Eminönü’nde bir adam “böyle giyinme, milleti azdırıyorsun” diye bağırarak saldırıyor kadına. Her ülkeden kadınların turistik amaçlarla gelip gezebildiği İstanbul’un bir semtinde bu saldırıyı yapan kişi kendisine tepki gösterenlere de gayet rahat ve pişkince, kadını giyimi nedeniyle suçlayan cevaplar veriyor. Bu rahatlık nereden geliyor? Eskiden özellikle İstanbul gibi kentlerde kadınlara yönelik bu saldırgan tutumlar böylesine pervasızca ve rahatlıkla, uluorta yapılamazken şimdi nasıl bu kadar aleni hale gelebiliyor? Üstelik de sayıları bu kadar hızlı nasıl artabiliyor? Dünden bugüne ne değişti, değişiyor?
Kadınlara yönelik şiddet tırmanıyor. AKP iktidarının politikaları, kadın düşmanlığını besliyor. Toplumu ve emekçileri suni ayrımlarla bölen ve düşmanlaştıran söylemler arttıkça, her yerde gerilim de tırmanıyor. Bunun sonuçlarından en ağır biçimde etkilenenler ise kadınlar oluyor. Toplumu derinden çürüten bu atmosfer her geçen gün daha da dayanılmaz hale geliyor.
Gün geçmiyor ki kadına yönelik bir saldırı haberi duymayalım. Cinayetler, dövmek, sövmek, yaralamak, saçlarından sürüklemek, tehdit etmek, şantaj yapmak diye çeşitlenerek artan bu açık fiziksel şiddetin yanı sıra gündelik hayattaki baskıların da düzeyi ve çeşidi artıyor. Giyimine kuşamına karışmak, gülmesinde kusur bulmak, aşağılamak, kaç çocuk doğuracağını dikte etmek, tecavüzcüsüyle evlendirmeye kalkışmak, nikâhını kimin kıyacağına karar vermek… Bunlar hükümetin son yıllarda en önemli meşguliyetleri arasında. Kadınlar için koşullar her geçen gün daha da kötüleşiyor. Kadınlar için çalışma ve yaşam koşulları zaten ağırken, AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana her düzeyde şiddet daha da katlanarak artmıştır. AKP iktidarının kendi siyasal çıkarları doğrultusunda toplumsal dokuyu tahrip ettiği, toplumu geriye doğru savurduğu koşullarda, kadınların üzerindeki baskılar da boyutlanıyor.
Eşinden, babasından, sevgilisinden ya da yakın akraba çevresinden şiddet gören kadınların haberlerine şimdilerde otobüste, minibüste, parkta, sokakta hiç tanımadığı erkeklerin saldırılarına uğrayan kadınların haberleri de eklendi. Kadına yönelik şiddet toplum nezdinde giderek daha görünür olmaktadır.
AKP uzun bir süredir kendi iktidarını baki kılmak için toplumu yeniden şekillendirmeye, kadını kendi ürettiği kalıpların içine sokmaya çalışıyor. AKP’nin kadın projesi erkeğine itaat eden, çok çocuk doğuran, evinden dışarı çıkmayan, gülmeyen, kapalı giyinen, çalışıyorsa yöneticisine itaat eden, verilenle yetinen, hiçbir şeyi sorgulamayan, kaderine boyun eğen, her seçim döneminde “Allah razı olsun” diyerek AKP’ye oy veren bir kadındır. Bu kalıbın dışındaki kadınlar makbul değildir. Örneğin yeni atanmış bir genç memur kadın, atandığı görev yerine çocuklarını ve eşini bırakıp gidemediği için yardım istemek üzere Bakanlığın kapısına gidiyor. Günlerce uğraşıyor. Mağduriyetini anlayacak birini bulmaya çalışıyor. Bir imza atıp kadını bu zor durumdan kurtarabilecek olan müdür her gün gelip kapının önünde onu bekleyen genç kadına sırıtarak; “Sen niye bu kadar üzgünsün? Kafana başörtüsünden başka bir şey takma” diyor ve makam odasına giriyor. Genç kadın kapının önünde parçalanmakta olan ailesini düşünerek kalakalıyor.
Bugün Türkiye’de AKP iktidarı medyayı kullanarak insanların sorgulamaksızın iktidarın istediği gibi düşünmesini sağlamaya çalışıyor. Bu temelde dini duyguları istismar ediyor. Farklı inançlara sahip işçi ve emekçileri düşmanlaştırıyor. Dil, din, inanç, cinsiyet temelinde işçi sınıfını bölüyor ve birbirlerine karşı kışkırtıyor. Bu da işyerlerine, fabrikalara, okullara, evlere, sokaklara yani hayatın her alanına yansıyor. Kadınlar bu ortamdan zarar görüyor. Aldığı ücretle ihtiyaçlarını karşılayamayan, borç yükü altında ezilen, aşırı çalışmaktan tükenen, patronlar sınıfının topyekûn saldırılarına karşı duracak örgütlülük bilincinden yoksun erkek işçiler, ilkel tepkiler vererek kadına saldırıyor. Kendisini bu çaresizliğe sürükleyen gerçek düşmanın egemen sınıf olduğunu göremiyor. Boşanmak isteyen karısının canını daha çok yakmak için kendi çocuğunu öldürecek hale gelebiliyor. Egemenlerse şiddeti besleyen politikalarını sürdürmeye devam ediyorlar.
İktidarın körüklediği nefret ve düşmanlık duygusunun yarattığı körleşme elbette sonsuza kadar sürmez, emekçi insanların gözü açılır. Tarihte çok kereler olduğu gibi işçi sınıfı bu körleşme durumundan sıyrılıp gerçekleri görür, yeter diyerek ayağa kalkar. Kadın ve erkek işçiler el ele verir, şiddet yaratan kapitalizmi alaşağı eder.
link: Tuzla’dan bir kadın işçi, Toplumsal Atmosfer Kadına Şiddeti Körüklüyor, 24 Kasım 2017, https://en.marksist.net/node/6071
O Sensin!