Sene 1831. Bizler korkunç koşullarda yaşıyoruz, eğer buna yaşamak deniyorsa. 14-18 saate varan çalışma saatleri, bakımsız rutubetli barınaklar, bizi yatağa aç sokan ücretler. İşsiz kaldığımızda dilenirdik ya da açlıktan ölmeyi beklerdik. Zamanı geldi, artık yeter diyoruz. Arada bir eylemler yapıyoruz. Daha önce kurduğumuz atölye şefleri örgütü aracılığıyla ücret baremi talebini yükseltiyoruz. Lyon belediye başkanı artık bizden bıkmış. Burjuvalarla bir toplantı ayarlamış. 22 kişi bizden, 22 de burjuva temsilcilerden oluşan bir toplantı yapıldı. Toplantı sonrasında bir ücret baremi konuldu.
Bir aydan fazladır bu şekilde çalışıyorduk. Fakat yaşamımızda aynı sorunlar devam ediyordu. Burjuvazi sözünü tutmadı. Bizler de işi durdurup grev yapacağımızı duyurduk. Burjuvazi ise karşı atağa geçti, lokavt ilan edip birçok işyerini kapattı. Ne yapacağımızı bilemiyorduk. 21 Kasım sabahı işçiler olarak yürüyüşe başladık. Yolumuz askerler tarafından kesildi. İşte o zaman anladık ki bize saldıracaklar. Barikatlar kurduk, Lyon’un mahallelerine. Bizler ilk kez bir sınıf olarak, işçi sınıfı olarak patronlarla gerçek bir savaşın içine girmiştik. Bunu on binlerce dokuma işçisi yüreğinde hissediyordu. Barikatlar ardında yetersiz silahlarla çetin bir savaş verdik. Aç kaldık, uykusuz kaldık. Ama son kişi kalıncaya kadar mücadele etmekte kararlıydık. Burjuvazi Aralık ayı başında 20 bin kişilik ordusuyla Lyon’a girdi. Yüzlerce kardeşimizi toprağa verdik. Ve o zaman anladık örgütsüzlüğümüzden yenildiğimizi, sınıflar arasındaki kavgada. Peki, bu son kavga mıydı? Tabii ki hayır… 1834’te bir kez daha ayaklandık; yine ezildik, ama yılmadık.
Bizler genç işçi sınıfının ilk neferlerindendik ve deneyimsizdik. Bizi yönlendirecek, yol gösterecek bir önderliğimiz yoktu. Zaten daha önce yaptığımız savaşlarda, burjuvazinin bayrağının arkasından yürümüştük. Önümüzü görecek deneyimlerimiz, yol gösterecek örgütümüz, sendika deneyimimiz dahi yoktu. Bu kavgada her şeyi sınıf içgüdümüzle yaptık. Ve tüm inancımızla “savaşarak yaşamak ya da çalışarak ölmek” diyorduk.
Ama sizler, şanslısınız. Sizlere bırakılmış koca bir tarihsel deneyim ve bilinç var. Bu bilinç kuşaktan kuşağa aktarıldı. 1848 devrimlerinden, Paris Komününden, 1917 Ekim Devriminden dersler var. Bizler kurtuluşun yolunun nerden ve nasıl geçtiğini bilmiyorduk. Bir sınıf olduğumuzun yeni yeni farkına varıyorduk. Hâlbuki siz çok şanslısınız. Sınıflar arasındaki savaşta son nefesini veren her işçinin ve sınıf önderlerimizin yaşam deneyimleriyle kitaplar dolusu bilgi önünüze serilmiştir. Bunun içinde bizim deneyimimiz de var. Bizleri ve deneyimlerimizi anlatın şimdiki genç kardeşlerimize; eğitin kendinizi, öğrenin. Bizlerin hatalarından dersler çıkarıp, doğrularımızın yanına bir yenisini ekleyin. Örgütlenin, bunca yaşanan deneyimden sonra ancak sizler gerçek bir örgütlülükle patronlar sınıfının hakkından gelebilirsiniz!
link: Sefaköy’den bir sağlık işçisi, Lyon’dan Gençlere Sesleniyoruz!, 29 Ekim 2017, https://en.marksist.net/node/5993
Örgütlenmek Görmek Demektir
Totaliter Rejimin Sıbyan Okulları