Dünya fındık üretiminin büyük bir bölümünün yapıldığı Karadeniz’de, fındık alım fiyatının açıklanmasına yakın, Karadeniz’in hırçın dalgalarını andıran bir tartışma cereyan etti. Bu tartışmanın tarafları olan AKP hükümeti, Fiskobirlik ve fındık üreticisi çiftçiler, doğal olarak kendi kesimlerini ilgilendiren noktalardan yaklaştılar soruna.
Karadeniz yöresinde 300 bine yakın aile fındık üretimi yapmakta ve yaklaşık 8 milyon kişi doğrudan veya dolaylı olarak geçimini Fındık tarımından sağlamakta. Fındık taban fiyatının belirleneceği Eylül ayı öncesinde başbakan Erdoğan’ın Giresun ve Ordu’da Fiskobirlik’ten alacaklı olan fındık üreticilerine hitaben yaptığı açıklamalardan sonra fındık fiyatlarında ani düşüşler yaşanmıştı. Maliyetinin 3,5 YTL olduğu söylenen fındığın alım fiyatı birden 1,9 YTL’ye düşmüştü. Bunun yanı sıra Fiskobirlik’ten alacaklarını da tahsil edemeyen fındık üreticileri 30 Temmuzda, Ordu’da, yaklaşık 100 bin kişinin katılımıyla büyük bir miting gerçekleştirmişlerdi. Mitingin bitiminde protestolar sürmüş, karayolu trafiğe kapatılmış ve fındık üreticileri polis saldırısıyla karşı karşıya kalmışlardı.
Türkiye’de fındık, uzun yıllar boyunca, devletçe desteklenen Fiskobirlik tarafından satın alındı. Ancak daha önceki hükümetin IMF ve Dünya Bankası ile yaptığı anlaşmalar gereği 2000 yılında hazırladığı ve 2002 yılında yürürlüğe giren Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanun’la birlikte, kooperatif ve birliklere sunulan devlet desteği kesilmeye başlandı. “Kooperatif ve birliklere devlet veya diğer kamu tüzel kişilerden herhangi bir destek sağlanamaz” maddesini içeren bu kanun 2002 yılından itibaren yürürlüğe girse de, AKP hükümeti 2006’ya kadar kararnameler çıkararak Fiskobirlik’e kredi desteği vermeye devam etmişti. Fakat bu yıl Fiskobirlik yönetimi ile AKP hükümeti arasındaki kavga doruğa tırmanınca kredilerin önü tamamen kesildi.
Hükümet Eylül ortalarında aldığı kararla, üreticinin elindeki fındığın, asıl işlevi hububat alımı olan Tarım Mahsulleri Ofisi (TMO) tarafından 4 YTL’lik fiyat üzerinden alınacağını bildirdi. Ardından Fiskobirlik yönetimi yapılan kongre sonucunda değişti. Yeni yönetimin açıkladığı 5 YTL’lik fiyat, hükümet ile küçük bir gerginliğe yol açsa da, Fiskobirlik depolarının, hükümet tarafından yapılacak alımlar için de kullanılabileceğinin açıklanmasından sonra, Fiskobirlik yönetimi ile hükümet arasındaki tartışma sönümlendi.
Tartışmaların taraflarından biri olan çiftçiler ve onları temsil eden Ziraat Odaları Birliği ise, fındık fiyatının düşük olmasını IMF ve DB gibi yabancı kuruluşlarla ticari anlaşmalar yapan hükümetin yanlış politikalarına bağlıyorlar. Çiftçilere göre dünya fındık üretiminin yaklaşık %70’i Türkiye’de yapılırken fiyatın belirlenmesi konusunda Türkiye’nin ağırlığını koyması gerekiyor! Onlar dünyada neredeyse tekel konumundaki Türkiye’nin, fındık fiyatlarını neden dilediği gibi yükseltemediğine bir türlü anlam veremiyorlar! Kısacası kapitalizmin işleyiş yasalarından tümüyle bihaberler. Malum, birkaç yıl önce Fiskobirlik, fındık fiyatını arttırmak için elindeki fındığı depolarda saklayarak piyasaya sürmemiş ve fındık fiyatları epeyce yükselmişti. Ne var ki ürünlerinde fındık kullanan dünya üreticileri (başta çikolata üreticileri) bu fiyattan fındık almalarının mümkün olmadığını belirterek fındık alımını azaltmışlar ve sonunda o fındıklar Fiskobirlik’in elinde kalmıştı. Sonra ver elini “aganigi” reklâmları! Belli ki birileri, tekel durumunda olmanın fiyatları emek-değer yasasından bağımsızlaştıramayacağını ve dolayısıyla keyiflerince belirleyemeyeceklerini hâlâ anlamamışlar.
Fındık “bol” ama insanlar yiyemiyor!
2005’te fındık alım fiyatı 7 YTL idi. 2006 için belirlenen alım fiyatı ise 4 YTL. Taban fiyatın önceki yıllara nazaran daha düşük olmasının nedeninin “arz fazlası” olduğu bu kesimler tarafından açıkça dillendiriliyor. Bir başka deyişle, yapılabilecek bir şey yoktur çünkü “çok fazla” fındık üretilmiştir!
Son derece yararlı bir besin olmasına rağmen, Karadeniz’deki üreticiler ve kısmen yakınları dışında işçi-emekçi ailelerine neredeyse tümüyle yabancı bir besindir fındık. Çünkü marketlerde işlenmiş iç fındığın kilogram fiyatı 20 YTL’ye varıyor. Üretim (arz) fazlalığını diline dolayan burjuvazi, aslında kendi sisteminin gerçekliği olan kapitalist üretimin plansız ve düzensiz yapısını açığa vuruyor.
Burjuva yazar-çizer tayfasının fındık fiyatını nasıl yükseltebiliriz diye derin tartışmalar yürüttüğü bir ortamda, son derece yararlı olan böyle bir besinin, üstelik de üretimi açısından neredeyse tekel durumunda olan bir ülkede, neden tüketiminin bu denli az olduğu sorusu kimsenin aklına gelmiyor. Daha az üretip fiyatları yüksek tutalım diyenlerin aklına daha da fazla üretelim ve halkın çoğunluğu bu yararlı besini çok daha fazla ve çok daha ucuza tüketebilsin diye bir seçenek gelmiyor bile. İşlerine geldiğinde arz-talep mekanizmalarının nasıl mucizevi bir dengeleme fonksiyonu olduğundan dem vuran burjuva iktisatçılar, işlerine gelmediğinde, tekel durumunun nimetlerinden dem vurmaktan çekinmiyorlar.
Fındık bu denli “bol” üretilirken ve işlenmiş iç fındık fiyatları bu denli yüksekken, ne ham fındık üreticileri bu durumdan memnun, ne de emekçiler fındık diye bir besinin varlığından haberdar. Bu durumdan memnun olan tek kesim, fındık işleyen fabrikaların sahipleri ve büyük tüccarlar. Onlar açısından bir girdi anlamına gelen ham fındık fiyatının düşmesi son derece kârlı bir durumu ifade ediyor. Böylelikle girdi maliyetlerini düşürüp tekel konumundan yararlanarak aynı fiyattan satıp çok daha fazla kâr edebilecekleri gibi, gerekiyorsa, diğer ülkelerle rekabette daha da baskın çıkabilecekleri bir fiyat kırma opsiyonuna da sahip oluyorlar.
Peki, acaba gerçekten de fındık “çok fazla” mı üretilmiştir? Sağlık uzmanlarının açıklamalarına göre, günde yaklaşık 25-30 gr fındık tüketimi, bir insanın günlük mineral, vitamin ve yağ ihtiyacının dörtte birini karşılıyor. Beyin hücrelerinin gelişimi, sinir sisteminin sağlıklı işleyişi, kalp-damar hastalıkları ve kansere karşı korunma açısından da son derece yararlı bir ürün olan fındığın, bu hesapla, kişi başına yıllık tüketiminin yaklaşık 10 kg olması gerekiyor. Bu ise yalnızca Türkiye’de, yıllık 700 bin ton fındık tüketimi anlamına gelir ki, bu yıl üretilen fındık miktarı ancak bu kadardır!
Böylelikle bir kez daha görüyoruz ki, kapitalizmde üretim insanlığın genel ihtiyaçları gözetilerek değil, kâr sağladığı sürece yapılıyor. Üretilen ürünün “fazla” oluşu, genel olarak insanlığın çıkarınayken, kapitalistlerin ağlaşmaya başladığını görüyoruz. Çünkü onların derdi üretilen o ürünü satabilmektir, satılamayan bir ürün kapitalistin gözünde yükten başka bir şey değildir. Oysa gerçekte ne insanlık açısından ne de Türkiye’de yaşayan insanlar açısından yeterli miktarda fındık üretilmiştir! Üretilen fındığın “fazlalığı”, insanlığın ona duyduğu ihtiyaçtan fazla olması anlamında değil, üreticilerin kârlı bir düzeyden satabileceklerinden fazla olması anlamındadır.
İşin gerçeği şu ki, kapitalizmin işçi sınıfını sömürerek yarattığı bolluk, emekçiler için sefalet, yokluk ve yoksunluk anlamına gelmektedir. Kapitalizm burada bir kez daha kendine özgü akıl dışı ve çirkef yüzünü gösteriyor: kapitalizmde bolluk yoksulluğa yol açıyor!
Kapitalizmin üretici güçlerde tetiklediği gelişim aşırı-üretimden (satabileceğinden fazla üretimden) kaynaklı bir sefalete yol açıyorsa da, bu gelişim aynı zamanda kapitalizmin mezarını da, sömürünün ve sınıfların ortadan kalkacağı bir dünyanın maddi önkoşullarını da hazırlıyor. Ne var ki, kapitalizm yok edilmedikçe, özgürlüğe ve refaha kapı açan maddi önkoşullar, aynı zamanda insan yaşamının gezegen üzerinden tamamen ortadan kalkması tehlikesini de içermeye devam edecek.
link: Cem Keskin, Fındık Sorunu, Eylül 2006, https://en.marksist.net/node/1013
Kurtuluş Dualarda Değil
Burjuvazinin Emperyal Hesapları ve Lübnan