Yaşatılanların ötesi yok dedikçe daha da ötesine şahit olduk. Taybet Ana’yı görmüştü bu gözler. Silopi’de Taybet Ana tam 7 gün boyunca cansız bedeniyle sokak ortasında boylu boyunca uzanmıştı. Bir ananın cansız bedeninin alınması engellenmişti muktedirler tarafından. Öyle bir acıydı ki; oğlunun dileği annesinin vurulduğu an ölmüş olmasıydı! Böylece çok acı çekmemiş olabileceği umuduyla teselli bulurdu belki. Nihayetinde Taybet Ana öldürüldükten 23 gün sonra toprağa verilebildi.
Bu defa bu gözler Hatun Ana’yı gördü. Bir seneye yakındır zindanda tutulan Aysel Tuğluk, Hatun Anasını kaybetti. Annesinin cenazesine katılmak üzere özel izinle jandarma eşliğinde dışarı çıkan Tuğluk, annesi için yapılacak olan son göreve katılacaktı. Acı gününde dostlarla birlikte annesinin vasiyetini yerine getirecekti. Evinin penceresinden görülebilen mezarlığa, Ankara İncek’teki mezarlığa gömülmesini vasiyet etmişti Hatun Ana. Ömrünün son yıllarını burada geçirmişti, bu pencereden dışarıyı, dışarıdaki insanları, bir gün ölürse defnedilebileceği mezarlığı seyrediyordu…
Hatun Ana, vasiyet ettiği üzere mezarlığa defnedilmeye çalışılıyordu. Bu esnada sayıları 20-25 olan ve kısa sürede 100 kişiye ulaşan ırkçı bir güruh cenazeye katılanlara saldırdı. Güruh kepçe bile getirdi. Kararlılardı! Defnedileni çıkartacaklardı. Oraya defnedilemezdi Hatun Ana, çünkü orası şehit ve vatanseverlerin mezarlığıydı! Öyle ya Hatun Ana hem Kürttü hem de Alevi. 78 yaşında bir Kürt anasının defnedilmesi engellendiği için “şehitler ölmeyecek, vatan bölünmeyecek”ti güruha göre. “Burası Kürt mezarlığı değil”, “Burası Alevi mezarlığı değil”, “Burası Ermeni toprağı değil” diye bağırıyorlardı mezara bile tahammül edemeyen “birleştiriciler”. Linç girişiminde bulunanları seyreden polisler ise, “mezarlığın etrafı açıktı, kapatamazdık” diyorlar. Sonra o çok sevdikleri ve tekrar etmekten usanmadıkları, “bizler din kardeşiyiz, Müslümanız” sözlerini hatırlıyor insan. Bir tarafta Hz. Muhammed’in “ölen herhangi bir insanın cenazesi geçerken ayağa kalkmak ve ona saygı göstermek gerekir” sözleri, diğer tarafta “Ya Allah Bismillah Allah-u Ekber” diye bağırarak toprağın altında yatana saldıran güruh... İşte din kardeşliğinden, Müslümanlıktan anladıkları bu!
Kürt anasını görmesinden Kürt anasını defnetmesine… Annesini kaybeden Tuğluk’un acısı, defnedildiği yerden çıkarılmak zorunda kalınan annesinin cansız bedeninin memleketi Dersim’e götürülmesi artık sürecin bambaşka bir boyuta ulaştığını gösteriyor. Kuşkusuz bu yaşananlar kolay unutulamayacak bir trajedi.
Umudun ve kardeşliğin düşmanları olan ırkçı, faşist güruh fütursuzca saldırıyor. Fakat sözümüz olsun; Hatun Ana, Taybet Ana, Berfo Ana ve daha niceleri… Elbet soracağız tüm yaşatılanların bir bir hesabını. Bitecek bir gün bu acılar, çökecek saraylar ve saltanatlar…
link: Tuzla’dan bir işçi, Kürt Anasını Görmesinden, Kürt Anasını Defnetmesine..., 15 Eylül 2017, https://en.marksist.net/node/5892
Kartal’da Laik, Demokratik, Bilimsel, Parasız ve Anadilde Eğitim Mitingi
Ateşle Oynayan Sonunda Kendini Yakar!