10 Ocak günü internette haber okuyordum. Tarihte bugün köşesinde 10 Ocak tarihine ait farklı tarihsel kesitlerde meydana gelmiş haberler vardı. Ağırlıklı olarak 60’lı, 70’li ve 80’li yıllarda meydana gelmiş olaylardan haberler vardı. Yakın dönemimizi yansıtan bu haberlerde sınıf mücadelemizin belli başlı anları gösteriliyordu. Dünden bugüne sınıf mücadelesi yükselişler ve düşüşlerle geçmişti.
60’lı yıllar…
İşçi sınıfının burjuvaziye karşı kitlesel mücadelelere başladığı yıllardı 60’lı yıllar. Sendikal haklar için başlayan mücadeleler, sokak gösterilerine, mitinglere, fabrika işgallerine dek genişliyordu. İşçi sınıfının açtığı yoldan öğrenciler ve diğer ezilen toplumsal tabakalar geliyordu.
Okuduğum ilk haber 60’lı yıların yükselen sınıf mücadelesini yansıtıyordu: “10 Ocak 1969 tarihinde, Kartal Cevizli’de bulunan Singer Dikiş Makineleri fabrikası işçilerce işgal edildi”. Dört arkadaşlarının işten atılmasını kabul etmeyen işçiler fabrikayı işgal ediyorlardı. İşçiler taleplerini ortaklaştırıp fabrika yönetimine sunuyorlardı. Bu talepler arasında işten atılan arkadaşlarının işe geri alınmasının yanı sıra haftalık çalışma saatlerinin 45 saate düşürülmesini, ücretlerine zam yapılmasını ve Amerikalı müdürlerinin istifa etmesini de istiyorlardı. Singer işgali onlarca fabrika işgalinden sadece biriydi. İşçi sınıfı nihayet sınıf kimliğiyle tanışıyordu.
70’lı yıllar…
“10 Ocak 1972 tarihinde 15 idamı bozan Askeri Yargıtay 2. Dairesi, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam kararını onayladı” diye yazıyordu okuduğum ikinci 10 Ocak tarihli haber.
70’li yıllar, işçi sınıfının yükselen mücadelelerinden ürken burjuvazinin karşı harekete geçtiği yıllardı. Toplumsal örgütlülük ve kazanımlara karşı burjuvazi ‘71 darbesini örgütledi. Devrimci insanlara yönelik terör dönemini başlattı. Burjuvazi 70’li yıllar boyunca yargısız infazlar, faili meçhul suikastlar, idamlar ve kitle katliamlarını gerçekleştirdi. İşçi sınıfı aldığı ağır darbelere rağmen, bu dönem boyunca mücadeleye devam ediyordu.
80’lı yıllar…
“10 ocak 1985 tarihinde TRT, “anı, devrim, özgürlük” gibi kelimelerin kullanılmasına yasak getirdi.”
Burjuvazi faşist darbeyle nihayet rahat bir soluk almıştı. İşçi sınıfının yükselen mücadelesinin yok edildiği yılların adı oldu Seksenler. Burjuva düzen faşizmle beraber işçi hareketini susturmuş, toplumsal örgütlülüğü parçalamış ve olağanüstü yetkilerle yeni bir dönemi başlatmıştı.
TRT burjuvazinin sesiydi. Sınıf mücadelesine kendi cephesinde son vuruşu yapıyordu. Sınıf mücadelesinin ekonomik ve siyasi kazanımlarına vurulan darbeleri ideolojik cepheden yapılan saldırıyla perçinliyordu. Sınıfımıza ve örgütlerimize yönelik saldırının ardından bilinçlerimize yönelik koyu bir saldırı dalgası estirildi. Burjuvazi düşünceye yasak getiriyordu. Özgür düşünceye, devrim fikrine ve mücadele anılarına yasak koyuyordu. “Örgüt”, “örgütlenme” kelimelerine duyulan korku 12 Eylül’ün bir sonucuydu.
Burjuvazi genç kuşakların kısa bir dönem önce yükselmiş olan sınıf mücadelesini öğrenmesini istemiyordu. Futbol, pop kültürü, kişisel gelişim, bencillik ve korkunun işçi-öğrenci gençler üzerinde hakim olduğu gericilik dönemi başlıyordu. Asosyal, apolitik gençlik kuşak, dejenere olmuş beyinlerle beraber burjuvazinin düzenine entegre oluyordu.
Ve 2000’li yıllar…
10 Ocak 2006 tarihinde okuduğum haberlerin üst başlığında Başbakanın şu açıklaması yer alıyordu: “Her şey kontrol altında”. Burjuvazi her şeyimizi kontrol altında tutuyor. İşçi sınıfının vereceği siyasi mücadeleyi, sendikal mücadeleyi ve hatta ideolojik mücadeleyi dahi kontrol altında tuttuğunu her fırsatta söylüyor. Sınıfın oyları düzen partilerine akıyor, sendikal bürokrasi işçi mücadelesini baltalıyor ve burjuva ideologlar yalanlarıyla bilincimizi köreltiyorlar. Halkımızın endişelenmesine mahal yoktu. Açlar, evsizler, işsizler, hastalar, öğrenciler, asgari ücretliler ve “sözde vatandaşlar” kontrol altındaydı.
İşçi sınıfı için geçen yılın, hatta geçen 40 yılın özeti sınıf mücadelesinin burjuvazinin kontrolü altında hızla gerilediğidir. Sınıfımızın bilinç ve örgütlülük durumu 60’lı yılların gerisine düşmüş durumda. Sendikalı işçi sayısı, işgünü saati, ücretler, sosyal haklar ve yasal kazanımlar en düşük seviyelerde. Ücretlere günlük 1 YTL’lik zam yapılıyor, orta çağı yansıtan salgın hastalıklar hızla yayılıyor ve insanlar ölüyor, terör yasaları çıkartılıyor, savaş çığlıkları atılıyor.
Burjuvazi karşısında işçi sınıfının yapabileceği tek şey var: Örgütlü, bilinçli ve militanca mücadele vermek. Burjuvaziye karşı her cephede, ekonomik, siyasi ve ideolojik cepheden savaşım vermek, kapitalizme karşı proletaryanın diktatörlüğünü inşa etmek.
link: İstanbul’dan bir MT okuru, 10 Ocak, 11 Ocak 2006, https://en.marksist.net/node/888
Latin Amerika Sosyalizme mi Gidiyor?
Stajyer Öğretmenler ve Hayalleri Üzerine