ABD’de 18 yaşındaki Michael Brown’ı katleden polise yönelik olarak 25 Kasımda mahkemenin “yargılanmasına gerek yoktur” kararını açıklamasından sonra protesto eylemleri yeniden başladı. Ağustos ayında “adalet yoksa barış da yok” sloganı eylemlere damgasını vurmuştu. Fakat aranan adalet yerine gelmedi. 12 jüri üyesinden 9’unun beyaz olduğu Büyük Jüri’de katilin yargılanması için gerekli 9 oya “ulaşılamadığı için” katil polisin yargılanma kararı bile alınmadı. Adalet yerini bulana kadar protestolarına devam edeceklerini söyleyen eylemciler, ABD’nin 37 eyaletinde 170’ten fazla kentte çeşitli eylemler düzenlediler. Protestolarda eylemciler “satılmış jüri”, “bizi susturamazsınız”, “katil polis tutuklansın”, “ellerim havada, ateş etme” sloganlarıyla yargı sistemine ve kolluk güçlerine olan tepkilerini dile getirdiler. Eylemler ABD ile sınırlı kalmadı. Jüri kararının alındığı 25 Kasımdan bu yana, dünyanın birçok yerinde, yapılan haksızlığa karşı binlerce insanın katıldığı eylemler gerçekleştiriliyor.
Protesto eylemleri jüri kararından sonra başladı ama deneyimli ABD devleti önceden hazırlıklarını yapmış, olağanüstü hal ilan etmiş, ulusal muhafız güçlerini bölgede konuşlandırmıştı. Eylemler başladıktan sonra ise, Türkiye’de görmeye alışık olduğumuz eylemleri bastırma yöntemleri “özgürlükler ülkesi” Amerika’da da sergilendi. Ellerinde dövizler, dillerinde sloganlarıyla sokaklarda hak arayan insanlara polis acımasızca saldırdı. Özel kameralarla donanmış SWAT (özel silahlar ve taktikler birlikleri) birlikleri, yüksek ateşleme gücüne sahip silahlarıyla, göz yaşartıcı gazları, plastik mermileri, ses ve ışık mermileriyle adeta bir savaş provasında gibiydiler.
Michael Brown’ı katleden polisin yargılanmaması kararının üzerinden iki hafta bile geçmeden, geçtiğimiz Temmuz ayında Eric Garner adlı siyahı katleden polis hakkında da benzer bir karar alınması ise siyahları ve ırkçılık karşıtlarını iyice çileden çıkarmış durumda. Bu kararı takiben son iki günde gerçekleşen protestolarda öfke doruğa tırmandı. Eylemler genellikle kamu binalarına dönük ve adalet talepleriyle yapılıyor. Protesto eylemlerinde haksızlıklara karşı tepkilerini koyan beyazlar da siyahlarla aynı saflarda aynı sloganları haykırıyorlar. Polis ise yine yüzlerce insanı gözaltına aldı, ulusal muhafız devreye sokuldu ve Obama’nın polis devleti uygulamaları tüm dünyanın diline düştü.
Sermaye sınıfı milyarlarca işçi ve emekçinin alınterinden elde ettiği kârı daha fazla nasıl arttıracağının, kitleleri nasıl sömüreceğinin, sindireceğinin, susturacağının, nasıl bölüp parçalayıp yöneteceğinin hesabını yapıyor. Kitleleri bölüp parçalamak, birbirine düşman haline getirmek burjuvazinin asla vazgeçemeyeceği reçetelerinden biridir. Irk, din, dil, mezhep, bölge ayrımları dünyanın her yerinde egemenlerin halkları, işçileri, emekçileri birbirine düşürmek için sürekli altını harladığı bir ateştir! Bu yüzden de ancak kapitalizm ortadan kaldırıldığında Amerika’da ırkçılık yok olacak, dünyanın başka yerlerinde çeşitli mezhep savaşları sona erecek, ezilenler özgürlüğüne kavuşacak! Sınıflar oldukça ırkçılık da adaletsizlik de devam edecek. Ama diğer yandan tüm bunlara karşı ezilenlerin isyanları da devam edecek. Ta ki tüm bu ayrımları biz ezilenler birleşip sona erdirene dek. Egemenler başarılarını, ezilenlere güçlü olduklarını inandırmalarına borçlu. Oysa güçlü olan, her şeyi üreten biz işçileriz! Biz olmasak, biz üretmesek, biz yaratmasak her şeyin sahibi olduğunu iddia eden egemenler neyi üretebilir? Onlar sadece insanlar arasında her türlü kötülüğü, düşmanlığı üretme yeteneğine sahipler! İnsanca her türlü değeri üretme yeteneğine sahip bizler bir araya gelebilirsek, haksızlıklar karşısındaki isyanlarımızı ortaklaştırabilirsek, kapitalist sömürücülere karşı örgütlü mücadele edebilirsek insanca yaşayabileceğimiz bir dünya kurabiliriz!
link: Tuzla’dan MT okuru bir işçi, ABD’de Siyah Öfke Burjuvaziye Korku Salıyor, 12 Aralık 2014, https://en.marksist.net/node/3822
Burjuvazinin 2015 Yılı Bütçesinden Yansıyanlar
Nereye Gidiyoruz?