Yıllardır açlıkla, yoksullukla ve işsizlikle boğuşan Afrika’nın bahtsız kaderi hâlâ değişmiyor. En son olarak Somali’de yaşanan son 60 yılın en büyük kıtlığı tüm insanlığı derinden yaraladı. Bir zamanlar “baharat ülkesi” olarak anılan Somali, şimdilerde “ölümün ülkesi”ne döndü. 21. yüzyılda bile bu manzarayla karşılaşıyor oluşumuzun tek nedeni içinde yaşadığımız kapitalist sistemdir.
Diğer Afrika ülkeleri gibi Somali de geçmişte sömürge bir ülkeydi. 1839’da İngilizler tarafından işgal edilen Somali daha sonra çıkan savaşlar neticesinde 1885’de İtalyanlara bırakıldı. 1927’ye kadar İtalya Somali topraklarını işgal altında tuttu. Afrika kıtasındaki ülkeler bağımsızlıklarını ilan ederken, 1949 yılında Somali de bağımsızlığını ilan etti ve bir yıl sonra da İtalya bu ülkeden çekildi. Somali bağımsızlığını ilan ettiğinden bu yana açlığın ve sefaletin pençesinden (yani kapitalizmin pençesinden) bir türlü kurtulamadı. Kısacası Somali’nin tarihi hiç de Afrika’nın diğer ülkelerinin tarihinden farklı değildir.
Geçtiğimiz haftalarda BM tarafından Somali’de resmi kıtlık ilan edildi. Peki, kıtlık BM’nin ilan etmesinden sonra mı başladı? Tabii ki hayır! Zaten Somali yıllardır açlıkla boğuşmaktadır. Ama son birkaç haftada dünyanın gündemine oturmuştur. Somali’de milyonlarca insan açlıktan ve susuzluktan kıvranıyor. Bıraktık yiyecek bulmayı, halk bir damla bile su bulamaz durumda. Tüm bu yaşananlar bir yana daha acı verici olan ise Somalili annelerin ellerinde az miktarda yiyecek ve su bulunduğundan dolayı bir seçim yapmak zorunda olmaları. Bu seçim ne mi? Anneler ellerindeki yiyecekleri idareli kullanabilmek için göç sırasında en zayıf düşen çocuklarını yolda bırakarak şehir merkezlerine doğru yola devam ediyorlar. Bir anne için ne kadar acı verici bir durum. Canından bir parçayı göz göre göre ölüme bırakmak zorunda kalmak dayanılacak acı değil. Ama kapitalist sistem insanları buna mecbur ediyor.
İşte gerçek bir hikâye. Wardo Mahmud Yusuf isimli bir anne açlıktan ve kuraklıktan kurtulmak için iki hafta boyunca sırtında taşıdığı bir yaşındaki kızı ve 4 yaşındaki oğluyla birlikte yollara düştü. Yolculuğun bitimine doğru 4 yaşındaki oğlu iyice bitkinleşince oğluna su verdi. Ama oğlunun su içecek hali bile yoktu, çünkü bilinçsiz haldeydi. Kadın etrafındakilerden yardım istedi. Ama kimse dönüp bakmadı bile. Herkes kendi canını kurtarmak için yola devam etti. Wardo, 4 yaşındaki oğlunu çaresizlikten oracıkta bıraktı. Daha sonra Kenya’da bir mülteci kampında yapılan bir röportajda Wardo şunları söylüyor: “Sonunda onu yolda bırakarak Allah’a emanet ettim. O anda hayatta olduğundan eminim. Bu içimi burkuyor. Şimdi ne zaman onun yaşında bir çocuk görsem fena oluyorum.”
Daha birçok anne Wardo gibi zayıf düşen çocuklarını acılar içinde geride bırakarak yollarına devam etmek zorunda kaldılar. Somali’de son 5 ayda açlıktan 5 yaşının altında 29 bin çocuğun öldüğü tahmin ediliyor ve yollarda yürüyemeyecek halde terk edilmiş çocukların da sayısı bilenemeyecek kadar fazla. Somali açlıktan kırılırken acaba emperyalistler neyin peşinde, Somali burjuvazi için bir anda neden bu kadar önemli hale geldi?
Somali için timsah gözyaşları akıtanlar
Somali’de kıtlık ilanından itibaren emperyalistlerin ağızlarının suyu akmaya başladı. Dünyanın dört bir yanındaki emperyalist ülkelerden Somali’ye yardım yağmaya başladı. Peki, bu ülkeler neden Somali’ye bu güne kadar yardım yapmıyordu da, şimdi yapmaya başladı? Somali gelişmiş bir ülke değil ve altyapısı son derece zayıf. Ülkede ulaşım sistemi yok denecek kadar az. Demiryolu bulunmuyor ve 17 bin kilometrelik karayolunun yalnızca yüzde 15’i asfalt. Okullar ve hastaneler çok yetersiz seviyede. İşte bu gibi nedenlerden dolayı altyapı yatırımına son derece açık bir ülke Somali.
Hiç vakit kaybetmeden Türkiye burjuvazisi pastadan büyük payı kapmak için harekete geçti bile. Yaklaşık 80 kapitalist, 50 gazeteci ve sanatçı ve ailesiyle birlikte Recep Tayyip Erdoğan’ın Türk burjuvazisi adına yaptığı son ziyaret boşuna değildir. Somali’ye adım atar atmaz birçok anlaşma şimdiden imzalanmıştır bile. Somali’ye Nihat Doğan gidiyor, “buradakiler insansa biz neyiz” diyip ağlıyor, Erdoğan’ın gözleri doluyor. TUSİAD Başkanı Ümit Boyner ise şunları söylüyor: “Sadece yardım etmek yeterli değil. G20 acilen el atmalı. Seyirci kalmak çok zor. Türkiye’den bu düzeyde bir çıkarma bence çok anlamlı oldu ve dünyaya yankısı da bu derece olumlu olacaktır.” Boyner sonuna kadar haklı, bu ziyaret patronlar için çok anlamlı oldu. Kendilerinin gittiği yetmezmiş gibi bir de diğer emperyalistleri de pastadan pay alması için davet ediyor. Kapitalistler Somali’deki açları, yoksulları düşünmüyorlar, sadece bu durumu nasıl kârlı bir işe çeviririz diye düşünüyorlar.
Peki, burjuvazi bu sorunu nasıl çözmeye çalışıyor? Somali’de ailelerini kaybeden çocukları evlatlık alarak mı bitecek açlık yoksa Türkiye’de düzenlenen ve ünlülerin boy gösterdiği televizyon programlarıyla mı? Kampanyalarına bir de isim bulmuşlar: “Somali İçin İnsanlık Vakti: İnsanlık Ayağa Kalk!” Bu çağrıyı yapanlara şu soruyu sormak lazım: Ey insanlıktan bahseden, kan emiciler. Bugüne kadar Somali’de, Afrika’da veya dünyada ölen milyonlarca çocuk varken neredeydiniz? Burjuvazi o topraklara yatırım için göz dikince mi insanlık aklınıza geliyor?
Türk burjuvazisi Somali’ye dönük birçok yatırım anlaşması imzaladı. İlk olarak Somali’ye bir büyükelçilik açılacak. Daha sonra ise büyükelçiliğe bir arazi verilecek ve oraya Türk firmaları elçilik binası yapacak. 400 yataklı kullanılmayan bir hastane restore edilecek. Acil şekilde suya ihtiyacı olan Somali’ye Türk şirketleri kuyular açmaya başlayacak. Ülkeye enerji sağlamak için büyük jeneratörler yerleştirilecek ve havaalanına giden yollar onarılacak. Ülkeye çöp kamyonları gönderilecek. TOKİ okul ve toplu konut inşaatlarına başlayacak. İşte Erdoğan’ın 5 bakan ve 80 işadamıyla yaptığı bu ziyaret kendi kârlarını arttırmak açısından çok anlamlıydı. Tüm bu yapılacak olan yatırımlar bedavaya yapılmayacak herhalde ya da Somali’deki açlığı, susuzluğu bitirmek için yapılmayacak. Patronların daha çok kâr etmesi için yapılacak.
Kapitalizme son verelim, insanlığı kurtaralım
Somali’ye dönük yardımlar veya kampanyalar ülkedeki açlığı, yoksulluğu, işsizliği bitiremez. Oturduğumuz yerlerden gönderilen mesajlar ya da sosyal paylaşım sitelerinde oluşturulan gruplar Somali’deki emekçi kardeşlerimizin sorunlarını çözmeye yetmez. Gönderilen mesajlardan 5 TL kesiliyor. Ama bu 5 TL kesilen vergiler Somali’ye gidene kadar kim bilir kaç paraya düşüyordur? Burjuvazi bilmiyor mu bu kadar ciddi derecedeki bir açlığın bu tip kampanyalarla sona ermeyeceğini? Kendi suçlarını yine biz emekçilerin yardımlarıyla gizlemeye çalışıyorlar. İnsanların vicdani duygularını kullanarak ceplerindekini son kuruşuna kadar almak için türlü organizasyonlar yapıyorlar. Eğer Somali’deki işçi ve emekçi kardeşlerimize yardım etmek istiyorsak işçi sınıfının mücadelesini dünya çapında yükseltmeliyiz. İşte o zaman anneler çocuklarını yarı yolda bırakmak zorunda kalmazlar, işte o zaman insanlığı bu lanet kapitalist sistemden kurtarabiliriz.
link: Tuzla’dan Marksist Tutum okuru bir işçi, Kapitalizmin Kara Yüzü: Somali!, 1 Eylül 2011, https://en.marksist.net/node/2723
Bölüm 4 - Wayland’ın Akla Çağrı’sı
Devlet Barış Gününde de Saldırdı, Barış Eli Havada Kaldı!