İran’da kadınların kendilerine dayatılan başörtülerini çıkarmasına ilişkin görüntü ve videoların sosyal ağlarda yayınlanması devam ediyor. “Başörtüsü Zorunluluğuna Hayır” ve “Başörtülü-Başörtüsüz” kampanyasında kadınlar, başörtüsü zorunluluğunu protesto edip tepkilerini göstermek ve kapanıp kapanmamaya özgürce karar verme haklarını vurgulamak için kendi fotoğraflarını ve videolarını çekerek yayınlıyorlar.
İran’da kadınların başörtüsü zorunluluğuna karşı mücadelesi yeni değil. Tahran’da ve diğer kentlerde binlerce kadının başörtüsü zorunluluğuna karşı devlet daireleri önünde gösteri yaptığı 8 Mart 1979’dan, rejim muhafızlarının sokaklarda estirdiği terörün ve hükümetin baskılarının başörtüsü zorunluluğuna isyan eden kadınları, kadın direnişini alt edemediği günümüze kadar baskı İran’ın dört bir yanında sürüyor.
İran devrimi 1979’da gerçekleşti ve başörtüsü dayatmasının ilk örnekleri Mart 1979’da, yani İslami devrimin zaferinden bir aydan kısa bir süre sonra ortaya çıktı. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününden bir gün önce Kayhan gazetesi, “Kadınlar işyerlerine tesettürlü gitmeli” manşetiyle yayımladı.
Bu gazetenin ilk sayfasında Ayetullah Humeyni’nin sözlerine yer verildi: “İslam Bakanlığında günah olmamalı. Çıplak kadınlar İslami bakanlıklara gelmesin. Kadınlar işlerine, ofislerine gitmeli ama başörtüsü takmalı. İşe gitmelerine engel yok, ama dini tesettüre uygun giyinmeleri şarttır.”
Bu nedenle o yıl Dünya Emekçi Kadınlar Günü mitingi başörtüsü zorunluluğuna karşı bir gösteriye dönüştü. Bu gösteriye öğrencilerden çalışanlara, siyasi ve sosyal aktivistlere kadar çeşitli kadın grupları katıldı.
Humeyni Haziran 1980’de yaptığı bir konuşmada hükümeti, devlet dairelerinde monarşinin sembollerini kaldırmadığı için şiddetle eleştirdi. Beni Sadr hükümetine yönetim ve kurumları İslamileştirmesi için 10 gün süre verdi.
Bu sözlerden sonra, 5 Temmuz 1980 sabahından itibaren tesettürsüz kadınların devlet dairelerine girmeleri yasaklandı. Tabii ki üniforma ya da şal, pelerin henüz resmi değildi, ancak kadınların uzun kollu ve kapalı giysiler giymeleri ve başörtüsü takmaları gerekiyordu.
Ancak bu kez, 1979’dan farklı olarak, bu sözlere karşı yaygın ve güçlü bir protesto olmadı. Bu sessizliğin temel nedenlerinden biri, kadınlara yönelik ağır baskılar ve kadınların kamusal ve askeri görevlerden ihraç edilmeleriydi.
Son yıllarda zorunlu başörtüsüne karşı tepkiler çeşitli sivil protestolar şeklinde yoğunlaştı. Zorunlu tesettür protestosu etrafında oluşturulan internet kampanyaları da bu kolektif cesaretin kapanmama özgürlüğü isteyen kadınlara yayılmasında bir diğer etken oldu.
Son yirmi yılda, başörtüsü zorunluluğuna karşı çıkan İranlı kadınlar, zorunlu başörtüsüne karşı direnişin tarihini öğrendiler, öte yandan birbirlerini buldular ve artık yalnız ve azınlıkta olmadıklarını biliyorlar. Bunlara ek olarak, “Devrim Sokağı Kızları” olarak bilinen kadınların kentin sokaklarında ve meydanlarında başörtülerini çıkarma eylemleriyle, başka türden bir direniş biçiminin olabileceğini görmüşlerdir. O zamana kadar hükümetin kırmızıçizgisi ve tabusu olarak görülen bir direniş biçiminin!
Şimdi bu artan farkındalık ve cesaret sayesinde birçok kadın zorunlu tesettüre hiç alışamadıklarını, bu dayatmanın kendileri açısından hiçbir zaman kabul edilebilir olmadığını ve başka ülkelerdeki herhangi bir kadın gibi diledikleri kıyafetle sokağa çıkmak istediklerini söylüyorlar. Başörtüsü zorunluluğuna karşı eylemlere katılanlar sadece genç kadınlarla sınırlı değil. Son yıllarda farklı kuşaklardan kadınlar başörtüsü zorunluluğuna karşı seslerini birlikte yükselttiler.
40 yıl boyunca kadınlar, İslami tesettüre riayet etmedikleri için şiddet gördüler, dayak, kırbaç, aşağılama, hakaret, tutuklama ve hapis cezasına çarptırıldılar.
Fakat tüm bunların sonucu çok daha fazla sayıda kadının sabrının taşması oldu. Elbette hükümetin 21 Temmuzu “Tesettür ve İffet” günü ilan etmesi ve son haftalarda başörtüsü takmayan ve “gerektiği gibi örtünmeyen” kadınlara yönelik daha katı ve daha şiddetli tutum göstermesi de tepkileri arttırdı. Ancak asıl sebep, ABD’nin Afganistan’ı Taliban’a ve komşu ülkelerdeki siyasi İslamcı hareketlere teslim etmesinden sonra, İslam Cumhuriyeti’nin özgürlük karşıtı ve kadınların başlarını kapatmalarını zorunlu kılan programlarını dayatmak için ekstra enerji harcamasıdır. Öte yandan kadınlar da dâhil olmak üzere insanlar bu baskılara karşı çıkıyor.
Raporlara göre, tesettür zorunluluğuna karşı eylemler gerçekleştirdikleri için Karçak Varamin cezaevinde tutuklu bulunan Yasmin Aryani, Münire Arabşahi ve Müjgan Keşavarz, Tahran Devrim Mahkemesi tarafından toplam 55 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Bu kişilere yönelik suçlamalar arasında “yolsuzluk ve fuhşu teşvik etmek, zemin hazırlamak” vardı. Bu kişiler, tutuklanmalarından bir süre önce, Dünya Emekçi Kadınlar Gününde metroda başörtüleri olmadan kadınlara çiçek dağıttıklarını gösteren bir video yayınlamışlardı.
Tüm bu gelişmeler arasında geçtiğimiz haftalarda, Ferduz kentinde 8-11 yaşları arasındaki on sekiz kız çocuğuna cinsel tacizde bulunan Cafer Daneş adlı bir kişinin beş yıl hapis cezasına çarptırılması ve iki yıl süreyle Ferduz’dan uzaklaştırılması da bu mücadelelerin sonuçlarından biri olarak görülebilir.
İran’da kadınların tesettür dayatmasına ve baskılara karşı verdiği mücadele, molla rejimine karşı verilen demokrasi mücadelesinin önemli bir parçasına dönüşmüş durumdadır. Son yıllarda gençlerin, kadınların ve işçilerin eylemlerinin giderek yayıldığı İran’da, molla rejimi aldığı her darbeyle biraz daha zayıflamaktadır.
link: İran’dan Rose A., İranlı Kadınlar Özgürlük İstiyor!, 31 Temmuz 2022, https://en.marksist.net/node/7715
Zorunluluk Âleminden Özgürlükler Âlemine
Nijerya’dan Türkiye’ye Sermaye Sınıfının Tıyneti