Halkların Demokratik Kongresi 2. Genel Kurul toplantısı, 10-11 Kasım tarihlerinde Ankara’da yapıldı. “Halkların Demokratik Partisi ile Seçimlere” ve “Hemen Barış, Herkese İş ve Özgürlük” şiarlarıyla toplanan Genel Kurul, Kocatepe Kültür Merkezi’nde 76 ilden gelen 612 delege ve 128 konuk ile gerçekleştirildi. Konuklar arasında BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile milletvekilleri Pervin Buldan, Hasip Kaplan ve Erol Dora, KESK Genel Başkanı Lami Özgen, DİSK Eski Genel Sekreteri Tayfun Görgün, Sosyal-İş Genel Başkanı Metin Ebetürk ve çeşitli siyasi parti ve demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri vardı.
İki gün süren kongrede ilk gün HDP Eş Genel Başkanı Yavuz Önen başkanlığındaki divan seçiminin ardından HDK Genel Meclisi adına açış konuşmaları yapıldı. HDK Genel Meclisi adına ilk sözü HDK İstanbul Milletvekili Levent Tüzel aldı. Tüzel cezaevlerinde Kürt tutsakların anadilde eğitim ve Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle sürdürdükleri açlık grevlerine değindi. “Barış ve çözüm için Abdullah Öcalan ile görüşülsün. Çözümün formülü budur” diyen Tüzel, “ölümlerin önlenmesi için mücadele edeceğiz. Şimdiye kadar mücadele edenlerin yolunu izleyerek kazanabiliriz” dedi.
Meclisteki bütçe görüşmelerine de değinen Tüzel, “Bu bütçe halkı, emekçileri inletecek. Büyüme refah getirmiyor. Büyüme rakamları boş. İşçi Mehmet kendi rakamlarını veriyor. O rakamlarda büyüme yok. Kapitalizm vahşileşti. HDK olarak demokrasi ve özgürlük kadar emek mücadelesi de veriyoruz” diye konuştu.
Tüzel’in ardından sözü alan Sebahat Tuncel, HDK adına açlık grevindeki tutsakları selamladı. “Genel Kurul’a hazırlanırken zor bir süreçten geçiyorduk. Zindanlardan tabut çıkarmayacağız. Direneceğiz” diyen Tuncel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Açlık grevindekilerin iki talepleri var: İlki, bu yüzyılda anadil yasağı ayıbını silmek istiyorlar. Bu faşizmdir. Onlar faşizme karşı direniyorlar. İkinci talep ise Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasıdır. Siz beğenin ya da beğenmeyin Kürt halkı onu önderi olarak görmektedir. Türk halkı da bunu kabul etmelidir. Birlikte yaşayacaksak müzakereler başlatılmalıdır. İmralı’da sadece bir kişi tutulmuyor. Orada bir halk tutuluyor. Artık çığlığımız duyuluyor.”
HDK’nın artık bir güç, ihtiyaç ve umut olduğunu ifade eden Tuncel, önce Ankara’yı sonra Türkiye’yi değiştirmek üzere yola çıkıldığını vurguladı. Tuncel, konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Açlık grevleri için ciddi girişimlerde bulunduk ama bir sonuç çıkmadı. Ben de süresiz dönüşümsüz açlık grevine girdim.”
Ertuğrul Kürkçü de söz alarak Kürtlerin özgürlük mücadelesinin herkese ilham olduğunu vurguladı. “HDP, 2014 seçimlerinde partimizdir. Birlik olacak ve bu bayrağı en yüksekte taşıyacağız” diyen Kürkçü, HDP’nin önünde aşılması gereken sınavın Tayyip Erdoğan’ın bileğini bükmek olduğunu ifade etti.
“Kürdistan Faşizme Mezar Olacak” sloganı eşliğinde kürsüye gelen Selahattin Demirtaş, konuşmasına HDK projesinde emeği geçen herkese teşekkür ederek başladı: “Bu kongreyle çok ciddi bir eşik aşılmış oldu. Geçmiş deneyimlerin umutsuzluğuna rağmen kongreyle beraber bir eşik aşıldı. Çünkü artık ‘HDK’li olmak’ diye bir kimlik var. Emeği geçen herkese teşekkürler. Yolumuz açık olsun.”
Demirtaş konuşmaların ağırlığının açlık grevleri olduğuna dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü ölüm trajedisiyle karşı karşıyayız. Bu talepler ilk defa ifade edilmiyor. İçeridekiler tıkanmış sürece çözüm olmaya çalışıyorlar. Taleplerin haklılığı bir yana, teslim alınamayacaklarını da bir kez daha göstermişlerdir.” Hükümete “KCK ile teslim almak istedikleriniz sizi teslim aldı” diye seslenen Demirtaş, şöyle devam etti: “Tutuklananlar siyaset dışı bırakılmak istendiler ama siyasetin merkezine oturdular. Hükümetin güvenlik konsepti çöktü. Tüm uygulamalar bu konseptin bir parçasıydı ama mücadeleyle çökertildiler. AKP işte bu nedenle çılgına döndü.”
Demirtaş konuşmasına şöyle devam etti: “Taleplerin haklı olduğunu unutmadan ölümleri engellemek istiyoruz. Her şeyi yaptık. Elimizden gelen her şeyi, her eylemi yaptık. Şimdi arkadaşlarımızın canı Başbakanın programına bağlı! Bu nedenle açlık grevi yaptık. İçeride öleceklerse sorumluluklarını alıyoruz. Biri ölecekse o biz olacağız. Oylarınızla bize bu temsiliyet hakkını verdiniz. Siz direniyorsanız biz daha fazla direneceğiz. BDP’nin tavrı iyi anlaşılmalıdır. Sizin kadar kararlıyız. Bunu yeniden değerlendirin. Hükümet çok ölüm olmasında kararlıdır. Mecliste Komisyon çalışmalarımızı askıya alıyoruz. Açlık grevleri sonlanana kadar tüm komisyon çalışmalarımızı askıya aldık. Sadece Genel Kurul çalışmalarına katılacağız. Orada sadece tek gündemimiz olacak: Açlık grevleri. Grevi AKP’nin tavrı başlattı ama bitirecek olan sizin, demokrasi güçlerinin direnişidir. Hükümete değil size, halka, emekçilere güveniyoruz.”
Demirtaş’ın ardından HDP Eş Genel Başkanları Fatma Gök ve Yavuz Önen birer konuşma yaparak partinin kuruluşunu deklare ettiler. “HDK esastır ve bizi besleyecek nehir budur” diyen Gök ve Önen, HDP’nin Türkiye’de muhalefetin gerçek sözcüsü ve örgütleyicisi olacağını vurguladılar. Önen, konuşmasını “Yaşasın Halkların Demokratik Partisi!” diyerek noktaladı.
Konuk konuşmalarının ardından Anti-Kapitalist Müslüman Gençlerin ve Ermeni örgütü Nor Zartonk İnisiyatifi’nin HDK’ya katıldıkları duyuruldu. Duyurular salonda büyük coşku yaratırken AMG temsilcisi iki genç vicdani redlerini kongrede açıkladılar.
Mısır Devrimci Demokrat Koalisyonu Medya Sekreteri Essam Şaban da kongrenin konukları arasındaydı. Mısır’da 10 örgütün bir araya gelerek kurduğu Koalisyon adına kongreyi ve açlık grevcilerini selamlayan Şaban, ülkesindeki devrimin devam ettiğini şu sözlerle vurguladı. “Mısır devriminden çok şey öğrendik ama yeterli değil. Bir araya gelişler çok önemli. İslami kesimler iktidarla işbirliği içindeydi ve iktidarı paylaşıyorlar. Biz Mursi’ye karşı savaşıyoruz. Mısır’da en büyük muhalif gücün komünistler ve sosyalistler olduğunu söyleyemeyiz. Ancak oluşturduğumuz devrimci demokratik platform en güçlü muhalefet adayıdır. 10 örgütle platform oluşturduk ve siyasal İslama karşı mücadele ediyoruz. Mursi’ye karşı Tahrir’e davet ettiğimiz kitlelerin üzerine polis saldırdı ve 200 arkadaşımız yaralandı. Bu son mitingde Tahrir’i Mısır halkının özgürlük meydanı olarak bildiğimiz için saldırıları püskürttük. Mısır devrimi devam ediyor. İlk adım Mübarek’i göndermekti. Şimdi sıra devrimi başarıya götürmekte!”
Şaban’ın ardından sözü alan KESK Genel Başkanı Lami Özgen, açlık grevindeki tutsakların taleplerini yerine getirmek için hükümete derhal harekete geçme çağrısında bulundu: “Abdullah Öcalan hukuksuz bir şekilde tecrit altında tutuluyor. Şovenizm kışkırtılıyor. Bu ülkenin emekçileri olarak AKP’ye ‘bu politikalardan vazgeçin’ diyoruz. Ölüm değil yaşam hâkim olsun.”
Kongrede Marksist Tutum delegesi de bir konuşma yaparak, HDK kongresinin zorlu bir mücadele gündeminin ortasında toplandığını, ezilen Kürt halkıyla birlikte işçi-emekçi yığınların da düzenin ağır saldırılarıyla karşı karşıya olduğunu vurguladı. Türkiye’nin egemenlerinin ülkeyi Suriye ile bir savaşa sokmayı göze alacak denli gözlerini karartmış olduklarına dikkat çekerken, Türkiye’nin alt-emperyalist siyasetinin daha hırslı ve saldırgan bir üslupla yürütüldüğüne işaret etti. Bu siyasete karşı gerçek panzehirin, emperyalizm, savaş ve ulusal sorun gibi hayati konularda sağlam, ilkeli, enternasyonalist bir tutumu benimsemek olduğunu dile getirdi.
Konuşmaların ardından bir yıllık örgütlenme ve faaliyet raporları değerlendirildi. İkinci gün yapılan konuşmalarda HDK delegeleri tüm yerellerde meclisleri güçlendirme ve kadın ve gençlik örgütlenmesini büyütme çağrısı yaptılar. HDP’nin seçimlere katılabilecek şekilde örgütlenmesi için çabanın yoğunlaştırılması talep edildi. Açlık grevleriyle dayanışmayı büyütme çağrısı yinelendi.
Kongre gündemlerinin bitirilmesinin ardından HDK Genel Meclisi seçimlerine geçildi. 125 kişilik Genel Meclis oybirliği ile seçildi. Kongre “Yaşasın Halkların Demokratik Kongresi” sloganlarıyla son buldu.
Kongrede Marksist Tutum Adına Yapılan Konuşma
Marksist Tutum olarak HDK kongresini en içten devrimci duygularımızla selamlıyoruz.
HDK kongresi zorlu bir mücadele gündeminin ortasında toplanmış bulunuyor. Ezilen Kürt halkıyla birlikte işçi-emekçi yığınlar, düzenin ağır saldırılarıyla karşı karşıya. Kürt halkına ve siyasi temsilcilerine yönelik olarak artan baskı ve saldırılar, hiç şüphesiz şu anda çözüm bekleyen en acil, en yakıcı sorun durumunda. Kürt sorununun yalnızca Türkiye’de değil, tüm bölgede birçok sorunun üzerinde düğümlendiği kilit bir sorun haline geldiğinin herkes farkında. Sadece, kimileri bu gerçeği açıkça tespit ve itiraf ederken, kimileri saklamayı tercih ediyor.
Bu bakımdan, çoğu zaman birbirinden kopuk biçimde algılanan çeşitli sorunlar aslında birbiriyle bağlantılı sorunlar. Hem de sıkı sıkıya bağlantılı. Örneğin bugün tüm dünya gündeminin odaklandığı Suriye sorunu Kürt sorunuyla tam da böylesine bağlantılı bir sorun. Özellikle Türkiye açısından. AKP liderliğindeki burjuvazinin bu sorunda izlemekte olduğu savaşçı-saldırgan siyaset aynı zamanda Kürt sorunundan kaynaklanmaktadır.
Bilindiği gibi, Arap halklarının isyan dalgasının Suriye’ye sıçramasıyla birlikte, Suriye’de Kürtler kendi özerk yönetimlerini kurmaya başladılar. Irak Kürdistanı’ndaki devletleşme sürecine ek olarak, bir de Batı Kürdistan’da böylesi bir oluşumun filizlenmesinden dehşete kapılan Türkiye’nin egemenleri, bu oluşumu boğazlamak, gelişmesini engellemek için kollarını sıvamış durumda. Bu heves TC’nin gözünü o denli karartmış durumda ki, Suriye’ye dönük emperyalist müdahale konusunda Batılı büyük emperyalist güçlerden bile ileriye gitmekten çekinmemekte. Bu durum onu hem bu güçlerle belli anlaşmazlıklara sürüklemekte hem de Rusya gibi büyük güçlerle maraza çıkartmaya kadar götürmekte. Yani Türkiye’nin egemenleri bu konuda gözlerini iyiden iyiye karartmış durumda. Hem de ülkeyi Suriye ile bir savaşa sokmayı göze alacak denli. Meclisten geçirilen savaş tezkeresi de, başta başbakan olmak üzere çeşitli devlet yetkililerinin savaş çığırtkanlığı da buna bir hazırlık niteliğindedir.
Türkiye’nin bu tutumunun “emperyalizmin taşeronluğu” ya da “uşaklığı” gibi sözlerle açıklanamayacağını düşünüyoruz. Bu tür sözler Türkiye kapitalizminin ulaştığı düzeyi ve bu düzeyin doğal bir uzantısı olan emperyalist siyaseti hafife almak anlamına gelmektedir. Ama sadece bu anlama değil, daha önemlisi, Türk egemenlerin suçunu ve gerçek payını hafifletmek anlamına da gelir. Böyle olunca, işçi ve emekçilere en büyük düşmanın içeride olduğu anlatılamamış ve hatalı hedef gösterilmiş olur. Böyle olunca yerleşik milliyetçi-şoven önyargılarla yeterince mücadele edilmemiş, aksine bu önyargılar ilerici bir kılıf altında beslenmiş olur.
Bizler bu önemli noktalara dikkat çekmeyi görevimiz sayıyoruz. Bu vesileyle belirtmek isteriz ki, bizler Marksist Tutum olarak nicedir Türkiye’nin alt-emperyalist bir ülke konumunda olduğunu söylüyoruz. Türkiye bu konumuyla bölgede bir nüfuz alanı kazanmaya çalışıyor. Önceleri bu siyaset yumuşak bir üslupla yürütülmeye çalışıldı. Ama Arap halklarını saran kitlesel isyan dalgası ve Kürt sorununun bölgesel anlamda ulaştığı aşama, bu yumuşak üslubu ıskartaya çıkartmıştır. O nedenle şimdi bu alt-emperyalist siyaset daha hırslı ve saldırgan bir üslupla yürütülmektedir.
İşte bu siyasete karşı gerçek panzehir, emperyalizm, savaş ve ulusal sorun gibi hayati konularda sağlam, ilkeli, enternasyonalist bir tutum benimsemektir. Hiç şüphesiz Kürt sorunu tüm bu sorunların mihenk noktası konumundadır. O nedenle Kürt sorununda benimsenecek tutum kritik önem taşımaktadır. Marksist Tutum, başından beri, işçi sınıfının uluslararası devrimci siyasal geleneğine yakışır biçimde, Kürt sorununda ilkeli bir enternasyonalist tutumu savunuyor. Bizler Kürdistan’ın dört parçasında da, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını kayıtsız koşulsuz olarak tanıyor, savunuyoruz. Kürt halkının bu doğrultudaki mücadelesini haklı buluyor ve destekliyoruz. Bu tutumumuz kâğıt üzerinde kalan bir tutum değildir; HDK içinde yer almamız bu tutumumuzun fiili bir sonucudur. Çeşitli mücadele alanlarında Kürt halkının ulusal demokratik taleplerinin karşılanması için sesimizi daima yükseltiyoruz. Ayrıca, bu vesileyle belirtmek isteriz ki, bedenlerini ölüme yatıran Kürt siyasi tutsakların haklı talepleri derhal karşılanmalıdır.
İşçi sınıfının, emekçilerin, ezilen halkların ve baskı altındaki diğer tüm toplum kesimlerinin sorunlarının çözümü için yürütülecek ortak mücadelenin zemini olarak oluşturulan Halkların Demokratik Kongresini tüm katılımcılar şahsında bir kez daha en içten devrimci duygularımızla selamlıyoruz. Yolumuz açık olsun!
link: Marksist Tutum, Halkların Demokratik Kongresi 2. Genel Kurulu Yapıldı, 12 Kasım 2012, https://en.marksist.net/node/3127
Açlık Grevleri Kritik Aşamada
BDP’den Açlık Grevlerinin 60. Gününde Eş Zamanlı Eylemler