HDP eski milletvekili Aysel Tuğluk’un vefat eden annesinin cenazesinde yaşanan ırkçı saldırı Türkiye’de kutuplaşmanın geldiği boyutu gösteriyor. İktidarın son iki yıldır her vesileyi, her aracı kullanarak sürdürdüğü kutuplaştırma politikasının böyle bir saldırıyı doğurması şaşırtmıyor insanı. Ama yine de vicdanların bu denli buz kestiğini görmek dehşete düşürüyor. 100 kişilik gözü dönmüş ırkçı bir kalabalığın saldırısına uğradı cenaze ve cenaze sahipleri. Gözü dönmüş güruh “Burada şehit mezarları var, teröristleri gömdürmeyiz. Buraya Kürdü, Aleviyi, Ermeniyi gömdürtmeyiz! Gömerseniz de çıkartır parçalarız!” diyerek sloganlar attılar, küfürler ettiler, saldırmaya kalktılar. Polis ise sadece araya girmekle yetindi, birkaç saat mahsur kalan kalabalık linç tehlikesi yaşadı. Cenazeyi gömüldüğü yerden çıkarmak zorunda kalan yakınları mezarın saldırıya uğrama riski yüzünden cenazeyi Dersim’e götürdüler. Annesinin ölümünün acısını yaşayan Aysel Tuğluk ise ikiye katlanan acısını “Beni ikinci kez yaktılar!” diyerek dile getirdi.
Söz konusu olan bir cenaze ise bütün dinlerde, bütün toplumlarda aynı hassasiyet vardır. Cenazeye saygı duyulur, cenaze sahibine baş sağlığı ve metanet dilenir. İnsanların ölen yakınlarına karşı son görevlerini yerine getirmelerine izin verilir, hatta yardımcı olunur. Savaşlarda bile bu böyledir. Cephelerde savaşan tarafların ölülerini gömmeleri ve yaralılarını almaları için geçici ateşkesler yapılır. Biraz da insan kalmanın ölçütüdür düşmanın bile olsa ölüsüne saygı duymak. Peki, Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesinde yaşanan neydi? Nasıl bir akıl tutulmasının, nasıl bir gözü dönmüşlüğün ifadesiydi? Bu ırkçı saldırı önceden organize edilmiş olsun ya da olmasın iktidarın ektiği nefret tohumlarının gün yüzüne çıkmasıdır.
Cumhurbaşkanı’ndan Diyanet İşleri Başkanı’na kadar pek çok yetkili ağızdan, bilumum iktidar kalemşorlarından “kabul edilemez” açıklamaları geliyor. Ve insan bunların ikiyüzlülüğünü görünce dehşet duygusu yerini sınırsız bir öfkeye bırakıyor. Sanki bu gelinen noktanın sorumluları kendileri değilmiş gibi konuşuyorlar. Oysa biz sizden bu güruhun yaptıklarına benzer şeyleri çok gördük. Saltanatınız sürsün diye konuşmalarınızla, hedef göstermelerinizle nefret tohumları saçtınız, kalemşorlarınız bu tohumlar büyüsün diye yazıp çizdi, kolluk güçleriniz ise uyguladı. “Afedersin Ermeni” dediniz, meydanlarda Alevileri yuhalattınız. Komşuyu komşuya düşman ettiniz. Barış akademisyenlerini kan banyosunda yıkamaktan söz eden mafya liderlerine karşı tek kelime etmediniz. Hacı Birlik’in yerlerde sürüklenen ölüsü halen gözlerimizin önünde. Küçücük cansız bedeni günlerce dondurucuda saklanan 10 yaşındaki Cemile’yi, cenazesi 7 gün boyunca sokakta kalan 55 yaşındaki Taybet İnan’ı unutmadık. Kaybedilen yakınlarının bir kemiğine dahi olsa ulaşmak için yıllardır didinen Cumartesi Anneleri halen bu mücadeleyi veriyorlar. Çocuklarının, eşlerinin, babalarının hiç olmazsa bir mezarı olsun istiyorlar.
Şimdi de kalkmış “Müslümanlığa yakışmaz” beyanatları veriyorsunuz. Bir kere önce insanlığa yakışmaz efendiler! Ama sizin için ne önemi var? Bütün bu açıklamalarınız ikiyüzlülükten başka bir şey değil. Çünkü bunu zaten siz istediniz. Ateşi siz büyüttünüz. İktidar hırsıyla o kadar dönmüş ki gözünüz çok önemli bir şeyi unuttunuz. Ateşle oynayan sonunda kendini de yakar!
link: Sancaktepe’den bir kadın işçi, Ateşle Oynayan Sonunda Kendini Yakar!, 16 Eylül 2017, https://en.marksist.net/node/5894
Kürt Anasını Görmesinden, Kürt Anasını Defnetmesine...
Faşizmin Panzehiri Devrimci Dirençtir