AKP hükümeti bu yıl, BDP’nin çeşitli kentlerde 18 Marttan itibaren yapılacağını duyurduğu Newroz kutlamalarını, “21 Marttan önce yapılamaz” diyerek akıl almaz bir keyfilikle yasakladı ve İstanbul ve Diyarbakır başta olmak üzere pek çok kentte gerçekleştirilmek istenen gösterilere azgınca saldırdı. Saldırılarda bir BDP yöneticisi öldürüldü, onlarca insan yaralandı, yüzlerce insan gözaltına alındı. Aralarında çocukların da bulunduğu yaralılardan bir bölümünün durumu ağır. 20 Martta Batman’da yapılmak istenen kutlamalara saldıran polis, Ahmet Türk’ü de sıktığı gaz ve yüzüne attığı yumrukla hastanelik etti.
Devlet yasağı, Diyarbakır’da kararlı kitleler tarafından aşılmıştır ve bu durumun önümüzdeki dönemde siyasal gelişmeleri etkileyeceği şüphesizdir. Fakat burjuva medya, devlet yasağının Kürt kitleleri tarafından buruşturulup çöpe atılması gerçeğini gözlerden saklamaya çalışıyor. Diyarbakır’da 1 milyona yaklaşan kitlesel Newroz kutlamaları burjuva medyada yer bulmazken; kitlelerin polis terörüne direnişle karşılık vermesi sırasında yaşanan çatışmalar, çarpıtılarak ve abartılarak yansıtılıyor. Basın özgürlüğünden, basın etiğinden dem vurmayı pek seven burjuva medya ve onun yazar-çizerleri, devlet yasağı ve polis terörü karşısında ahlâksızca ve hayâsızca bir tutum almaktan geri durmamıştır. Kutlamalara bir gün kala polisin başlattığı operasyonu ve tutuklamaları kendisine servis edilen şekilde yansıtan burjuva medya, kanlı senaryolar eşliğinde kitleleri korkutup Kürt halkına karşı kışkırtmıştır. Newroz yasağına karşı gösterilen direnişi ise “Nevruz terörü” ilan edivermiştir. Yani her zamanki gibi, milyonların haklı talebi ve bu talep etrafında ortaya konan kararlı mücadele, burjuva medyada, polisin estirdiği terör sonucunda kırılan cam ve çerçeve kadar değer bulmamıştır. Korkak ve zalim egemenlerin düzeninde işler bu şekilde yürüyor!
Newroz kutlamaları karşısında medyanın tutumu, burjuva devletin yasakçılığının bir özeti niteliğindedir. Nerelerde ve hangi tarihlerde yapılacağı haftalar öncesinden belli olmasına rağmen, İçişleri Bakanlığı’nın gizli genelgesiyle kutlamalar son anda yasaklanmıştır. Kürt hareketinin baharla birlikte güçlü bir çıkış yapacağını öngören AKP, milyonların katıldığı bir Newroz’un önüne geçmeye ve Kürt hareketinin üzerinde yükseldiği kitlesel desteği boğmaya kalkışmıştır. Kış öncesi sürdürülen askeri operasyonlara ve KCK tutuklamalarıyla binlerce kişinin cezaevlerine atılmasına rağmen, Kürt hareketinin direnişi ve örgütlü gücü kırılamamıştır. Tersine, savaş politikalarında ısrar, Uludere katliamı ve bu katliam karşısında devletin takındığı utanmaz tutum, geniş Kürt kitlelerinde yoğun bir tepki toplamıştır. Kürt halkının ulaştığı ulusal bilinç; Irak’ta bir Kürt özerk yönetiminin ortaya çıkması, Suriye’de Kürtlerin harekete geçmesi ve Kürt sorununun uluslararası boyutunun iyice ön plana çıkmasıyla daha da pekişmiştir. Dolayısıyla AKP ve devlet bir kez daha boşa kürek çekiyor!
Esasında Newroz yasağı, TC’nin sıkışmışlığının ve çaresizliğinin doğrudan dışavurumudur. Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrar eden rejim, sorunun her geçen gün büyümesi ve yeni boyutlar kazanmasıyla gerek içeride gerekse dışarıda sıkışmaktadır. Kuzey Afrika’da başlayan ve Ortadoğu’ya sıçrayan halk isyanları yepyeni dinamikleri harekete geçirmiş ve yeni bir siyasal sürecin önünü açmıştır. Halk isyanları ve mevcut diktatörlerin devrilmesi, Ortadoğu’nun genelinde emekçi kitlelerin kendine olan güvenini arttırmış ve örnek teşkil etmeye başlamıştır. Arap halklarının isyanla ayağa kalktığı bir ortamda, özellikle Türkiye’de ezilen Kürt halkının zulme sessizce boyun eğmesi beklenemez. Diğer taraftan, Ortadoğu’daki isyan dinamiğini kendi çıkarları temelinde kullanmak isteyen emperyalist güçlerin müdahaleleri, Suriye örneğinde görüleceği üzere, yeni uluslararası siyasal koşulları beraberinde getirmektedir.
Esad diktatörlüğünün, halkın demokratik taleplerine sırtını dönmesi ve eylemleri kanla bastırmaya girişmesiyle Suriye iç savaşın eşiğine gelmiştir. Emperyalist kapışma Suriye üzerinden yaşanmakta ve müthiş bir gerilime neden olmaktadır. Esad rejiminin kan banyosuna rağmen ayakta kalamayacağı açıktır. Suriye’de baş gösteren siyasal çalkalanma, nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan Kürtleri de harekete geçirmiş durumda. Suriye’deki Kürtlerin, aynı Irak’taki Kürtler gibi özerk bir yapıya kavuşması ya da militan bir temelde ayağa kalkması koşullarında, Türkiye’nin Kürt sorununu çözümsüzlük sarmalında tutmasının misliyle zorlaşacağı veya kültürel kırıntılarla meseleyi halledemeyeceği açıktır. Nitekim bu gerçeğin farkında olan TC, bir taraftan savaş siyasetiyle Kürt hareketinin kolunu kanadını kırmaya, diğer taraftan ise Esad rejiminin bir an önce düşmesine ve iç istikrarın kendi desteklediği güçlerce sağlanmasına çalışmaktadır. Elbette Türkiye yalnızca Kürtleri dizginlemek için Esad rejiminin gitmesini istiyor değildir. Emperyalist tutkularını hayata geçirmek ve Ortadoğu’da siyasal ağırlığı olan bir ülke konumuna yükselmek için de Esad rejiminin gitmesini istiyor. Bundan ötürü Türkiye, Esad karşıtı çeşitli muhalif kesimleri destekliyor ve silahlandırıyor.
Kürt sorununun çözümsüzlüğü rejimi daha fazla sıkıştırmaya devam edecektir. Sıkışan ve saldırganlaşan egemenler milliyetçiliği gazlamaktan geri durmayacaklardır. Diğer taraftan, Suriye’ye müdahale ve emperyalist savaşa aktif katılım gündeme geldiğinde, bunu kitlelere yutturmak ve meşrulaştırmak amacıyla da milliyetçilik ve militarizme başvurulacaktır. “Büyük ve kurtarıcı Türkiye” edalarıyla, emperyalist savaş toplumun bilincinde haklılaştırılmak istenecektir. AKP hükümetinin ve burjuva ideologların, “Türkiye büyük devlettir, içeriye kapanamaz” emperyal söylemi bu yaklaşımın bir ifadesidir. Bu süreçte 1915 Çanakkale Savaşı anmalarının milli bir bayrama dönüştürülmek istenmesi de dikkat çekicidir. Nitekim icat edilmeye çalışılan “ulusal gururlanma” gününün kitlelerin bilincinde pekişmesi için, Newroz yasağı Çanakkale anmalarına dayandırılmaya da çalışılmıştır.
Kürt sorununun çözümü ve halkların kardeşliği için Türkiye işçi sınıfına büyük görevler düşüyor. Eğer bugün ortada bir sorun varsa, hiç kuşkusuz bunun müsebbibi Kürt halkının demokratik taleplerini karşılamayan ve savaş politikalarında ısrar eden egemenlerdir. Bu sorun çözülmediği için her iki halktan emekçi sınıfların çocukları ömürlerinin baharında toprağa düşüyorlar. Sorunun çözümsüzlüğü toplumu zehirlemektedir. Kürt sorununun çözülmesini en çok Türkiye işçi sınıfı istemelidir. Zira bu sorunun ortadan kalkmasıyla egemenler, milliyetçiliği kullanarak Türk işçileri Kürt işçilere karşı kışkırtamayacak ve işçilerin birliğinin önündeki bu engel ortadan kalkmış olacaktır. Devrimci işçi sınıfı, mazlumların yanında olmalı, baskı ve zorbalığa karşı Kürt halkının demokratik taleplerini desteklemeli ve özgürlükler için mücadele vermelidir.
link: Marksist Tutum, Devletin Newroz Terörü ve Boşa Çıkan Oyunu, 21 Mart 2012, https://en.marksist.net/node/2970
Yunan İşçi Sınıfı Reformizmin Kıskacında
Kazanan Ezilen Kürt Halkının İradesi Oldu