Merhaba arkadaşlar,
Pek çoğumuz çalışmaktan fırsat bulamadığımız için ya da fırsat bulsak da paramız yetmediği için bu güzel şehirde yaşayıp da tadını çıkaramıyoruz. Fakat patronlar bizim suyumuzu sıkarak hayatlarını zevk ve sefa içerisinde yaşıyorlar. Boğaz kenarındaki villalarında manzaranın tadını çıkarıyorlar. Boğaz’ın karşısında kahvelerini denize karşı yudumlayıp, eğlencelerini yapıyorlar.
Onların her gün gördükleri bu manzarayı doğma büyüme İstanbullu olmama rağmen ancak uzun bir aradan sonra görme şansı elde ettim. Ama böyle sevindiğime bakmayın, aslında sadece vapur ile Kadıköy’den Eminönü’ne geçme fırsatını buldum. İstanbul’un ne kadar güzel bir şehir olduğunu bu kısacık seyahat bana bir kez daha hatırlattı. Boğazını, denizini, manzarasını ne kadar da özlemişim! Hani bu güzelliklerin kıyısında yaşayıp da bu güzelliklerden mahrum bırakılmak da cabası diye düşündüm. Bizi bu güzelliklerden mahrum edenlere hıncım bir tarafa, yaklaşık 20 dakikalık vapur seyahati keyfine dalmışım. Haydarpaşa, Kız Kulesi, Boğaz Köprüsü, martılar, deniz, mavi sular hepsi birbirinden güzel, gözlerimi kocaman açmış izlerken bir ses tüm dalgınlığımı aldı. “Efenim merhaba” diyen adam başladı elindeki limon sıkma makinesinin marifetlerini anlatmaya. Keyfime de limon sıkmıştı yani. Şimdi nereden çıkmıştı bu adam ne güzel manzarayı izliyordum, mahvetti üç kuruşluk keyfimi diye düşünürken dikkatimi çekmişti bir kere, dinlemeye başladım. Canla başla elindeki makinenin marifetlerini anlatıyordu. Bu arada makine dediğime de bakmayın. Öyle güzel anlattı, öyle güzel örnekledi ki, etkisinde kalmışım. Basit bir aletti işte. Böyle bir alete ihtiyacım olmadığı halde, bana bile “benim bu alte ihtiyacım var” diye düşündürttü. Sonuçta almadım, ama alan birçok kişi oldu. Benim gibi, “alsam mı” diye düşünen birçok kişi de olmuştur.
Adamın tek bir derdi vardı sonuçta; herkes gibi evinin geçimini sağlayabilmek. Belki de bunu günde onlarca defa anlatmak zorunda. Tıpkı bizim, fabrikalarda makinelerin başında her gün aynı işi defalarca yapmak zorunda olduğumuz gibi. İhtiyacımız olmayan bu aleti alma isteği yaratan bu adam aslında biraz düşününce çok şey anlatıyordu bize. Eminim ki o da bizler gibi çalışma koşullarından memnun değildir. Bizim hayretle baktığımız manzaranın farkında bile değildir. Zaten bu dünyada burjuvalar haricindeki hiç kimse hayatından memnun değil. Şu kısacık ömrümüzde daha güzel yaşamayı hangimiz istemeyiz ki?
Bizler fabrikalarımızda, mahallelerimizde, evlerimizde yani hayatımızın her yerinde başka bir dünyanın mümkün olduğunu bıkmadan, tekrar tekrar anlatmalıyız işçi kardeşlerimize. Herkese anlatmamız gereken, açlığın, işsizliğin, savaşların ve dünyadaki tüm kötülüklerin sorumlusunun patronlar sınıfı olduğudur. Burjuvaların defterinin dürülmesinin tek yolu ise bu uğurda tüm işçi kardeşlerimizin örgütlü mücadeleye katılmasıdır. Çünkü bizi kurtaracak tek şey, birlikte mücadele ederek kapitalist sistemi ortadan kaldırmak ve onun yerine denize, ekmeğe, sevgiye ve insanın ihtiyaç duyduğu her şeye sahip olduğu sosyalist bir dünyayı inşa etmektir. Bence bugün için insan olmanın temel kuralı bu sosyalist dünyanın inşasında yer almaktır. Aksi takdirde biz de bu çürümüş kapitalist sistemle birlikte insanlıktan çıkıp barbarlaşırız.
link: Kartal’dan MT okuru bir işçi, Sosyalist Bir Dünyayı Hep Birlikte İnşa Edelim, 26 Nisan 2008, https://en.marksist.net/node/1781
Statükoculuk, Liberalizm ve Türk Tipi Burjuva Demokrasisi Üzerine Notlar /IV
Ekonomik Kriz Derinleşiyor