“Dostlarım aşıdaki başarımızın arkasında açgözlülük ve kapitalizm var” diyor İngiltere Başbakanı Boris Johnson. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ise biraz farklı bir açıklama yapıyor. DSÖ Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus açgözlülüğün ve kapitalizmin neye sebep olduğunu şöyle özetliyor: “Dünya korkunç bir ahlâki çöküşün eşiğinde duruyor. Bu çöküşün bedeli, dünyanın en fakir ülkelerindeki insanların yaşamıyla ve rızıklarıyla ödenecek.” Ghebreyesus aşı üreticisi açgözlü kapitalistlerin kârın en yüksek olacağı zengin ülkelerle anlaşma yapmaya çalıştığını itiraf etmekten geri durmuyor.
Aşı Savaşları başlıklı yazısında Suphi Koray tam da “aşıdaki başarıya” dair şunları söylüyordu: “Kapitalist sistemin efendileri küresel bir felâketten bahsediyorlar ama bu «küresel felâket» karşısında ortak bir çalışma yürütmek yerine çoğunlukla her ülke kendi olanaklarıyla aşı üretmeye çalışıyor. Ya da geliştirilecek aşıdan öncelikli olarak faydalanabilmek için anlaşmalar imzalama yoluna gidiliyor. Trump, aşının önce ABD tarafından kullanılması için Moderna, Johnson&Johnson, Sanofi ve GlaxoSmithKline gibi firmalarla anlaşmalar yaptığını açıkladı. Kanada, Fransa vb. ülkeler de benzer şekilde milyarlarca dolarlık anlaşmalar imzaladılar.” (Aşı Savaşları, Eylül 2020, marksist.com)
Son günlerde patentle ilgili tartışmalar yürüyor. DSÖ çatısı altında TRIPS Anlaşmasının devreye sokulması üzerinde duruluyor. Daha önce HIV virüsünün yol açtığı AIDS hastalığında da benzer bir patent krizi yaşanmıştı. Bunun sonrasında 1995 yılında kısaltması TRIPS olan anlaşma ile halk sağlığı krizi yaşanması durumunda devletlere patentleri aşabilme hakkı tanınmıştı. Yeni tipte koronavirüsün İkinci Dünya Savaşından bu yana insanlığın karşı karşıya geldiği en zorlu kriz olduğunu söyleyen egemenler, en temel önlemleri bile almıyorlar. Patenti kaldırmaya yanaşmıyorlar. Onlar için önemli olanın insanların sağlığına kavuşması olmadığını biliyoruz. Suphi Koray aynı yazısında şöyle devam ediyor: “Eğer insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük felâket söz konusuysa, bu felâkete son verecek olan aşı için neden bütün insanlık birlikte çalışma yürütmüyor? Emperyalist güçler ve tekeller ellerindeki bilimsel bilgi ve verileri neden gizliyor? Önemli olan bir an önce salgını sonlandıracak aşıyı bulmak değil midir? Bunlar belki son derece naif sorular ama kitlelerin sağlık sorunlarına gelesiye kadar kapitalistler için çok başka önceliklerin olduğunu ortaya koyması bakımından sorulması gereken sorular.”
Dünya Ekonomik Forumu toplantısı dolayısıyla sanal ortamda bir araya gelen egemenler, dünyamızın büyük bir kriz içerisinde olduğunu, hep birlikte mücadele etmemiz gerektiğini söylüyorlar. Kapitalizmin bu haliyle sürdürülebilir olmadığını itiraf ediyorlar. “Great Reset” ya da “paydaş kapitalizmi” gibi yollarla sorunu çözeceklerini iddia ediyorlar. Fakat bu süreçte bizlerin fedakârlıkta bulunması gerektiğini söylüyorlar. “Bu sorun hepimizi ilgilendiriyor” diyenler diğer taraftan halk sağlığını korumak bakımından hiçbir katkısı olmayan askeri harcamalara yatırım yapmaya devam ediyorlar. “Hep birlikte mücadele ederek virüse karşı savaşmalıyız” diyenlerin bu savaştan ne kast ettikleri anlaşılıyor. Stockholm Barış Araştırmaları Merkezi (SIPRI) tarafından yayınlanan rapora göre 2020 yılı için dünya genelinde silahlanmaya ayrılan para 2 trilyon dolara yakın. Harcamada listenin başlarında ABD, Çin, Hindistan, Rusya ve İngiltere geliyor. Son günlerde mesela Hindistan’daki vaka ve ölüm sayılarını hatırladığımızda çelişkiler ve acı gerçekler daha da somutlanmaktadır. İşin daha ilginç yanı ise, pandemi döneminde askeri harcamaların azalması beklenirken aksine yüzde 2,6 oranında artış oldu. Bir an düşünelim: 2 trilyon dolar askeri harcamaya değil de aşı için ayrılmış olsaydı ne olurdu? En pahalı Covid-19 aşısı olan Moderna aşısından dünyadaki tüm insanlara en az 8 doz aşı yapılabilirdi. Fakat bugün paylaşılan verilerle dünya nüfusunun sadece yüzde 8’i bir doz aşı olabilmiş. Alın size açgözlü kapitalizmin başarısı!
İnsan yaşamı için en temel ihtiyaçlara yatırım yapılmayıp egemenler için kâr getirecek, hegemonya mücadelesinde daha da ön plana çıkmalarını sağlayacak alanlara yatırım yapılıyor. “Aşı Savaşları” yazısından devam edelim: “İlaç tekelleri kâr getirmeyen «basit hastalıklar» için ilaç üretmek yerine çok daha kârlı olan alanlara yöneliyor. Hastaların hayatları boyunca ilaç alması gereken kanser, diyabet gibi hastalıklara yatırım yapmak bu tekeller için teşvik edici. İlaç tekellerinin bu tercihi sebebiyle –ki kapitalizmde tersi mümkün değildir– her yıl milyonlarca insan önlenebilir hastalıklardan ölüyor. Mesela halen her yıl ortalama 1,5 milyon insan ishale yol açan hastalıklar yüzünden ölüyor.”
Bundan yaklaşık 120 yıl önceki ABD’yi tasvir eden Upton Sinclair, Şikago Mezbahaları kitabında “kurtarılmak için haykıran insanlığın sesiyle haykırıyorum” der. Bu satırların yazılmasının üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmişken üretim araçları alabildiğine gelişmiş ama zenginlik ve yoksulluk arasındaki uçurum da giderek büyümüştür. İnsanlık kurtarılmak için daha büyük bir güçle haykırıyor. Ezilen emekçilerin tüm baskılara karşın tekrar ayağa kalkacağını vurguluyordu Sinclair. Nitekim aradan birkaç yıl geçtikten sonra kitleler ayağa kalkarak egemenlere korku salmıştı. “Yeryüzündeki ya da göklerdeki gelmiş geçmiş ve gelecek hiçbir güç durduramaz. Bu gece başaramazsam yarın tekrar denerim; hatanın bende olduğunu bilerek; ruhumun sesi dünyada bir kez duyulsa, insanlar onun bastırılmışlıktan duyduğu acıyı bir kez konuşmaya başlasa en sağlam önyargı duvarları bile yıkılacak. En şüpheci olanlar utanç duyacak, düzenbazlık ve sahtekârlık inlerine çekilecek ve gerçek tek başına ayakta kalacak.” Ne mutlu gerçeğin ayakta kalması için mücadele edenlere!
link: Kocaeli’den MT okuru bir metal işçisi, Açgözlülük Başarı Getiriyormuş!, 18 Mayıs 2021, https://en.marksist.net/node/7361
Engels: Komünizmin Ölümsüz Savaşçısı /8
Talana Karşı Mücadele Sesleri İkizdere’den Geliyor