Ölümün ağzı derler maden ocaklarına. Yarım çember biçiminde olan maden ocağı girişi yerin yedi kat derinliklerine açılır. Karanlıktır, nemlidir, ürkütücüdür maden ocağı. Madenci, ailesinden helâllik alır da girer ocağa. Ölümle burun buruna çalışan, yeryüzü sıcağa doysun diye kazma sallayan madenciler için yürekli ve bilekli denmesi boşuna değildir. Fakat ölümün kara yüzü ne yürek bilir, ne bilek… Alınmayan güvenlik önlemleriyle, insana uygun olmayan çalışma ortamıyla isimsiz mezarlar olur madenler madenciye…
Bundan iki yıl önce, Manisa’nın Soma ilçesindeki bir kömür ocağında, Türkiye tarihinin en büyük işçi katliamı yaşandı. O kara günde, patronlar sınıfının aç gözlülüğü, 301 madenci fenerini daha söndürdü. Karaelmas diyarı Soma, işçiye mezar olmuştu. Göğü yırtan çığlıklar yükseldi, yitip giden 301 madencinin ardından. Dile kolay 301 can. Rakamların soğuk yüzü önemli bir gerçeği saklar. Bir çırpıda çıkıverir ağızdan 301 sayısı. Bu yönüyle rakamlar aldatıcıdır. Umutları, hayalleri, düşleri olan 301 eş, baba, evlat, kardeş yitip gitti Soma’da. 301 yaşam hikâyesi sonlandı.
Yapılan araştırmalar facianın göz göre göre geldiğini ortaya koyuyordu: Havalandırma sisteminin yetersizliği ve izleme sensörünün bulunmaması nedeniyle metan ve diğer zararlı gazların birikmesi; çıkış bacası olması gereken alandan rezerv kaybı olmaması için kömür çıkarılması; işçilere dağıtılan güvenlik ekipmanlarının yetersiz ve kullanışsız oluşu ve daha nicesi. Katliamdan yaralı kurtulan bir maden işçisi, savcılıktaki ifadesinde, gaz maskelerinin kullanılamaz halde olduğunu fark ettiğinde burnunu kapatıp ağzına bir demir parçası alarak yani demirin içindeki oksijeni emerek yaşama tutunmaya çalıştığını anlatıyordu. İşçinin anlattıkları, o gün orada nasıl bir can pazarı yaşandığını gözler önüne seriyor.
Yaşanan bu can pazarının ardından AKP hükümeti ve Erdoğan katliamın üzerini örtmeye, sorumluları aklamaya çalıştı. Somalı ailelerin acılarını hafifletecek tek bir adım bile atılmadı. Aksine acılı ve tepkili aileler yerlerde tekmelendi, tokatlandı. Soma katliamının ardından işçi yakınlarının açtığı davada ise 45 sanıktan sadece 8’i tutuklandı. Soruşturma aşamasında tutuklanan 8 kişiden 2’si ise geçen yılın sonundaki duruşmada tahliye edildi. Böylece dünyanın en yüksek ölümle sonuçlanan işçi katliamlarından biri olan Soma katliamı için devletin tutuklamaya değer gördüğü kişi sayısı 6’ya düştü. Üstelik yargılananlar gerçek sorumlular bile değil! Denetim görevini yerine getirmeyen iş müfettişinden bakanına hiçbir kamu görevlisi “soruşturma izni” verilmediği için yargılanmadı.
Meydana gelen katliamdan tam 14 gün önce, yani 29 Nisanda Soma’daki maden ocaklarının araştırılması için Meclis’e verilen bir önergeyi AKP reddetmiştir. Katliamın gerçekleştiği Soma Holding’e ait Eynez maden ocağının en güvenli ocaklardan biri olduğunu söyleyebilen eski Enerji Bakanı Taner Yıldız’dır. Tayyip Erdoğan ise yaşamını kaybeden madenciler için “bu işin doğasında var, kaderdir” diyerek iş cinayetlerini meşrulaştırmaya çalışmıştır.
Tüm bunlar bu katliamın açgözlü patronlar sınıfı ve AKP hükümetinin suç ortaklığıyla gerçekleştiğini kanıtlıyor. Üstelik sermaye düzeni kana doymuyor. Soma katliamının ardından 2015’te 1730 işçi, 2016’nın ilk 4 ayında ise 586 işçi hayatını kaybetti. İşçi sınıfı örgütlü sesini yükseltmedikçe bu sayının artmaya devam edeceği ortadadır. Üstelik AKP’nin termik santrallerin sayısını arttırma politikası yüzünden yeni Somalar kapıdadır.
Yerin yedi kat altında çalışanların kaderi, yeryüzündeki sınıf kardeşleriyle ortaktır. Soma madeninin karanlığında oğlunu yitirmiş bir ana, sorumlular için “dünyanın gazabı üzerlerine olsun!” çığlığını yükseltmişti. Bu çığlık, ancak işçi sınıfı örgütlü gücüyle işçi katillerinin, sömürücü egemenlerin üzerine gazabını kusarsa yerini bulacaktır. Soma katliamını unutmamanın, unutturmamanın ve yeni Somaların yaşanmamasının yolu örgütlü mücadeleden geçiyor.
link: Marksist Tutum, Soma Katliamı: Unutmamak, Unutturmamak için Örgütlü Mücadeleye!, 13 Mayıs 2016, https://en.marksist.net/node/5101
Brezilya’da Neler Oluyor?
Roket Atılır mı, Düşer mi?