HDP İzmir il binası sabah saatlerinde silahlı bir faşist tarafından basılıp ateşe verildi ve o sırada tek başına binada bulunan Deniz Poyraz silahla vurularak katledildi. HDP MYK üyesi Mahfuz Güleryüz’ün verdiği bilgiler, bu saldırıya alenen göz yumulduğunu, hatta bunun da ötesinde zemin hazırlandığını gösteriyor:
“İzmir il binasının önünde yaklaşık bir aydır adeta bir tiyatro oynanıyor. Sözüm ona çocuğu dağa götürülen biri parti binamızın önünde kendisine bir karakol kurularak nöbet tutturuldu. Emniyetle görüştüğümüzde bu durumun bizi her gün hedef gösterdiğini ifade ettik. Buradan geçen herkes 'ne oluyor' diyordu. 'HDP dağa insan mı kaçırıyor' diyordu. 'Bu hissiyatın yaratacağı şiddeti siz tahmin edebiliyor musunuz?' diye defalarca kendileri ile görüştük. Emniyete aynen bu durumu ifade ettik. Biri gelecek gözümüzün içine baka baka binamıza girecek ve binamızda cinayet işleyecek dedik. Bu dediklerimizin hepsi çıktı.”
Kürtlere yönelik saldırılarını içeride de dışarıda da had safhaya çıkaran rejim, ırkçılığı körükleyerek halkları da birbirlerine düşman etmeye çalışıyor. 12 Eylül’den sonra muktedirler ne zaman puslu bir havaya ihtiyaç duysalar, kontrgerilla aygıtları marifetiyle Kürtlere ve Alevilere dönük provokatif saldırılara giriştiler. Bugün gerek uluslararası alanda gerekse ekonominin çökmesi nedeniyle içeride sıkışan, iktidar bloku içindeki kavganın ve kirli ilişkilerin ayyuka çıkmasıyla zemin kaybeden rejimin, Kürtlere ve Alevilere yönelik provokasyonlarla ortamı daha da gerip bir korku atmosferi yaratma ve yeni saldırılarını meşrulaştırmaya çalışma niyetinde olduğu ortadadır. İktidar ortakları son dönemde ırkçı-mezhepçi dili ayyuka çıkarmıştır ve “galeyana gelme” heveslilerine HDP’yi açıkça hedef göstermektedir. Yalnızca Kürtler, Aleviler ve sosyalistler değil, CHP ve İYİP gibi düzenin sermaye partileri de hedef tahtasındadır. Rize’ye giden Akşener’e yönelik provokatif saldırının ardından Erdoğan’ın “bunlar daha iyi günler, durun bakalım daha neler olacak” minvalindeki sözleri, aslında bu tür saldırıların sorumlusunun kimler olduğunun da itirafı niteliğindeydi.
Son günlerdeki ifşaatların da açıkça gösterdiği gibi, Türkiye’de eskinin kontrgerilla unsurlarıyla iç içe geçerek kurulan bir rejim işbaşındadır. Muktedirler, uyuşturucu tacirliği, dolandırıcılılık, hırsızlık, yolsuzluk, tehdit ve şantajla mala çökme, tecavüz, cinayet fışkıran bir lâğıma boğazlarına kadar batmışlardır. “Rejimin Lâğımı Patladı” başlıklı yazımızda, içinden geçtiğimiz dönemde çeşitli türden provokasyonların gündeme gelmesinin, her türlü karanlık senaryonun devreye sokulmasının muhtemel olduğunu belirterek şöyle demiştik: “Erdoğan ve şürekâsı 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında bunun bir örneğini sergilemişlerdir. Sınıf devrimcileri bu tehlikeye özellikle dikkat çekerek, artık gözlerden saklanamayan pisliğin daha geniş işçi katmanları tarafından da anlaşılması için durumdan yararlanma göreviyle yüz yüzedirler.”
Rejim, elinin altındaki aygıtlarla muhalefeti boğmaya dönük çeşitli adımlar atmaya devam ettiği gibi, gayriresmi örgütlediği paramiliter güçlerle de provokasyonları ve sindirme operasyonlarını hayata geçiriyor. Bu ikinci tip saldırıların çoğunda, “kimseyle ilişkili olmayan” “tepkili iyi çocuklar” sahneye çıkıyorlar. Geçmişte bu tür saldırıların tetikçilerinin eğer beceriksizliklerinden dolayı yakayı ele vermişlerse, karakollarda ve savcılıklarda nasıl kahraman ilan edildiklerine, nasıl el üstünde tutulduklarına vb. yeterince şahit olunmuştu. Bu kez de durum farklı olmayacaktır.
HDP’ye dönük bu son saldırı, rejimin kirli oyunlarının yarattığı kanlı tehlikeye karşı uyanık olmak, faşist saldırılara karşı tedbirli ve dayanışma içinde olmak için bir uyarı fişeği olarak görülmelidir. Türküyle Kürdüyle, Alevisiyle Sünnisiyle Türkiyeli emekçilerin rejimin kirli oyunlarının üstesinden ancak örgütlü bir karşı duruşla gelebilecekleri açıktır.
link: Marksist Tutum, HDP’ye Yönelik Saldırının Sorumlusu Rejimdir!, 17 Haziran 2021, https://en.marksist.net/node/7379
15-16 Haziran Genel Direnişi ve Başkaldırı Ruhu
Borçlu Değil Alacaklıyız!