

Bazen bir Batı ülkesine kaçak botlarla göç ederken trajik sonlarının haberlere konu olmalarıyla, bazen göçmen kamplarına yapılan polis baskınlarının acımasızlığıyla, bazen de yol kenarlarına dizilmiş ve sınırlara yürüyen binlercesinin telaşlı görüntüleriyle karşılaşıyoruz. BM’ye bağlı Uluslararası Göç Örgütünün yayımladığı 2024 Dünya Göç Raporuna göre dünyada 281 milyon göçmen bulunuyor. Öylesine büyük bir nüfus hareketinden bahsediyoruz ki bu göçmelere “Sekizinci Kıta” deniliyor. Zaten bu büyüklüğü kıtaların nüfuslarıyla kıyaslayınca durum kafamızda daha da netleşiyor. Milyonların göçü, yürüyen bir kıtayı andırıyor. Ayrıca hepimiz biliyoruz ki henüz göç etmemiş milyonlarca insan da kendisini yaşadığı yere ait hissetmiyor. Bir fırsatını bulduğu an göç edecek yüzlerce insanı bizzat kendi çevremizden bile bulabiliyoruz.
Medyada sözde uzmanların bu meseleleri ilkokul öğrencisi düzeyinde ele aldıkları programlara bakınca, göçü kendiliğinden ortaya çıkan bir şeymiş gibi hissediyor insan. Bu olgunun nedenlerini öyle bir sıralıyorlar ki kapitalizm hariç neredeyse her şeyden biraz suçlu bulabiliyorsunuz: Ekonomik, siyasi, iklimsel nedenler, savaşlar vb… Tüm bu sorunları birbirinden bağlantısız olarak ele alıp göçün ana nedeniymiş gibi göstermek, kapitalizmi kendi yarattığı sorunlarının arkasına saklayıp aklamak demektir. Elbette göçe neden olan etmenleri ana başlıklarıyla sıralarsak bu nedenlerin her biri bir konu başlığı olur. Ama tarihte eşi benzeri görülmemiş, bu denli çeşitli, hızlı ve küresel bir göçü, yüzlerce ve hatta binlerce yıllık göçlerle aynı kefeye koymak ne kadar doğru olabilir? Ayrıca göçe neden olan tüm olaylar tarihin her döneminde karşımıza çıksa da, bunların günümüzdeki tahrip gücünün bu denli büyük olmasının nedeni kapitalizmin diğer sınıflı toplumlara nazaran daha tahripkâr olması değil mi?
Tam da bu noktada ucuz işgücü konusuna değinmek istiyorum. Çünkü bu konu başlığı, egemenler tarafından neredeyse hiç dillendirilmiyor ya da bulanıklaştırılıyor. Hepimizin bildiği gibi sermaye sınıfının ağzını sulandıran gereksinimlerin başında ucuz işgücü gelmektedir. Özellikle de kriz dönemlerinde bedavanın biraz üzerinde ücretlere çalıştırabileceği işçileri hangi patron istemez ki! Hatırlayalım patronlar sınıfı ucuza işçi bulmak için sürekli köylerden kentlere göçü teşvik etmiştir. Hatta köylülerin topraklarını, ormanlarını talan etmekten tutun da kıtalar arası köle ticaretine kadar birçok yöntemi icra etmiştir. İnsanlığın geldiği düzey bu tür yöntemleri zora sokunca veya kapitalistler daha gelişmiş sömürü yöntemleri bulunca, işçi ve emekçileri göçe zorlayacak yeni yöntemler devreye sokulmuştur.
Mesela şu anda da savaşlar, devreye sokulan ekonomi programları, sağlık ve eğitim programları başta olmak üzere bir yığın yeni ve eski araçla milyonları yerinden yurdundan ediyorlar. Sermaye sınıfı bu sayede hem sürekli ucuza çalıştırabileceği bir artı emek gücünü elinin altında tutarken diğer yandan yerli işçilerle göçmen işçiler arasına nifak tohumları ekip işçi sınıfını parçalamaya çalışıyor. Diyebiliriz ki emeğin ucuzlaması, güvencesiz iş koşullarının oluşması, sendikasızlaşmanın yaygınlaşması gibi süreçlerin kullanışlı mağdurları öncelikle göçmen işçilerdir. Göçmenler, işten kovulma ve sınır dışı edilme korkusu taşıdıkları için sermaye sınıfı onlara bulunmaz Hint kumaşı gözüyle bakıyor. Hele bir de kaçak yollarla ülkeye girmişlerse… Patronlar yerli işçilerin ucuza çalışmadığı işlerde çalışmak zorunda olan göçmenleri kullanabiliyorlar. Bu şekilde bir emek gücü hiyerarşisi oluşturup işçiler arasında rekabet ortamı yaratabiliyorlar. Sonrası hepimizin malûmudur.
Kapitalist sömürü düzeni son bulmadıkça kitlesel göçler devam edecektir. Egemenlerin oyunlarına gelip birbirimize düşman olmak yerine yerli yabancı demeden işçi sınıfının bir bütün olduğunu bilip mücadeleyi genişletmeliyiz. Sınıf dayanışmasını örüp dünyayı patronlar sınıfının oyun alanı olmaktan çıkarmalıyız. Kardeşleşmeli, örgütlenmeli ve sömürü çarklarına son vermeliyiz. Başka seçenek yok.

link: Sefaköy’den bir taşıma işçisi, “Yürüyen Kıta”: Göçmen İşçi Sınıfı, 13 Mart 2025, https://en.marksist.net/node/8470
Sermayenin “Gri Yaka” İcadı