Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak anılan 25 Kasımda, dünyanın pek çok ülkesinde kadınlar sokağa çıktılar, çeşitli eylem ve etkinliklerle kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığı protesto ederek taleplerini dile getirdiler. Tekirdağ’dan Diyarbakır’a Türkiye’nin onlarca kentinde de benzer içerikte eylemler gerçekleştirildi.
Çeşitli kentlerde, sendikalar da dâhil olmak üzere demokratik kitle örgütlerinden ve çeşitli sol partilerden kadınların oluşturduğu Kadın Platformlarının organize ettiği eylemlerde, bu yıl kadına yönelik şiddetin ve siyasi iktidarın kadın düşmanı politikalarının yanı sıra ekonomik krizin kadınlar üzerindeki etkilerine de odaklanıldı.
Eylemlerin pek çoğundaki pankartlarda ana tema, “şiddetin, yoksulluğun, işsizliğin, savaşın karşısında birlikte güçlüyüz” içerikliydi. 25 Kasım 1960’ta Dominik’te Mirabel kardeşlerin askeri diktatörlük tarafından katledilmesinin üzerinden 58 yıl geçmesine rağmen kadınların hâlâ aynı şiddete uğradığına dikkat çeken kadınlar, mevcut baskı ve kriz ortamında, Türkiye’de kadınların maruz kaldıkları ekonomik, psikolojik, fiziksel şiddetin katlanarak arttığını vurguladılar. Sosyal hak gasplarıyla, haksız işten atmalarla, esnek, güvencesiz çalıştırılmayla, ücret eşitsizliğiyle, kadınların giderek yoksullaştırıldığının, sosyal güvenlik ağlarının dışına çıkarılarak aile kurumunun içine hapsedilmeye çalışıldığının altını çizdiler. “Şiddete, krize ve sömürüye karşı sessiz kalmayacağız” diyen kadınlar alanlarda mücadele sloganlarını haykırdılar. Gebze’de 195 gündür direnişte olan ve o gün diğer kadın emekçilerle birlikte Gebze meydanında baskıya, şiddete, sömürüye karşı sloganlarını haykıran Flormar direnişçisi kadın işçilere de Türkiye’nin pek çok kentindeki eylemlerden selamlar gönderildi.
Kadınlar, Mirabel kardeşlerin tek adam rejimine karşı direniş ruhuyla sokaklardayken, hükümet de kendi fıtratına uygun tutumlarla bu günü “kutladı”! 25 Kasım’ı kadın düşmanı politikalarını maskelemek için kullanmaya çalışan siyasi iktidar, sözde “kadın yürüyüşleri”nin yanı sıra her birinde hükümet temsilcilerinin boy gösterdiği paneller, toplantılar vb. organize etti. Bu arada polisi de bu “kutlama”ya dâhil etmeyi ihmal etmedi. Nitekim İstanbul Taksim’de düzenlenen eyleme, “kadına şiddete karşı mücadele günü”nde estirilen polis şiddeti ve kadınların buna karşı cesurca direnmesi damgasını bastı.
Kadınları 25 Kasım gibi bir günde bile gaza boğup darp etmekten çekinmeyen rejim güçleri, içe ve dışa yönelik manipülasyon çarklarını son sürat işletmekten de geri durmadılar. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün, aynı gün, “Fransız güvenlik güçlerinin göstericilere sertleşen müdahaleleri ve orantısız güç kullanmaya varan uygulamaları kaygı vericidir” yönündeki açıklamaları ve “demokrasilerde diyalogun gerekliliği”nden dem vurması tam bir ikiyüzlülük örneğiyken, İçişleri Bakanı onu da aşan bir performans sergilemiştir. Soylu, 25 Kasım vesilesiyle katıldığı bir “kadın” toplantısında, Taksim’de “kadına şiddet”i protesto eden kadınları “yasa dışı yürüyüş düzenlemek”le, “istismarcılılık”la, “terör örgütü yandaşlığı”yla vb. suçlayarak polis şiddetini meşrulaştırmaya çalışmıştır.
Doğrusu, Dominik’teki faşist diktatörlüğün kadınıyla erkeğiyle demokrasi güçleri üzerindeki gazabı da, iktidarını şiddet ve yalan sarmalıyla devam ettirme çabaları da, 58 yıldır dünyanın pek çok ülkesinde boy göstermiştir. Ne var ki egemenlerin zulmü, ne baskıya, ayrımcılığa ve sömürüye karşı direnci yok edebilmiştir, ne de zalim iktidarlar ilelebet baki kalmıştır. Bugün dünyanın dört bir yanında 25 Kasımda kadınlar sokağa dökülüp “boyun eğmeyeceğiz” diye haykırırken, diktatör Trujillo’nun öldürüldüğü günün Dominik’te bayram olarak kutlanması da, eninde sonunda muzaffer olanın kim olacağını göstermektedir.
link: Marksist Tutum, 25 Kasımda Kadınlar: “Şiddete, Krize, Sömürüye Karşı Sessiz Kalmayacağız!”, 27 Kasım 2018, https://en.marksist.net/node/6538
“Yaşasın Kelebekler”
Ben Muhammed Aden