Merhaba,
Bundan 20 yıl öncesinin yani çocukluğumun kurban bayramlarını hatırlıyorum... Benim için kurban bayramı, bugünkünden farklı, bambaşka şeyler ifade ediyordu. En yenisinden bayramlık elbiseler, çeşit çeşit şekerler ve daha önemlisi el öpmenin karşılığında aldığımız harçlıklar. Bayram yaklaştıkça içim içime sığmazdı. Özellikle arife geceleri uyku tutmazdı. Yatağımın baş ucunda bayramlık kıyafetlerimle uyumaya çalışırdım. Sabah olduğundaysa keyfime diyecek yoktu. Gün bemim günümdü artık.
Bayramlar bugün benim için başka bir şeyler ifade ediyor. Bayramlar, Türk-Müslüman toplumu için özel günlerdir. Dargınlar barıştırılır, büyükler ziyaret edilir, eskiden yaşanmış kötü olayların üzeri kapatılır, güya fakirler için kesilmiş olan kurbanlar dağıtılır ve evine et girmeyenlerin evine et girer. Fakat kapitalist toplumda bayramlar da piyasaya, paraya endekslenir. Bayramdan bir iki ay öncesi kurbanlıklar alınır, hayvan ticareti hızlanır. Çarşılar, mağazalar, dükkânlarda ticaret canlanır. Bayram günlerinde, kazanılan paraları nerdeyse yirmi dört saat açık tutulan burjuvaların kasalarına akıtmak için deli gibi alışverişler yapılır. Nedeni ne diye sorulacak olunursa cevap basittir: "Bayram ya!" Bence, bu bayramın adı kurban bayramı olsa da, özünde bu bir ticaret bayramıdır.
Kurban bayramlarında, dört ayaklı hayvanların kurban edilmesi, gayet doğal, alışıldık bir şeydir. Bir de biz işçiler açısından baktığımızda, özellikle benim çalıştığım fabrikada, son dört yıldır, kurban bayramlarında iki ayaklı kurbanlıklar, işçiler, kurban edilir hale geldi. Bayramların çocukluğumuzda ve bugün neyi ifade ettiğini daha önceki satırlarımda az çok anlatmaya çalıştım. Çalıştığım fabrikada, bayramlar, biz işçilere artık bambaşka şeyler ifade ediyor. Kurban bayramı yaklaştığında kara kara düşünmeye başlıyoruz: Acaba bu bayramda kimler kurban edilecek! Bayrama bir ay kala fabrikada konuşulan tek konu da bu oluyor. İşçiler alacakları kurbanlıkları, elbiseleri, ziyaretleri, bayramım "mübarekliğini" unutup, işsiz kalıp kalmayacağını düşünmeye başlıyor. Bayramlarda kimi fabrikalar işçilere ikramiye, et, şeker, vb. verir. Bunlar tamamen göstermeliktir. Bizim fabrikadaysa işverenin verdiği tek bayram hediyesi işsizlik oluyor.
Bundan dolayı insanın aklına garip çelişkiler geliyor. Bizler Müslüman bir ülkede yaşıyoruz. İşverenler, emin olun ki, işçiden daha da "Müslümandır." Hep söylemiyor muyuz, burjuvazinin, dini bizlerin bilinci üzerinde nasıl da afyon olarak kullandığını. Özellikle işçilerin yaşadığı semtlere ve sanayi sitelerine bizzat işverenler tarafından görkemli camiler yaptırılır. Fabrika servisleriyle işçileri Cuma namazlarına ve camilere taşırlar; yaptıkları toplantılarda vatan millet Sakarya'nın yanı sıra cami hocasını aratmayan vaazlar verirler. Bu vaazlarda bol bol dürüstlükten, çalışmanın en kutsal ibadet olduğundan, ekmek yediğin kapıya ihanet etmenin cezasının cehennem olduğundan, verdikleri paraya şükretmemiz gerektiğinden (çünkü bunları bulamayanlar da var!) vb. bahsedip durular. Baktığımızda, patronlar işçilerden daha da Müslüman duruyorlar. Bense soruyorum o halde: Hangi Müslüman, din kardeşini -özellikle "mübarek" bir gün olan kurban bayramından hemen önce- işsiz, aç, açıkta bırakır? İşte burada gerçek ortaya çıkıyor. Sermayenin dini imanı paradır! Vatanı da, bayrağı da, namusu da paradır! Burjuvazi için din, işçi sınıfını kandırmaktan, uyutmaktan, onların sırtında kullanacağı bir kırbaçtan başka bir şeyi ifade etmiyor.
2004'ün kurban bayramında, fabrikamızda 150 adet iki ayaklı kurban verdik. Şunu bir kez daha idrak ettim: Biz işçiler, burjuvalar açısından birer insan olarak değil, makinanın bir parçası olarak görülüyoruz. Herhangi bir makinanın somunu eskir veya gevşeyerek kullanılmaz hale gelirse, somun atılarak yerine daha iyi bir somun alınıyorsa, biz işçilerin durumu da somun parçasına benziyor. Artık arife gününde yeni bayramlıkların sevinciyle ertesi günü değil, işten atıldığımızı bildiren APS'leri bekliyoruz.
Biz işçiler her gün kurban ediliyoruz. İş kazalarında, savaşlarda, trafik kazalarında, meslek hastalıklarında... Merak ediyorum, bizlerin aklı ne zaman başımıza gelecek, daha ne kadar kurban vereceğiz? Elimizdeki gücün ne zaman farkına varacağız? Benim için bu sorunun cevabı net: İşçi sınıfı, bütün dünyadaki işçi kardeşlerimizi de kucaklayacak bir önderliğe sahip olduğunda ve ona güvendiğinde, davası uğruna hayatını da ortaya koyacaktır. O zaman kurban olma sıfatından kurtulacak, burjuvaziyi kurban edecektir. İşte bayramlar o zaman ilk kez biz işçiler için bayram olacak. Öyle bayramlar yaşayacağız ki, hayallerimize sığmayacak kadar büyük olacak.
Nice kurbansız bayramlara…
link: Bir MT okuru, Burjuva sistemin öteki adı: bol kurbanlı bayramlar!, 10 Şubat 2004, https://en.marksist.net/node/1231
Marksizm ve “Uzun Dalgalar” Teorisi
Başka Bir Dünya Mümkün: Onun Adı Sosyalizm!