Milyonlarca insanın yoksul ve işsiz olduğu bir dönemde sermaye devasa boyutlarda büyümeye devam ediyor. Bir tarafta kamu bankalarından yandaş şirketlere aktarılan milyarlarca lira, devlet tarafından sermayeye sunulan teşvik programları, bir tarafta ise KYK borçları altında ezilen, depresyona ve intiharlara sürüklenen gençler… Peki, biz işçi sınıfının gençleri olarak bu olanlara nasıl bakıyoruz, neler düşünüyoruz?
Biz öğrenciler ve üniversiteden mezun olan on binlerce genç için hayati önem taşıyan KYK borçları, içinden geçtiğimiz kriz döneminde çok daha geniş bir kitle tarafından konuşuluyor. Yıllardan beri süregelen, devletin bize destek yerine köstek olduğu KYK tefeciliği devam ediyor. Hayata yeni adım atan, yıllarca hayalini kurduğu ve öğrenim gördüğü sıralarda emek harcayan biz öğrencilere sanki istihdam sağlanıyormuş gibi yüksek faizli bir borç yükünün altında buluyoruz kendimizi… Öğrenim sırasında verilen krediyle bir hafta bile geçinmek zor. Yiyecek, giyecek ve kitap masrafı gibi en temel ihtiyaçlarımızı karşılamakta bile zorlanıyoruz. Buna rağmen kredi adı altında verilen para, mezun olduğumuz zaman başımıza çalınıyor. Üniversiteden mezun olur olmaz öğrenim süresince aldığımız kredilerin geri ödemesi için yapılandırmalar uygulanıyor.
Bugün KYK kredisi almış olan yaklaşık 5,5 milyon gencin büyük bir kısmı borcunu ödeyememiş durumda. Ödenemeyen borçların üstüne binen faizlerle birlikte borç miktarı yaklaşık iki katına kadar çıktı. Mezuniyetinin ardından iş bulabilen “şanslı azınlık” ise genellikle asgari ücrete talim ettiği için yine kredi borçlarını ödeyemedi. Üstelik bu ülkenin yaklaşık 300 bin genci de borcunu ödeyemediği için devlet tarafından icraya verildi. Üniversiteden yeni mezun genç bir işçi asgari ücretle çalıştığını, öğrenim süresince aldığı toplamda 14 bin liranın şu anda 17 bin liraya çıktığını söylüyor. Bu parayı ödeyebilmesinin mümkün olmadığını ekleyerek öğrencilere burs yerine kredi verilmesinin de mantık dışı olduğunu ifade ediyor.
Tüm bunların yanında bir de şirketlerin, sermaye sahiplerinin durumuna bakalım. Kapitalist sistemin açgözlü patronlar sınıfı, pandemi döneminde bile servetine servet kattı. Son günlerde gündeme gelen Demirören Holdingin Ziraat Bankasından aldığı 750 milyon dolarlık krediyi geri ödememesi bu duruma bir örnek oluşturuyor. Birçok şirket gibi Demirören Grubu da kamu bankaları sayesinde, dolayısıyla devletin kanatları altında zenginliğine zenginlik katıyor. Demirören Holdinge herhangi bir yaptırım uygulamayan Ziraat Bankası, 750 milyon dolarlık kredi konusundaki soruları “müşteri sırrı” diyerek yanıtsız bırakıyor. Herhangi bir açıklamada bulunmayan bu kamu bankası öte yandan kredi verdiği çiftçilerin borç takibini büyük bir titizlikle sürdürüyor! Ekipmanlar ve tarlalar haczediliyor, borçlar yüksek faizlerle yeniden yapılandırılıyor.
Demirören Holding sermaye çarkının sadece küçük bir aktörüdür. Bunun gibi birçok şirket, bankalar ve devlet tarafından desteklendi. İşçileri eskisinden daha da kötü koşullarda çalıştıran, ücretlerini ödemeyen, haklarını gasp eden şirketler hâlâ daha insan hayatına dokunmaktan bahsediyorlar. Sermayenin artan servetine ilişkin rakamlar telaffuz edemeyeceğimiz boyutlarda. Örneğin İstanbul Borsasında işlem gören 310 şirket, yılın ilk üç ayında kârını yüzde 184 arttırdı. Bu şirketlerin toplam kârı 40 milyar 420 milyon liraya ulaştı. Sermaye böylesine artarken, emekçi sınıf cephesinde artan tek şey borçlar! Nitekim emekçilerin kredi ve kredi kartı borçları son bir yılda yüzde 37 artmış durumda. Yani sadece bizim değil, ailelerimizin de borç yükü katlanarak artmış durumda!
Sermaye sahipleri kârlarını artırmaya devam ederken biz öğrenciler ve genç işçiler borçlarla, işsizlikle, gelecek kaygısıyla boğuşuyoruz. DİSK-AR’ın bir raporuna göre genç işsizlerin oranı yüzde 43,5! Bu da her iki gençten birinin işsiz olduğu anlamına geliyor. İşsiz sayısı ise 10 milyonu aşmış durumda. Neredeyse Yunanistan’ın nüfusu kadar!
İşçi sınıfının gençleri olarak umutsuzluğa kapılmamak, bu koşullar altında tek seçeneğimizin örgütlü mücadelemizi güçlendirmek olduğunu unutmamak büyük önem taşıyor. Bizler borçlu değiliz, patronlar sınıfından alacaklıyız. Ve bugün için haklı talebimiz de şirketlerin değil öğrencilerin borçlarının silinmesidir. Bizler, işsizlik ve geçim derdiyle yaşamayı kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz. Hayata borç içinde atıldığı için intihara sürüklenen arkadaşlarımız için, geçimini sağlamak umuduyla hayallerinden vazgeçmek zorunda kalan arkadaşlarımız için, bizden çalınanların hesabını sormak için sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Bizler işçi sınıfının çocukları olarak geleceğe hep umutla bakacak, hakkımız olanı almak için sınıf mücadelesinden vazgeçmeyeceğiz.
link: Pîrî Reis Üniversitesinden denizcilik öğrencileri, Borçlu Değil Alacaklıyız!, 19 Haziran 2021, https://en.marksist.net/node/7380
HDP’ye Yönelik Saldırının Sorumlusu Rejimdir!
Berkin Elvan Davası: Gerçek Adalet Mücadeleyle Gelecek!