Sofralarımızın vazgeçilmezi zeytin... Akıl ve zaferin, saflık ve sadeliğin sembolü... Bolluğun, bereketin ve barışın simgesi... Pek çok dinde kutsal olarak görülen, efsanelere, şiirlere konu olan kıymetli bir meyve. Zeytin ağacı mitolojide ölümsüz ağaç olarak anılıyor. On binlerce yıllık geçmişi ile insanlık tarihinin en kıymetli hazinelerinden biri sayılıyor. Antik Çağ’da yaşamış İyonyalı ozan Homeros, onun kıymetini İlyada Destanında kendi sesinden şöyle aktarıyor: “Ben herkese aidim, kimseye ait değilim, sen gelmeden önce de buradaydım, sen gittikten sonra da burada olacağım.”
İşte paha biçilmez bir kıymete sahip zeytinin gece yarısı çıkarılan bir yönetmelikle ölüm fermanı yazıldı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 1 Martta Resmî Gazete’de yayımladığı “Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile zeytinliklerin talan edilmesinin önü açıldı. Savaşın tozu dumanı her yeri sarmışken, siyasi iktidar bir kez daha “durmak yok, talana ve ranta devam” dercesine doğa katliamlarına yenilerini ekliyor. Öyle ki bahsettiğimiz yönetmeliğe ilişkin tepkiler ve tartışmalar sürerken, Resmî Gazete’de yayımlanan başka bir kararla koruma altındaki alanlarda da yapılaşmaya izin verildi. Elbette siyasi iktidarın doğal alanları, ormanları, zeytinlikleri katletme girişimleri ilk kez yaşanmıyor. AKP 20 yıllık iktidar sürecinin neredeyse her yılında, doğal alanları ranta açmak için her yolu denedi, deniyor. 2002 yılından bu yana pek çok kez Meclis gündemine getirilen benzer yasa ve yönetmelikler, iktidarın doğaya nasıl bir zihniyetle baktığını açıkça ortaya seriyor. Tek derdi parababalarının cebini doldurmak olan rejim, bu uğurda her türlü melaneti yapmaktan çekinmiyor. Üstelik gündeme getirilen yönetmelik ve yasa tasarıları hâlihazırda geçerli olan Zeytincilik Kanununa aykırı olmasına rağmen bu pervasız tutumunu sürdürüyor.
4086 sayılı Zeytincilik Kanununun 20. maddesinde zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin gelişmesine mâni olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamayacağı açıkça belirtiliyor. Aynı maddenin devamında zeytinlik sahalarının daraltılamayacağı da kayıt altına alınıyor. Oysa 1 Martta yayımlanan yönetmelikte, elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin zeytinlik alanlara denk gelmesi durumunda, zeytin sahasının taşınmasına Bakanlık tarafından izin verilebileceği belirtiliyor. Çıkartılan yönetmelik açık bir şekilde kanuna aykırı. Asıl önemlisi, bu yönetmelikle birlikte, Türkiye’de yaklaşık 890 bin hektar olan zeytinlik alanın tümü ranta açılmış oluyor. Daha önce de bazı yerlerde zeytinlikler maden şirketlerine peşkeş çekilmişti. Fakat bu defa tüm zeytinliklerin ranta açılması gündemde. Aslında siyasi iktidar yıllardır attığı her adımda, sanayicinin, maden şirketlerinin, sermaye sınıfının yanında olduğunu gösterdi. Zeytinlikleri rant uğruna yok edecek yönetmelik, bu anlamıyla mevcut iktidarın gerçekte kimin iktidarı olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Madencilik Kanunu AKP döneminde 20 defa, Orman Kanunu ise 30 defa değiştirildi. Yapılan her değişikliğin ardından sermayenin doğa talanı büyüdü. Bugün yaşanan pek çok talanın zemini de esas olarak 2004 yılında Madencilik Kanununda yapılan değişiklikle sağlandı. Bu düzenlemeyle orman, muhafaza ormanı, ağaçlandırma alanları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, sit alanları, tarım alanları ve su havzaları madenciliğe açıldı. Öyle ki tüm ülke koca bir şantiye alanına dönüştürüldü. Konuya ilişkin rakamlar da bu gerçeğe işaret ediyor. TEMA Vakfının araştırmasına göre Türkiye’de 15 şehrin yüzde 62’si madenler için ruhsatlandırılmış durumda. Sadece Kaz Dağları yöresinde ihale, arama ve işletme safhalarında toplam 1634 maden ruhsatından (yörenin yüzde 79’u) söz ediliyor. Bölgedeki ormanlık alanın yüzde 80’i, tarım alanlarının yüzde 78’i, tarihi ve kültürel varlıkların yüzde 66’sı, önemli doğa alanlarının yüzde 95’i ve milli parkların yüzde 54’ü maden ruhsat alanı (ihale ve aktif ruhsat) olarak belirlenmiş. Bir başka araştırmaya göre 2006-2018 yılları arasında madenlere açılan ormanlar yaklaşık 100 bin hektarı buluyor. AKP’nin bu 13 yıllık dönemi ile 1989-2001 yılları arası kıyaslandığında, madenlere izin verilen ormanlık alanda yüzde 207 artış olduğu belirtiliyor. Bahsi geçen yönetmelik sonucunda ise durum daha da vahim hale gelecek.
İktidarın doğaya nasıl düşman kesildiğini Cerattepe’den, Kaz Dağlarından, İkizdere’den de gayet iyi biliyoruz. Bir avuç vurguncu kapitalistin kârı uğruna derelerimizin, ormanlarımızın, vadilerimizin iş makineleriyle nasıl yok edildiğini yaşayarak gördük. Tüm bu gerçekler ve iktidarın kabarık sicili ortadayken; bir de çıkıp hiç utanmadan yönetmeliği kamu yararı için çıkardıklarını, zeytinlikleri uygun bir şekilde başka yere taşıyacaklarını, zeytinlik alanların zarar görmeyeceğini söylüyorlar. Hakikaten dini imanı para olanların ne vicdanı ne izanı ne de ar duygusu kalıyor. Ama elbette şaşırmıyoruz. Onlar için rant ve talanın adı her daim “kamu yararına hizmet” olmuştur. Fakat emekçiler onların hizmet dediklerinin gerçekte kendileri ve doğa için nasıl bir yıkım olduğunu gayet iyi biliyorlar.
Türkiye Ormancılar Derneği, yönetmeliğe ilişkin yaptığı yazılı açıklamada iktidarın bu yalanını şu ifadelerle teşhir ediyor: “Zeytinlik, olduğu ortamda zeytinliktir. O zeytinliği taşıyacağınız yer yoktur. Varsa zaten orası da zeytinlik yapılmıştır. Yönetmelik değişikliğinin bir de şartı var! Madencilik faaliyeti yürütecek kişiye, faaliyetlerin bitiminde sahayı rehabilite ederek eski haline getirmeyi taahhüt etmesini şart koşuyor. Madencilik faaliyetinin bitiminde, o alanın tekrar zeytinciliğe uygun hale gelemeyeceği çok açıktır. Bu şart, kamuoyunu kandırmak dışında hiçbir işe yaramayacak ve yaptırımı bulunmayan bir şarttır. Bugüne kadar orman alanlarında binlerce maden işletildi ve hiçbirinde, bırakın başarıya ulaşmış bir rehabilitasyon projesini, uygulamaya geçilmiş proje yok! Açık maden işletmesinden artakalmış kayalıklarda ağaç yetişir mi? Maden Yönetmeliğinde yapılan bu değişiklik, her şeyden önce halen yürürlükteki Zeytincilik Yasasına aykırıdır; toplumun çıkarlarına ters olup kamu yararına da değildir. Tam tersine akılla, bilimle ve doğayla alay etmekle eşdeğerdir.”
Toplumun yararına olmadığı besbelli olan ve bir kanun değişikliğine ihtiyaç bile duymadan yönetmeliklerle yürürlüğe sokulan bu değişikliğin yıkıcı sonuçları sadece doğanın talan edilmesinden ibaret değil. Bu yönetmelikle birlikte sadece zeytin ağaçları kesilmiş olmayacak. Aynı zamanda maden alanı olarak açılan yerlerin yarattığı kirlilik nedeniyle çevrelerindeki zeytinliklerden de mahsul alınamayacak. Çünkü zeytin, havanın kirliliğinden çok hızlı etkilenen bitkilerdendir. Havanın kirlenmesi zeytin ağaçlarının büyümesini ve yetişmesini olumsuz etkiler. Üstelik söz konusu yönetmelikte kömür madenciliği için zeytinlikler yok ediliyor. Kömür, atmosferi en çok kirleten maddelerin başında geliyor. Bu ise zeytinliklere verilecek zararın kat be kat artacağı anlamına geliyor. Ülkedeki kuraklık sorunu ve dünya genelinde tedarik zincirlerinde yaşanan tıkanmaları da hesaba kattığımızda, bugünlerde sonuçlarıyla sık sık karşılaştığımız gıda krizinin daha da derinleşeceği ortada. Sonuç olarak, milyarlarca metrekarelik tarım alanı tehlikeye girecek. Hatta yok olacak. Zeytincilikle uğraşan çiftçilerin geçim kaynakları ellerinden alınacak. Kısacası ülke genelinde emekçilerin yoksunluğu ve yoksulluğu daha da büyüyecek.
Yangından mal kaçırırcasına çıkardığı bu yönetmelikle emekçilerin hayatını daha da zorlaştıran siyasi iktidar, açık ki toplu bir karşı duruş olmadığı müddetçe saldırılarına devam edecek. Emekçiler bir tarafta ekonomik kriz ve derinleşen yoksulluk, diğer tarafta Üçüncü Dünya Savaşının son halkası olan Ukrayna savaşının yarattığı geleceğe dair belirsizlik ve kaygıyla boğuşurken, rejim ve sermaye sınıfı kol kola girip yeni talan projeleriyle doğamızı katletmeyi sürdürüyor. Elbette tüm bunlar bir taraftan onların sınıfsal meşrebine ayna tutarken, diğer taraftan örgütsüz olmanın emekçiler için nasıl bir felâket doğurduğunu gösteriyor.
link: Can Aytekin, Durmak Yok, Talana Devam!, 11 Mart 2022, https://en.marksist.net/node/7594
“Limon Ağacı”: Filistin Sorununda Çözümsüzlüğün Bir Yansıması
Fukara