

İzmir’in merkezi Konak, deniz kıyısı boyunca iş merkezleriyle doludur. Kordon’un arka sokaklarında orta halliler yaşar. Caddeler ve sokaklar, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin burjuvalarına, paşalarına, ağalarına adanmıştır. Günün her saati insan kalabalığıyla dolup taşan bu sokaklarda, bir binada yalnız yaşayan ve akli dengesi tam yerinde olmayan yaşlı bir kadının kemikleri bulundu. Şimdilerde 87 yaşında olacağı açıklanan emekli hemşirenin 10 yıl önce öldüğü anlaşıldı.
Erdoğan’ın “aile yılı” ilan ettiği bir dönemde, yaşlı bir kadın evinde tek başına çürüyüp gidiyor. Türkiye’nin üçüncü büyük şehrinin en merkezi semtlerinden birinde, bir insanın yıllarca kimse fark etmeden yok olup gitmesi, yalnızca bireysel bir trajedi değil, toplumsal bir çürümenin de göstergesidir. Sermaye düzeni, insanları birbirine yabancılaştırıyor. Kapitalizm, işçileri ve emekçileri yalnızlaştırarak daha kolay yönetmek, sömürmek ve sindirmek istiyor.
Burjuvazi, yoksulları birbirinden koparmak için elinden geleni yapıyor. Özellikle 2019’un sonlarında başlayan korona salgını bahanesiyle, işçi sınıfının bir araya gelmesini engellemek için korku propagandası yürüttüler. “Birbirinize yaklaşmayın, sosyal mesafeyi koruyun” diyerek insanları evlerine hapsettiler. Ama aynı burjuvazi, işçilerin fabrikalarda dip dibe çalışmasına, işçi servislerinde, toplu taşımalarda sıkış tıkış gitmesine hiçbir engel koymadı. İşçilerin örgütlenmesini önlemek için kurallar koydular ama üretim devam etsin, kârları eksilmesin diye işçileri ölümüne çalıştırdılar. Ve ne yazık ki, işçilerin örgütlerini yöneten sendika bürokratları bile bu oyuna geldi.
Kapitalizm, yalnızca çalışma yaşamında değil, günlük hayatta da öldürüyor. Korona gibi hastalıklar gelir geçer, ama kapitalizmin öldürücü düzeni var olmaya devam eder. Kapitalizm, işçileri sadece iş cinayetlerinde, salgınlarda, savaşlarda değil, sosyal hayattan koparıp yalnızlaştırarak da öldürüyor. 10 yıl boyunca kimsenin fark etmediği, un ufak olmuş kemikleri yatağında bulunan emekli hemşire Gülşen Çoğlu’yu ölüme terk eden, bu insanlık dışı düzendir. En az 30 yıl çalışmış, eşini kaybettikten sonra yalnız kalmış, akli dengesi yerinde olmayan bir insan, bu sömürü düzeninde tamamen unutulmuştur. Eğer bir burjuva kadını olsaydı, son günlerine kadar pamuklara sarılarak yaşardı. Ama işçi ve emekçiler için ne yaşamlarının, ne ölümlerinin bu düzende bir değeri vardır. Kapitalizm, insanlara sadece üretim yapabildikleri sürece değer verir; yaşlılara, hastalara, engellilere, çalışamaz duruma gelenlere ise çöpe atılmış bir eşya muamelesi yapar.
Bu yüzden, kapitalizmin öldürdüğünü haykırıyoruz. Bu düzen, insanlığı, insani ilişkileri, doğayı her gün biraz daha çürütüyor. Ne Gülşen hemşire ne de işçi sınıfının yaşlıları, hak ettikleri gibi, gölgeli bir bahçeye girer gibi huzur içinde ömürlerinin son yıllarını yaşayabiliyorlar. İşçi sınıfının şairi Nazım Hikmet’in dediği gibi, bu sömürü düzeninde hiçbir emekçi insanca bir yaşam süremiyor. Ancak sınıfsız, sömürüsüz, özgür bir dünyada, herkes hak ettiği onurlu yaşama kavuşabilir.

link: İzmir’den MT okuru bir işçi, Kapitalizm İnsanlığı Öldürüyor, 21 Mart 2025, https://en.marksist.net/node/8477
Rejimin Gözaltı Operasyonu Tüm Türkiye’de Protesto Ediliyor
Atlantik’in İki Yakasında Faşizm Yükselişte