Şeytan ışığı deyimi, karanlık ile aydınlığın arasında, objeleri ve görüntüleri seçemediğimiz, algılarımıza müsaade etmeyen çok loş ışıkları anlatmak için kullanılır. Bu ışıkta önümüzü, etrafımızı göremez, neler olup bittiğini anlayamayız. Bu his çok tanıdık öyle değil mi? Hepimiz bir yerlerden tanıyoruz bu hissi; gündelik hayattaki bitmeyen zorluklardan, soframızdaki ekmeğin küçülmesinden, dillerdeki, ekranlardaki yalanlardan ve ensesi kalınların tok karınlarından... Şeytandır kendileri, ışıkları da dilleri de.
Bir şeytan ışığıdır ki esir almış zihinlerimizi. Bedenlerimizin üstünde doğuyor, gözlerimizin feriyle besleniyor, ruhlarımızdan umutlarımızı çalıyor. Göstermiyor doğru ile yanlışı, seçtirmiyor dost ile düşmanı. Şeytan ki ne şeytan, şeytandan da daha şeytan!
Hayatın tüm alanlarında sorunların birbirine girdiği, kaosun yükseldiği, sistemlerin çöktüğü, insanların insanlıktan çıkarıldığı, açlığın ve sefaletin hanelere kök saldığı bu sistemde yanlışa doğru deniyor, yalana hakikat deniyor. Her şey çarpıtılıyor.
Sağlık çalışanlarımız öldürüldüğünde eylem yapan sağlık emekçilerine, “sağlığı/tedaviyi bırakamazsınız, vatan hainliği yapıyorsunuz” deniyor. Ülkelerindeki haksız savaşlardan, ölümden, çaresizlikten, geleceksizlikten kurtulmaya çalışan göçmen işçi kardeşlerimize, “defolun gidin, vatanınızı sattınız, ne işiniz var burada?” deniyor. Maaşına zam isteyen, geçinebilmek ve insanca yaşayabilmek isteyen işçiye açgözlü deniyor. Gençliğinin en deli dolu zamanlarını, rengârenk hayallerini kara bir taş duvar karşısında helak etmek istemeyen gençler, daha iyi bir dünya ve gelecek istediğinde nankör oluyor. Birbirimizi görmüyor, anlamıyor ve duymuyoruz, safımızı kaybediyoruz. Bu ışık şeytan ışığıdır. Her şeyi birbirine karıştırmış, yalanları beyaza bulamış, hakikatleri çarpıtmıştır. Sınıf kardeşleri düşmanlaştırılmış, birbirine kırdırılmıştır.
Bu şeytan ışığını söndürmek ve şeytanın kendisini def etmek, gerçeğin ışığına sarılmak, dünyaya aydınlığı doğurmak, kara bulutları dağıtmak gerek. Zihinleri ve bedenleri özgür kılmak, yaşanabilir, bolluk ve bereket dolu bir dünya kurmak şeytan ışığında değil, Marksizmin ışığı altında yürüyen kızıl bayraklı işçi sınıfının devrimci mücadelesini büyütmekle, güçlendirmekle ve bu mücadelede muzaffer olmakla mümkün olacaktır. Ne mutlu şeytanın ışığına teslim olmayıp, Marksizmin ışığı ile umudu ve mücadeleyi yarınlara taşıyan mücadeleci işçilere. Elif Çağlı’nın dediği gibi, “Marksizmle aydınlan, örgütlü devrimci mücadeleyle kenetlen!”
link: Gebze’den genç bir işçi, Şeytan Işığı, 19 Ağustos 2022, https://en.marksist.net/node/7729
Nesin?
Ezilen ve Sömürülenlerin Safında Bir Sanatçı: Paul Robeson