21. yüzyılda, bir başka deyişle “uzay çağında” açlık halen sorun olarak karşımızda duruyor. Gelişmişliğin, teknolojik ilerlemenin muazzam boyutlara ulaştığı bugünkü dönem ile açlık olgusu birbirine tezat! Oysa üretim araçlarının gelişkinlik düzeyi tüm insanlığı besleyecek ve toplumsal ihtiyaçları karşılayabilecek bir üretimi mümkün kılıyor. Fakat kapitalist sistem, böyle bir çağda gündemimize açlığı, işsizliği, krizleri ve savaşları sokmaya devam ediyor.
Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Çatışmalar ve Gıda Güvenliği başlıklı oturumunda BM Dünya Gıda Programı Direktörü David Beasley dünyadaki açlık konusunu gündeme getirdi. Dünya genelindeki açlığın istatistiklerini ve örneklerini paylaşarak yetkilileri duyarlı olmaya çağırdı. Beasley, dünya genelinde resmi rakamlara göre “insan” kaynaklı (gerçekte kapitalist insandan kaynaklı) krizler nedeniyle, 270 milyon kişinin acil açlık kriziyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekti. Afganistan ve Yemen başta olmak üzere Suriye, Sudan ve daha pek çok ülkede gıda güvenliğinin kötüye gittiğini ifade etti. 30’dan fazla ülkede 34 milyon kişinin kıtlığın eşiğinde olduğuna işaret ederek, kıtlığın vardığı düzeyi anlatmak için Güney Sudan’da annelerin çocuklarını ölü hayvan derisi ve çamurla beslemek zorunda kaldığı örneğini verdi. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ise “İnsanları aç bırakırsanız çatışmaları beslersiniz. Çatışmalar açlık ve kıtlığa, açlık ve kıtlık ise çatışmalara neden oluyor” dedi. Bir an önce harekete geçilmezse milyonlarca kişinin daha açlık ve ölümün eşiğine sürükleneceği uyarısı yapan Guterres, “21. yüzyılda kıtlığa ve açlıktan ölümlere yer olmamalı” dedi. Ama Guterres gibi kapitalist sistemin uluslararası kurumlarının başında olanlar, nedense şikâyetçi oldukları şeylere yol açanın bizzat kapitalizm olduğunu söylemeye yanaşmıyorlar. Yine de veriler çarpıcı. Oturum sonrası yayımlanan rapora göre, Afganistan nüfusunun yarısı (23 milyon insan) kıtlıkla karşı karşıya. Raporda, ülkenin insani bir krizin eşiğine geldiği ve beş yaşın altındaki 3,2 milyon çocuğun risk altında olduğu, durumun böyle devam etmesi halinde önümüzdeki kışı çıkaramayacakları belirtiliyor. Bu gerçekten ürkütücü bir tablo…
Dünya üzerinde kaç kişi aç sorusuna bir başka BM raporu olan Dünyada Gıda Güvenliği ve Beslenmenin Durumu raporu cevap veriyor. Rapora göre, 2019 yılında açlık çeken kişi sayısı 690 milyona ulaşmış. BM’nin 2021 yılının Temmuz ayında yayınladığı bir raporda ise bu sayının 811 milyona yükseldiği açıklanıyor. Bu sayı dünya nüfusunun yaklaşık 10’da 1’i ediyor. Yani her 10 kişiden biri aç. Fakat BM raporları günlük 1,90 dolardan az geliri olanları aşırı yoksul sayıyor. Dolayısıyla 2 dolar günlük geliri olanlar bu istatistiklerde kendilerine aç olarak yer bulamıyorlar. Duruma bu gerçeklik ile baktığımızda dünyadaki her 10 kişiden 1’inin aç olduğu verisi gerçek rakamlar yanında iyimser kalıyor. Gerçekte açlık düzeyinde yaşayan insan sayısı 2 milyarı aşmaktadır.
BM Genel Sekreteri Guterres söz konusu oturumda, kıtlık ve ölümlerin engellenebilmesi için 5,5 milyar dolar yardım çağrısında bulundu. BM Dünya Gıda Programı Direktörü Beasley ise, “Ulaşamazsak ölecek olan 42 milyon insana yardım etmek için 6 milyar dolar gerekiyor” dedi. Dünyanın en zengin insanlarının servetlerinin yalnızca küçük bir kısmıyla dünyadaki açlık probleminin çözülebileceğini ekledi. Şu anki verilere göre dünyanın en zengin insanı olan Tesla CEO’su Elon Musk’ın kişisel serveti 335 milyar doları aşmış durumda. Yani BM yetkilileri sadece Musk’ın servetinin yüzde 2’sinin bağışlanmasıyla acil açlık krizinde olan 42 milyon insanın kurtulacağını söylemiş oluyorlar. Bir de pandeminin başından bu yana servetlerini yaklaşık iki katına çıkaran Amerikalı milyarderlerin 5 trilyon doları aşan servetleri üzerinden düşünelim. BM hesaplarına göre, bu servetlerin binde biriyle açlık sorunu çözülebilir.
Ancak açlık sadece zenginlerin yoksullardan çalarak biriktirdikleri servetin bir kısmını yoksullara vererek çözülecek bir sorun değil. Emperyalist açgözlülerin sebep olduğu savaşlar ve bölgesel çatışmalar yüzünden de yoksul emekçiler açlıkla baş başa kalıyor. Bu durumda olan milyonlarca emekçi, savaşın tüm yaşamı tarumar ettiği ülkelerdeki açlıkla mülteci olarak gittikleri ülkelerdeki açlık arasında bir tercih yapmak zorunda kalıyorlar. Kapitalist talan sonucu meydana gelen doğa felâketleri sonrasında evlerini ve yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalan emekçiler de açlıkla karşı karşıya kalıyor. Elon Musk ya da diğer para babaları servetlerinin yüzde 2’sini verip tüm aç insanları doyurdu diyelim. Peki, sonrasında bu açlığın nedeni olan kapitalist sömürü, gelir eşitsizliği, emperyalist savaşlar, doğa talanı ne olacak?
Milyarlarca insanın yoksul ya da aç olmasının nedeni yeterince yardım yapılmaması değil. Aksine, zenginliği bir tarafta toplayan kapitalist sistem diğer tarafta da açlığı ve yokluğu yaratıp topluyor. Yokluk ve sefalet zenginliği arttırıp yoğunlaştırıyor. Bu döngü kapitalizm devam ettikçe sürecek. O yüzden açlık ve yoksulluk zenginlerden gelecek “yardımlarla”, “himmetlerle” son bulamaz. Bu insanlık dışı tablo ancak kapitalizmin yıkılmasıyla değişebilir. Kapitalizmi yıkacak olan güç ise devrimci işçi sınıfıdır.
link: Ankara’dan bir eğitim emekçisi , Kapitalizmin Sonu Açlığın da Sonu Olacak!, 6 Kasım 2021, https://en.marksist.net/node/7500
İnsanlık Yol Ayrımında: Ekim Devrimi Yol Gösteriyor
Dünyanın Bütün Damlaları Birleşin!