İnsan var olduğundan beri hep daha fazla ışığa özlem duymuştur. Çünkü gece, gündüze benzemez. Karanlık sessizce sokulurken yaşamın en derinine, ulaştığı her yere bilinmezliği, belirsizliği de taşır. Karanlıkta korkular büyütür insan. Ne yapacağını bilemez, sonunun nereye varacağını kestiremez. Böylesi zamanlarda korku, insana en kötü öğüdü verendir. Çünkü yüreğini korku kaplayan insan endişelenir, kaygı duyar, bir şey yapmaya cesaret edemez. Ne yazık ki içinden geçtiğimiz şu günlere karamsarlık ve korku hâkim. Ve böylesi bir dönemde yüreklerden korkuyu söküp atmak, karanlığı yırtıp aydınlığa ulaşmak için sınıfın örgütlü gücüne güvenmek, direnci ve umudu yüreğinin çelikten kafesinde korumak hayati bir önem taşıyor.
Bugün yaşanan sorunların kaynağında, gittikçe derinleşen kapitalist kriz ve dünyanın dört bir yanını cehenneme çeviren emperyalist savaş yer alıyor. Pek çok ülkede gerici, baskıcı, otoriter rejimler yönetime geliyor. Demokratik haklar ortadan kaldırılıyor. Polis devleti uygulamaları artıyor. Halklar milliyetçilik, ırkçılık, göçmen ve yabancı düşmanlığı ile birbirine düşürülüyor. Açık ki, bu koşullar altında kapitalist düzen insanlığa hiçbir gelecek vaat edemez. Yaşadığımız topraklarda 11 milyondan fazla insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Toplumun neredeyse %70’i borçlanarak hayatını sürdürmeye çabalıyor. İşsizlik, yoksulluk, kredi borçları, ağır çalışma koşulları, düşen ücretler ve hayat pahalılığı işçi ve emekçilerin hayatını çekilmez kılıyor. Hayatın her alanına sirayet eden bu çıkışsızlıktan kurtulmak, işçi sınıfının örgütsüzlüğü koşullarında mümkün değildir. Örgütsüz işçiler kendi güçlerine güvenmezler, patronlardan medet umar hale gelirler, burjuva siyasetçilerinin gücüne sığınırlar.
Oysa işçi sınıfı kendine güvendiğinde, örgütlendiğinde tüm zorlukların üstesinden gelebilecek güce sahiptir. Gün doğumundan gecenin kör karanlığına dek fabrikalarda, tarlalarda çalışan, demire bakıra şekil veren, gökdelenleri inşa eden işçi sınıfıdır. Yaşamı var eden nasırlı eller, tüm zenginliği üretmesine karşın yoksulluk içinde bir hayat sürmektedir. Bugün her türlü cefayı çeken, acılara ve yokluklara itilen, korkutulup sindirilen işçi sınıfı, elbet bu acıdan ve sömürüden kurtulmak için zalimlerden hesap soracak. Tarih boyunca ezenlere karşı mücadele eden işçi sınıfı, yenilse de, büyük bedeller ödese de her zaman ayağa dikildi, zalimlerden hesap sordu. İşçi sınıfının mücadele tarihi irdelendiğinde görülecektir ki, mücadele hiçbir zaman tek düze bir çizgide seyretmemiştir. Deneyimlerden görüyoruz ki; yengiler, gericiliğin ardından yükseliş, karanlığın ardından aydınlık tarih sahnesinde yerini almıştır.
Gecenin en karanlık anı şafak sökmeden az önceki andır. Böylesine zorlu koşullarda mücadeleyi sürdürme azmine sahip olmak, bugünün karanlığına aldanmamak, umudu ve direnci diri tutmak, gelecek güzel günlerin inancından ve örgütlenmekten vazgeçmemek çok daha büyük bir önem taşıyor. Anın karamsarlığına kapılmaksızın mücadeleyi ilerletebilmek için, dövüşmeyi göze almak gerek. Ayağa dikilip zalimlerden hesap sorabilmek için kendi gücüne, sınıfına güvenmek gerek. Sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir dünya kurmak için gözleri hedeften ayırmaksızın, tereddüde, telaşa kapılmaksızın ileriye atılmak gerek. Örgütlü işçi sınıfı ileriye atıldığında karanlıklar yırtılacak ve gecenin karanlığından başka bir karanlık kalmayacaktır. Ama bu karanlık da artık ürkütücü olmayacak!
“Göze alan varsa yıkıp yeniden yaratmayı
Göze alan varsa doğacak güne dirençle, umutla sahip çıkmayı
Göze alan varsa dövüşmeyi
Göze alan varsa umudunu yüreğinin çelikten kafesinde korumayı
Tarihten ışığı söküp gerçeği aramayı göze alan varsa
Gecenin karanlığından başka karanlık kalmayacaktır bir gün.”
link: Gebze’den bir kadın işçi, Gecenin Karanlığından Başka Karanlık Kalmayacak!, 25 Ocak 2017, https://en.marksist.net/node/5471
Ocak’ın Kardelenlerine
Trump’la İcraatın İçinden