanki kendileri sütten çıkmış ak kaşıkmış gibi zirve boyunca ısrarla bu konuya dikkat çektiler. Fakat sormak gerekiyor, üretimini Çin gibi ülkelere kaydıran kim? ABD ve AB sermayeleri üretimlerini büyük oranda Çin’de yapıyor, tarımsal ilaçlarını Endonezya’da kullanırken, plastik çöplerini ve asbest yüklü gemilerini Türkiye’ye gönderiyor. Dünyanın çeşitli coğrafyalarını arka bahçeleri gibi çöplük ve hurdalık haline getirenler sıra şov yapmaya gelince tüm dünyanın önünde timsah gözyaşları dökerek sorumluluklarından kaçmaya çalışıyorlar.
İnsanlık tehdit altında
Petrol, doğalgaz, kömür gibi fosil yakıtların çıkardığı emisyon nedeniyle dünya her gün daha fazla ısınıyor. BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinde (IPCC) açıklanan bilgilere göre küresel sıcaklık 1,1 santigrat derece artmış ve bu artış müdahale edilmezse 1,5 dereceye doğru ilerleyecek. Rakamsal olarak düşük gibi görünen fakat daha da artması (1,7 derecenin üzerine çıkması) durumunda çok ciddi boyutlarda tahribata neden olacağı, dünya nüfusunun neredeyse yarısının yaşamını tehdit eden bir durumun oluşacağı söyleniyor. Küresel ısınmanın şu ana kadar bile ciddi boyutlarda sonuçları bulunuyor. Sadece 2022 yılında gerçekleşen yangınlar ve seller nedeniyle milyonlarca insanın hayatı olumsuz etkilendi. Mesela Pakistan’da gerçekleşen sel nedeniyle ülke topraklarının üçte biri sular altında kaldı.
Bunun yanında Dünya Meteoroloji Örgütünün (WMO) zirvenin başında yayınladığı Küresel İklim Raporuna göre; deniz seviyesinin yükselme hızı son 30 yılda iki kat artmış durumda. Bu artışın yüzde 10’luk bir kısmının ise son iki buçuk yılda gerçekleştiği söyleniyor. Avrupa Alplerindeki buzullarda ilk belirtilere göre rekor bir erime yaşadı. Grönland buz tabakası 2022 Eylül ayında ilk kez kar yerine yağmur yağışına şahit oldu. Grönland’ın 26 yıl boyunca kütle kaybetmesi çok ciddi sorunların habercisi. WMO Genel Sekreteri Prof. Petteri Taalas raporla ilgili şöyle diyor: “Isınma ne kadar büyük olursa, etkileri de o kadar kötü olur. Şu anda atmosferde o kadar yüksek karbondioksit seviyelerine sahibiz ki, Paris Anlaşmasının 1,5°C’lik alt sınırına ulaşılması çok zor. Pek çok buzul için artık çok geç ve erime uzun yıllar devam edecek. Deniz seviyesinin yükselme hızı son 30 yılda iki katına çıktı. Bunu hâlâ yılda milimetre olarak ölçüyor olsak bile, yüzyılda yarım ilâ bir metreye ulaşıyor ve bu da milyonlarca kıyı sakini ve düşük rakımlı yerler için uzun vadeli büyük bir tehdit oluşturuyor.” Nitekim Ian gibi şiddetli kasırgaların, Avustralya’daki orman yangınlarının, Avrupa ve Çin’de yaşanan aşırı sıcak ve kuraklığın, Pakistan ve Almanya’da yaşanan büyük sellerin artan ölçülerde gerçekleşmesinin nedeni bellidir.
Dünyayı bekleyen tehlikenin bizzat müsebbibi olan kapitalist devletler 2015 yılında küresel sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlandırmak için Paris Anlaşmasını imzaladılar. 2015 yılından bu yana 7 yıl geçmesine rağmen 194 ülkenin katıldığı bu anlaşmanın yaptırımları nerede? Kapitalizmin özü bu işte! Riyakârlık, yalan, hile… Tıpkı silahsızlanma anlaşmalarında olduğu gibi sahte kararlar alınıyor ve bu kararlar uygulanmadığı gibi üstüne rekorlar kırılan üretimler, yatırımlar ve harcamalar yapılıyor.
COP27 de sınıfta kaldı
Uzun pazarlıklar yapılan zirve sonucunda Birleşmiş Milletler İklim Sözleşmesi (UNFCC) İdari Sekreteri Simon Stiell COP27’de tarihi bir anlaşmanın sağlandığını belirterek “COP27’de kayıp ve hasarın finansmanı konusunda ileriye dönük bir yol belirledik. Geri adım atmaya yer olmadığına dair bize güvence verildi. Tüm fosil yakıtların kademeli olarak azaltıldığını gösteren önemli siyasi sinyaller mevcut. COP27’deki müzakereler kolay olmadı. Ancak bu tarihi sonuç bizi ileriye taşıyor ve dünyanın dört bir yanındaki savunmasız insanlara fayda sağlıyor” dedi.
Bu yıl Afrika ülkelerinin uzun yıllardır talep ettikleri “kayıp ve zarar fonu” konusu zirvenin uzamasına neden oldu. Yoksul ülkelerde iklim değişikliği nedeniyle meydana gelen kuraklık, fırtına, sel, açlık gibi etkilerin azaltılmasını sağlamaya dönük yeni bir finansman mekanizması gündeme alınarak iki hafta boyunca pazarlık konusu edildi. ABD bu fikre hiç sıcak bakmazken, AB ise bir taraftan fona alkış tutarken diğer taraftan yeni özel bir fon yerine finansal düzenlemelerden oluşan bir sistem önerdi ve kendi adına elini taşın altına koyar nidasıyla yardım için 100 milyon euro gibi komik bir rakam önerdi. Bu pazarlıkların sonucunda kazanım olarak nitelendirilen bir maddeyle “kayıp ve zarar fonu” anlaşma metnine eklenmiş oldu. Fakat ülkelerin bu fon için ne kadar pay ayıracakları muğlak kalmakla birlikte konunun operasyonel detayları tekrar değerlendirilmek üzere bir sonraki seneye yapılması planlanan COP28’e bırakıldı.
Paris Anlaşmasında karara bağlanan sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlandırma hedefiyle ilgili somut hiçbir adımın atılmaması, yani sera gazlarının azaltılmasını sağlayacak önlemlerin maddeleştirilmemesi dikkat çekti. BM raporlarına göre 2030 yılına kadar sera gazı emisyonları yüzde 50 seviyesinde azaltılmazsa 1,5 derece hedefinin gerçekleştirilmesi mümkün değil. Fakat ülkelerin politikaları açıkça gösteriyor ki emisyonların azaltılması değil tam tersine arttırılması yönünde çabalar var. Böyle devam ederse küresel sıcaklık artışının 2,5 santigrat dereceye çıkma riski bulunuyor. Buna rağmen sıcaklık artış eşiği olarak 1,5 santigrat derecenin üzerine çıkmama konusunda gerçek yaptırımlar yerine “ülkeler ellerinden gelen çabayı gösterecekler” minvalinde bir karar açıklandı.
Bunun yanında iklim değişikliğinin en önemli nedeni olan fosil yakıtların kullanımının bırakılması ya da azaltılması meselesi tabiri caizse “teğet” geçildi. Geçen yıl tartışılan konulardan biri fosil yakıt kullanımının aşamalı olarak durdurulması meselesiydi. Bu yıl tekrar masaya yatırılan konuyla ilgili gelişmiş kapitalist ülkeler fosil yakıt olarak kömürün kullanımına son verilmesine işaret ederken Çin ve Hindistan gibi büyük ülkeler bu duruma itiraz ettiler. Kömürün yanında petrol ve doğalgaz kullanımının da aşamalı azaltılmasını önerdiler. Fakat hiç üzerinde durulmadı ve bir önceki senenin maddelerine yeni bir yaptırım eklenmedi. Söz konusu madde, karbon tutma teknolojisine sahip olmayan kömürden “aşamalı çıkış”tan söz ederken, petrol ve doğalgazla ilgili herhangi bir husus söz konusu edilmedi. Kısacası gündemin en can alıcı konusu olması gereken fosil yakıtlar meselesi açıkça hasıraltı edildi.
Kapitalizmden beklenecek güvenli bir gelecek yok
“Tıynetin nâ pâk ise hayr umma sen germâbeden, önce tathir-i kalb et, sonra tathir-i beden.” Bu söz eski İstanbul hamamlarının kitabelerinden birinde yazar. Anlamı şudur: “Kötü huylu ve kötü karakterli kimse isen, hamamdan bir hayır umma. Temizlenmek istersen önce kalbini temizle, sonra bedenini.” Kapitalist sistemin kötülüklerini bu sistem içinde kalarak temizlemek hiçbir şekilde mümkün değil. Kötülüğün vücut bulmuş hali olan bu sistem insanlığa artık hiçbir şey vaat edemez ve veremez. İçeriği ne olursa olsun yapılan bu büyük zirveler, toplantılar egemenlerin toplumun gözünde kendilerini aklamaya çalışmasından, göz boyamasından başka bir anlama gelmiyor. Kapitalist devletlerin yaptığı her anlaşma ölü doğmuş bir bebeği andırıyor. Geçtiğimiz 30 yıl içinde yapılan anlaşmalar geride daha da içinden çıkılamaz sorunlar bırakırken, seneye gerçekleştirilecek COP28’in petrol zengini bir ülke olan Birleşik Arap Emirlikleri’nde yapılacak olması alınacak kararların öngörülmesinde yeterli bir fikir veriyor olsa gerek.
Bugün dünya zararlı bir yanı olmayan başta güneş enerjisi teknolojileri olmak üzere yenilenebilir enerjileri hayata geçirebilecek teknolojik düzeye gelmiş bulunuyor. İstense pekâlâ felâketlere yol açmayacak bir üretim, hem de dünyada açlığı, sefaleti, susuzluğu kökünden kazıyacak bir üretim mümkün. Fakat bu durum kapitalist efendilerin gözünde pek itibar görecek bir yatırım olmaz. Onlar daha düşük maliyet ve daha fazla kâr olarak gördükleri kömür ve petrole, nükleere, silaha yatırım yapmayı son derece bilinçli olarak tercih ediyorlar. Rakamlar son bir yılda silaha yapılan harcamaların yüzde 0,7 arttığını gösteriyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından hazırlanan rapora göre askeri harcamalar 2 trilyon 113 milyar dolara ulaşmış durumda. En fazla askeri harcama yapan beş ülke ise sırasıyla ABD, Çin, Hindistan, İngiltere ve Rusya oldu. Şu manzaraya bakın; kendi yarattıkları tahribatın bedelini ödemek için Afrika’ya yardım etmek söz konusu olduğunda bin dereden su getiren, bin bir türlü pazarlığa girişen, “bu maliyeti karşılayamayız” diye neredeyse ağlayan emperyalist devletler, başka bir yıkım aracı yaratmak üzere salyalarını akıta akıta trilyon dolarlar harcıyorlar.
Kısacası kapitalizm insanlığa yeni felâketlerden başka bir şey vaat etmiyor. O artık geri döndürülemeyecek biçimde kendi canıyla cebelleşiyor. Yaşamına devam edebilmesi için daha fazla yıkım getirmesi bir zorunluluk haline gelmiş durumda. Dolayısıyla artık insanlık kapitalizmden kurtulmak için bir karar vermek zorunda. Tüm insanlığın ortak emeğiyle var edilen dünya bir kapının eşiğinde duruyor. Marksizmin çoktandır işaret ettiği gibi insanlığın geleceği “ya sosyalizm ya yok oluş” seçenekleriyle sınırlı. Bugün bu çok daha net biçimde görülüyor. İnsanlığın tek seçeneği ise bu sistemden kurtularak, koşulları her zamankinden daha fazla olgunlaşmış olan sosyalizme giden yolda hızla ilerlemektir.
link: Başak Güler, COP27: İklim Değil Riyakârlık Zirvesi, 27 Kasım 2022, https://en.marksist.net/node/7804
Japonya’nın Auschwitz’i 731. Birim ve Emperyalist İkiyüzlülük
Bir Kupa Gerçeği Daha: Çölleşmiş Dünyada Kirli Futbol