Türk Dil Kurumu internet sitesinde yapılan oylamayla 2024 yılının kelimesi “kalabalık yalnızlık” olarak seçildi. 1 milyona yakın kişi “kalabalık yalnızlık”, “merhamet”, “yabancılaşma”, “algoritma”, “yozlaşma”, “yapay zekâ” ve “dijital yorgunluk” kelimeleri arasından “kalabalık yalnızlık”ı 2024 yılının kelimesi olarak seçti. Bu durum üzerine hem TDK’nın hem de çeşitli akademisyenlerin değerlendirmelerinde sosyal medyanın ve dijital dünyanın kalabalık içinde yalnızlık hissini beslediği ifade edildi. “Takipçi ve beğeni sayılarının artması kalabalık oluştursa da insanlar içeride yalnız hissediyor” denildi. Sosyal medyanın etkilerinden, insan ilişkilerini zayıflattığından vs. bahsedilip duruldu.
Sosyal medyanın özellikle gençler için adeta bir uyuşturucu işlevi gördüğü, anlamsız ve boş içeriklerle telefon başında saatlerin geçmesine sebep olduğu elbette bir gerçek. Çevremizdeki gençlerin gitgide sosyal medyaya daha bağımlı ve takıntılı hale geldiklerini de yadsımıyoruz. Gerçekten de bir çay molasında mesela birbirimizle sohbet etmek için bile anlamlı bir çaba göstermek gerekiyor. Yoksa herkes sosyal medya profilini gözden geçiriyor, sanal oyunlar oynuyor, online alışveriş sitelerinde bir şey almasa da geziniyor ya da borsayı takip ediyor. Ortalama 6,5 dakikada bir telefonlarımızın ekranlarını kontrol ediyormuşuz. Ama sosyal medya kendinden menkul bir şey değil, tek başına kitleleri ele geçiren/yönlendiren bir güç değil. Bir kuklayı yönlendirenin kim olduğuna bakmak gibi sosyal medyayı da tasarlayan, içeriklerini üreten ve ürettirenlerin kim olduğuna bakmak lazım. Kapitalist düzende ve burjuvazinin elinde sosyal medya ve daha genel anlamıyla internet teknolojisi kapitalist ideolojinin zihinlere zerk edilmesinin ve zihinlerin felç edilmesinin bir aracı olarak kullanılıyor. İnsanları aldatmanın, toplumdan yalıtmanın ve bireycileştirmenin bir aracı. İnsanlara kalabalık içinde yalnızlık hissini veren tek şey sosyal medya değil.
İnsanlar bir araya geldiğinde kendilerini, hissettiklerini, evlerini konuşmaktan ziyade havadan sudan, sosyal medyada gördükleri bir başlıktan konuşuyor. Bu sohbetler kimseye bir şey katmıyor, doyurucu gelmiyor. Ama kendi sorunlarını açmaktan paylaşmaktan da utanıyor, çekiniyor insanlar. Çünkü aramızdaki bağlar zedelenmiş durumda. Kişisel gelişim kitaplarıyla, medyayla, çeşitli kesimlerden örnekleriyle yalnızlık hep pohpohlanan bir şey. “Kendi başına her şey olabilirsin, her şeyi yapabilirsin. Hep birlikte ileriye gidemezsin ama kendini kurtarırsan sen diğerlerinin üzerine basarak yukarı çıkabilirsin.” Bunlar kapitalist düzenin fikirleri. Bir taraftan böyle fikirlerle bir zihin bozulması yaratıyor, diğer taraftan milyonlarca kişilik genç işsizler ordusunu yaratıyorlar. Çalışarak, üreterek topluma anlamlı bir katkı sunamayan, bir topluluğun parçası olamayan, hedefleri için çaba göstermeyen gençlik elbette gitgide daha çok içine kapanıyor, daha yalnız hissediyor. Böyle bir durumda sosyal medyaya yönelme, burada görünür olma fikri de çekici gelmeye başlıyor. Bu ise insanı yaşadığı toplumdan ve gerçeklikten daha çok koparan bir adım oluyor. Bir iş bulabilen gençler ise çalışma koşullarının ağırlığı, gelecek kaygısı, sürekli yarış halinde olma zorunluluğu algısı altında yaşadığı hayata, etrafındaki insanlara yabancılaşıyor. Dolayısıyla yalnızlaşıyor.
Birçok kişinin farkında olduğu, kendini rahatsız hissettiği bu yalnızlık hali de bireysel bir sorunmuş ve kişi tek başına aşabilirmiş gibi sunuluyor. Bunun için başta bahsettiğimiz akademisyenler sorunu ortaya yatırıp şöyle çözüm önerileri getiriyorlar: aileler ekransız akşam yemeği kuralı getirsin, yani hep birlikteyken kimse telefonuna bakmasın, mahalle buluşmaları düzenlensin, şenlikler yapılsın vb. Önerilerin gülünçlüğü ortada, çünkü karşımızda konserleri bile yasaklayan bir siyasi iktidar var. Tüm dünyada egemenler işçilerin ve özellikle genç işçilerin hissettiği bu yalnızlıktan son derece memnunlar. Bu sayede toplumsal bağlar ve dayanışma daha da zayıflarken kapitalist sistemin etki alanı genişliyor. Ancak örgütlü komünist gençler olarak biz biliyoruz ki kalabalıklar içinde yalnız hissetmek zorunda değiliz, çünkü milyonların içinde yalnız değiliz! Yeter ki gençliğimizi ve enerjimizi heba etmeyelim. Hiçbir şey değişmez düşüncesiyle yalnızlığımıza hapsolmak yerine, kapılarımızı açalım, ruhumuzu sınıfımızın mücadele coşkusuyla dolduralım. Emekçi gençliği atalete, yalnızlığa, geleceksizliğe mahkûm eden kapitalizme karşı mücadeleyi büyütelim!
link: Ankara’dan genç işçiler, Kalabalık Yalnızlıklara Karşı Sınıfımızın Saflarında Buluşalım, 1 Şubat 2025, https://en.marksist.net/node/8432
Eğitime Yeni Faşist Aşı
Trumpgillerin Kaptanlığında “Akıl Çağında İşbirliği”