Geçtiğimiz haftalarda başta İstanbul ve Ankara olmak üzere çeşitli kentlerde adeta göz gözü görmez oldu. Kısa sürede bunun buhardan ya da küçük su taneciklerinden oluşan bir sis olmadığı, smog olduğu ortaya çıktı. “Smog” aslında iki İngilizce kelimenin (smoke yani duman ve fog yani sis) birleşmesiyle türetilmiş yeni bir kelime. Kirli, dumanlı, pis havayı tarif etmek için kullanılıyor. Önce müsilaj, şimdi de smog! Doğayı yağmalayan, kirleten kapitalist sömürü düzeni, her gün hayatımıza yeni bir kavram sokuyor. Doğamız kapitalizm yüzünden can çekişiyor.
Sanayide kullanılan çözücüler, boyalar, kimyasal maddeler, yapıştırıcılar, motorlu araçlardan çıkan egzoz gazları, petrol ürünlerinin işlenmesi ve özellikle de kömürün yanması sonucu çıkan duman… Ağırlıkla sanayi işletmelerinin havaya saldığı bu ve benzeri gazlar birleşiyor ve ortaya smog çıkıyor. Biz de bu kirli havayı solumak zorunda bırakılıyoruz. Covid-19 pandemisinin oluşturduğu hastalık yüküne bir de bu durumun eklenmiş olmasının, olası ölüm ve hastalık hızını ciddi şekilde arttıracağı bilim insanları tarafından ifade ediliyor.
1930 Belçika, 1948 ABD, 1952 İngiltere örneklerini hatırlatıyor bilim insanları… Smogla karşılaşan insanlar ülkeye kimyasal saldırı yapıldığını düşünüp paniğe kapılıyorlarmış, o denli yoğun bir dumana bürünmüş kimi şehirler. Smog kaynaklı ölüm oranlarının yüksek olduğu şehirlere baktığımızda sanayinin ve üretimin yoğun yapıldığı yerler olduğunu görüyoruz. Son yıllarda Çin’de smog görülmeye başladığını da ekleyelim. Hiç tesadüf değil! Aslında smoga endüstriyel dumanlı sis veya öldüren sis de diyebiliriz. Bu asla meteorolojik bir olay değil ve son yıllarda yaygınlığı ve şiddeti giderek artıyor. Bugün tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de nüfus kentlere yığılmış durumda. Kentlerde nüfusun artmasının temel sebebi, geçim sıkıntısı, işsizlik nedeniyle kırsal nüfusun çözülmesi, insanların iş bulup çalışmak, daha iyi koşullarda yaşamak ümidiyle kentlere birikmesi, üretimin bu bölgelerde yoğunlaşmasıdır. Marmara bölgesinde otuz milyona yakın insan yaşıyor mesela, yani ülke nüfusunun üçte birinden fazlası! Ülkenin sanayi üretiminin yarısı yine bu bölgede yapılıyor. Ve doğa kâr uğruna öyle dizginsiz şekilde yağmalanıyor ki bu üretim tarzının yarattığı sonuçlar kâh müsilaj, kâh smog olarak karşımıza çıkıyor. Çevre ve doğayı korumak konusunda bilinçlenmek gerektiği, insanların bu konuya duyarlı olması gerektiği üzerine yazılıp çiziliyor. İnsanın tüm faaliyetleriyle doğayı kirlettiği ileri sürülüyor ve insanlık suçlu ilan ediliyor. Kapitalist sistem dünyaya egemen oluncaya kadar insanlığın doğaya bu şekilde zarar vermediği, doğayı yıkıma sürükleyenin kapitalizm olduğu gerçeği gizleniyor. Yani kapitalist sistem aklanmak, masum gösterilmek isteniyor. Dünyayı insanlar kirletiyor. Peki, hangi insanlar, hangi sınıfın insanları? Fabrikaları, kömür, maden ve taş ocaklarını, hidroelektrik ve termik santralleri işleten patronlardan bahseden var mı?
Daha çok kârlı oldukları için fosil yakıtları, doğa düşmanı enerji kaynaklarını kullananlar, yenilenebilir temiz enerji kaynaklarını yok sayanlar kimler? HES’lerle tüm dereleri kurutanlar, ormanları yok edip termik santralle açanlar, nükleer santral inşa edenler, zehirli gazları, kimyasalları doğaya salanlar kimler? Emekçilerin hayatını ve doğayı yıkıma uğratan sermaye sahiplerinin fıtratlarında kâr hırsı vardır. Küresel ısınmaymış, doğanın yağmalanmasıymış, havanın, suların kirlenmesiymiş, ormanların yanmasıymış… Onlar işin bu tarafıyla zerre ilgilenmezler, oyunu kuralına göre oynarlar. Onlar tatlı kârlarının peşinden koşarken medya, eğitim, hukuk sistemi onları gayet masum gösterir. Hayırsever iş insanları, istihdam sağlayan sanayiciler olarak parlatır.
Bugün işçilerin yaşadığı ekonomik veya sosyal sorunlar gibi çevre sorunu da sistemseldir. Kapitalist sistem bu sorunumuza da çözüm üretemez! Tersine sürekli yeni sorunlar çıkarır. Havamızı smoga, yaşamımızı kasvete boğar. Kapitalist sisteme karşı mücadele ederek doğayı da insanlığı da kurtaracak olan dünya işçi sınıfıdır. Bu görev işçi sınıfının yürüteceği örgütlü mücadeleyle yerine getirilebilir. İşçi ve emekçilere gün yüzü göstermeyen, savaşlar, yıkımlar, ölümler yaratan, açlık ve sefalet dayatan, insanca yaşamamıza müsaade etmeyen bu sömürü düzenini ortadan kaldırmak için gücümüzü birleştirmeliyiz. İnsanlığın ve dünyanın geleceğini işçi sınıfının yürüteceği örgütlü mücadele belirleyecektir, tarafımızı buna göre seçmeliyiz.
link: İstanbul’dan bir emekçi, Önce Müsilaj, Şimdi de Smog!, 9 Aralık 2021, https://en.marksist.net/node/7523
Belarus-Polonya Sınırı: Egemenler Tepişirken Ezilen Göçmenler
Kapitalizmin Yarattığı Plastik Atık Sorunu