Bölüm 18: Tüccar Sermayesinin Devri
Fiyatlar
Daha önceki bölümlerde üzerinde durulduğu üzere, sanayi sermayesinin devri kendi üretim zamanı ile dolaşım zamanının birliğinden oluşur. Oysa tüccar sermayesinin devri yalnızca meta ve para başkalaşımlarını içerir. Marx, tüccar sermayesinin devri ve fiyatlar konusundaki analizine bir varsayımla başlar: “Burada, satın alma fiyatı ile satış fiyatı arasındaki farkın içinde yer alabilecek olan maliyetleri tümüyle göz ardı ediyoruz, çünkü bu maliyetler, şu aşamada, burada inceleyeceğimiz biçim üzerinde hiçbir değişikliğe yol açmaz.”
Belirli bir tüccar sermayesinin devirlerinin sayısı, paranın yalnızca dolaşım aracı olarak yinelenen devirlerine benzer. Örneğin tüccarın 100 birimlik para-sermayesi on devir yaparsa, kendi değerinin on katı değere sahip metalar satın alır; ya da kendi değerinin on katı değere sahip (1000 birim değerinde) meta-sermayeyi piyasada realize etmiş olur. Paranın piyasada yalnızca dolaşım aracı olarak dolaşmasıyla, tüccar sermayesinin devri arasında bir fark vardır. Dolaşım aracı olarak paranın devrinde aynı para parçaları çeşitli ellerden geçerler ve bunların dolaşım hızları temelinde dolaşımdaki para parçaları kitlesi oluşur. Tüccar söz konusu olduğunda ise, tekrar tekrar kendi değeri tutarında meta-sermaye alıp satan ve tüccara tekrar tekrar “değer+artı-değer” olarak dönen şey onun para-sermayesidir. Sermaye devri olarak tüccar sermayesinin devrini karakterize eden şey budur. “Sürekli olarak, dolaşıma sürdüğünden daha fazla parayı dolaşımdan çeker. Bunun dışında, tüccar sermayesinin devrinin hızlanmasıyla (gelişkin bir kredi sisteminin varlığında paranın ödeme aracı olma işlevi de ağır basacağından), aynı para kütlesinin daha hızlı dolaşacağı da apaçıktır.”
Meta ticareti sermayesinin yinelenen devri, hiçbir zaman, alım satımın yinelenmesinden başka bir anlama gelmez. Sanayi sermayesinin yinelenen devri ise, (tüketim süreci dahil olmak üzere) toplam yeniden üretim sürecinin belirli aralıklarla yinelenmesi ve yenilenmesi anlamına gelir. Bu durum tüccar sermayesine yalnızca dışsal bir koşul olarak görünür. Oysa tüccar sermayesinin hızlı bir şekilde devir yapabilmesi için, sanayi sermayesinin sürekli olarak piyasaya metalar sürmesi ve onları piyasadan geri çekmesi gerekir. “Genel olarak yeniden üretim süreci yavaşsa, tüccar sermayesinin devri de yavaş olur. Tüccar sermayesi, üretken sermayenin devrine aracılık ediyor olsa bile, bunu, yalnızca, onun dolaşım zamanını kısaltması ölçüsünde yapar. Sanayi sermayesinin devir zamanının bir başka engelini oluşturan üretim zamanı üzerinde doğrudan bir etkiye sahip değildir.” Üretken tüketimin oluşturduğu bu engel bir yana bırakılırsa, tüccar sermayesinin devri toplam bireysel tüketimin hızıyla ve hacmiyle sınırlanır. Çünkü meta-sermayenin tüketim fonuna dahil olan kısmının tümü bu hız ve hacme bağımlıdır.
Ticaret dünyasında gerçekleşen spekülatif olaylar bir yana bırakılacak olursa, tüccar sermayesi, birincisi, üretken sermaye için M-P evresini kısaltır. “İkincisi, modern kredi sisteminin varlığında, tüccar sermayesi, toplumun toplam para-sermayesinin büyük bir kısmını elinin altında bulundurur ve böylece daha önce satın alınmış olanların nihai satışlarından önce alımlarını yineleyebilir.” Kapitalizm geliştiğinde verili her tür sınırın ötesine taşabilen yeniden üretim sürecinin muazzam esnekliği sayesinde, üretimin kendisi tüccar sermayesinin önüne herhangi bir engel çıkarmaz ya da yalnızca çok esnek bir engel çıkarır. “Tüccar sermayesinin hareketi, bağımsızlaşmasına rağmen, hiçbir zaman, sanayi sermayesinin dolaşım alanındaki hareketinden başka bir şey değildir. Ama tüccar sermayesi, bağımsızlaşması sayesinde, belirli sınırlar içinde, yeniden üretim sürecinin engellerinden bağımsız şekilde hareket eder ve bu nedenle, yeniden üretim sürecini, bu sürecin sınırlarının bile ötesine sürükler.” Dolayısıyla tüccar sermayesinin bağımsızlaşması durumu (dışsal bağımsızlık), onun sanayi sermayesine içsel bağımlılığını ortadan kaldırmaz. Bu içsel bağımlılık bazen onun hareketini, zor yoluyla yani bir bunalım aracılığıyla dengenin yeniden kurulacağı bir noktaya kadar kısıtlar.
“Bunalımların kendilerini ilk gösterdikleri ve patlak verdikleri yerin, dolaysız tüketimle ilgili olan perakende ticaret alanı değil, toptan ticaret ve toplumun para-sermayesini toptan ticaretin hizmetine sunan bankacılık alanları olması görüngüsü bu nedenle ortaya çıkar.” Sanayici kapitalistler, ihracatçılar, ithalatçılar ve toptancı tüccarlar arasında cereyan eden alım satımları düşündüğümüzde, metaların görünmeyen herhangi bir noktada satılmamış olarak durmakta olduğunu da hesaba katmamız gerekir. Bazen, “tüm üreticilerin ve aracı tüccarların stokları adım adım aşırı birikme noktasına varır. Kısmen sanayici kapitalistin bir dizi başka sanayici kapitalisti harekete geçirmesi, kısmen de eksiksiz şekilde istihdam ettikleri işçilerin her zamankinden daha fazla para harcayabilmeleri nedeniyle, tüketim, genellikle tam da bu sırada en yüksek düzeyine ulaşmış olur. Kapitalistlerin gelirleriyle birlikte harcamaları da artar.” Ayrıca, değişen sermaye ile değişmeyen sermaye arasında sürekli bir dolaşım gerçekleşir. Bu dolaşım bireysel tüketime katılmasa da, yine de bireysel tüketimle kesin olarak sınırlanır.
Değişmeyen sermaye üretimi hiçbir zaman kendi başına bir amaç değildir, yalnızca, ürünleri bireysel tüketime dahil olan üretim alanlarında daha fazla değişmeyen sermayeye gereksinim duyulduğu için bu üretim yapılır. “Gelecekteki talebin kışkırttığı bu dolaşım bir süre boyunca sarsıntısız bir şekilde devam edebilir ve bu nedenle söz konusu dallarda tüccarların ve sanayicilerin işleri tıkırında gidebilir. Uzak piyasalara satış yapan (ya da yurt içindeki stokları da birikmiş olan) tüccarlara para geri dönüşleri, bankaların ödeme baskısı yapmasına ya da satın alınmış metalar karşılığında verilen borç senetlerinin vadelerinin bu metaların yeniden satılmasından önce dolmasına yol açacak kadar yavaş ve seyrek hale gelir gelmez bunalım patlak verir. O zaman, ödeme yapabilmek için zoraki satışlar ve indirimli satışlar başlar. Ve böylece, görünüşteki gönenci birdenbire sona erdiren çöküş gerçekleşir.”
Tüccar sermayesinin devri, yalnızca birkaç sanayi sermayesinin devirlerine eş zamanlı ya da arka arkaya aracılık etmekle kalmaz, aynı zamanda meta-sermayenin başkalaşımının M-P ve P-M şeklindeki karşıt evrelerini de hızlandırabilir. Bir metanın üretim fiyatı küçükse, kâr oranı belliyken, tüccarın bu daha ucuz metanın belirli miktarı üzerinden elde edeceği kârın tutarı da küçük olur; tersi olursa tersi olur. Bu bağlamda sonuç, tümüyle, tüccarın onun metalarıyla ticaret yaptığı sanayi sermayesinin üretkenliğinin daha büyük ya da daha küçük olmasına bağlıdır.
Marx burada, 1602 yılında kurulan ve Hollanda hükümetinden Doğu Hindistan’la ticaret yapma tekelini alan Hollanda Doğu Hindistan Şirketinin oluşturduğu tekel durumuna değinir. Burada olduğu gibi, tekelci tüccarın aynı zamanda üretim üzerinde de tekel oluşturduğu örnekler vardır. Bu gibi örnekler dışında, metaların az ya da çok satılmasına veya satış fiyatına tüccarın karar vereceğini düşünmekten daha saçma bir şey olmayacaktır. İşin gerçeğinde, tüccarın meta satış fiyatının iki sınırı vardır. Birincisi, metanın tüccarın belirlemediği üretim fiyatı; ikincisi, yine onun belirlemediği ortalama kâr oranı. “Onun karar vereceği, ama kullanabileceği sermayenin büyüklüğünün ve başka koşulların da etkide bulunacağı tek şey, pahalı metaların mı yoksa ucuz metaların mı ticaretini yapmak istediğidir. Dolayısıyla, tüccarın nasıl hareket edeceği, onun keyfine değil, sadece ve sadece, kapitalist üretim tarzının gelişmişlik derecesine bağlıdır.” Örneğin üretim tekeline sahip olan eski Hollanda Doğu Hindistan Şirketi, kapitalist üretimin başlangıç dönemlerine karşılık gelen ticaret tekeli durumunu, tümüyle değişmiş koşullarda da sürdürmeyi hayal edebilmiştir. Fakat rakip ülkelerle mücadele ve Hollanda’nın eski gücünün ve siyasal öneminin gerilemesi nedeniyle 1798’de tasfiye edilmiştir.
Kârın kaynağı örneğinde olduğu gibi, salt ticaretin bakış açısından ve tüccara özgü önyargıdan kaynaklanan çeşitli yanlış düşünceler vardır. Satış fiyatının belirlenmesi konusundaki yaygın önyargı da, çeşitli nedenler sayesinde varlığını sürdürür. Marx kısaca bu nedenlere değinir. Bunlardan biri, rekabet olgusu ve örneğin bir tüccarın rakiplerini piyasadan atmak için daha ucuza satış yapmasıdır. Bir diğeri, aslında tüccarın belirlemediği fakat neticede ona yarayan bir durumdur. Şöyle ki, üretim fiyatları emeğin artan üretici gücü nedeniyle düşerse, mevcut piyasa satış fiyatları ortalama kârdan daha fazlasını getirir. Ayrıca, “bir tüccar, daha büyük bir sermayenin daha hızlı bir şekilde devir yapmasını sağlamak için satış fiyatını indirebilir (bu da hiçbir zaman fiyata eklediği olağan kârı indirmesinden başka bir anlama gelmez)”. İşte bunların tümü, yalnızca tüccarların kendi aralarındaki rekabetle ilgili olan şeylerdir.
“Her bir meta miktarının fiyatı, bunun değere karşılık gelmesi ölçüsünde, söz konusu metalarda nesnelleşmiş olan emeğin toplam miktarıyla belirlenir. Çok sayıda metada az miktarda emek nesnelleşirse, tek bir metanın fiyatı düşük ve onun içinde saklı bulunan artı-değer küçük olur.” Varsayımımıza göre fiyat o metanın toplam değerine eşittir. Bir metada cisimleşmiş olan emeğin karşılığı ödenmiş ve karşılığı ödenmemiş emeğe ne şekilde bölündüğünün ise metanın fiyatıyla hiçbir ilgisi bulunmaz.
Ticari satış fiyatı söz konusu olduğunda üretim fiyatı verilidir ve ticarete dışsal bir ön koşuldur. Marx, ticari meta fiyatlarının geçmiş dönemlerde daha yüksek olduğunu belirtir. Bunun nedenlerinden biri, üretim fiyatlarının yüksekliği yani emeğin üretken olmamasıdır. Bir diğer neden, tüccar sermayesinin, henüz sermayelerin genel bir hareketliliğinin ve dolayısıyla genel bir kâr oranının oluşmadığı dönemlerde, daha yüksek bir artı-değer payını kendisine çekebilmesidir. “Dolayısıyla, bu durumun sona ermesi, iki açıdan bakıldığında da, kapitalist üretim tarzının gelişmesinin sonucudur.”
Tüccar sermayesinin devirleri, farklı ticaret dallarında daha uzun ya da daha kısa sürer. “Aynı ticaret dalları içinde, devir, iktisadi çevrimin farklı evrelerinde daha hızlı ya da daha yavaş olur. Ama deneyimlerle bulunan belirli bir ortalama devir sayısı vardır.” Tüccar sermayesinin devri, sanayi sermayesininkinden farklıdır ve bu da konunun doğasından kaynaklanır. Ayrıca, tüccar sermayesinin devrinin, kârın ve fiyatın belirlenmesiyle ilişkisi de farklıdır.
Sanayi sermayesinin devri, yeniden üretimin belirli aralıklarla yinelenmesini ifade eder ve belirli bir süre içinde piyasaya sürülen metaların miktarına bağlıdır. Ayrıca, devir zamanı üretim sürecinin hacmi üzerinde etkide bulunduğundan, değer ve artı-değer oluşumunu etkisi oranında sınırlandırır. Bu nedenle, devir, yıllık olarak üretilen artı-değer kütlesinin belirlenmesinde ve dolayısıyla da genel kâr oranının oluşumunda sınırlandırıcı bir rol oynar. Oysa ortalama kâr oranı tüccar sermayesi için verili bir büyüklüktür. “Tüccar sermayesi, kârın ya da artık değerin yaratılmasına doğrudan doğruya katılmaz ve genel kâr oranının oluşumunda, yalnızca, sanayi sermayesinin ürettiği kâr kütlesinden toplam sermayedeki kendi payıyla orantılı bir pay alması ölçüsünde, belirleyici bir rol oynar.”
Bir sanayi sermayesinin devir sayısı ne kadar büyük olursa, oluşturduğu kâr kütlesi de ve kâr oranı da o kadar büyük olur. Tüccar sermayesinde ise durum farklıdır. Tüccar sermayesi için kâr oranı, bir yandan sanayi sermayesinin ürettiği kârın kütlesiyle, diğer yandan toplam ticaret sermayesinin göreli büyüklüğüyle belirlenir. Tüccar sermayesinin devirlerinin sayısı, onun toplam sermayeyle ilişkisi ya da dolaşım için gerekli olan tüccar sermayesinin göreli büyüklüğü üzerinde belirleyici bir etkide bulunur.
Tüccar sermayesinin ortalama devrini kısaltan koşullar (örneğin ulaştırma araçlarının gelişmesi), tüccar sermayesinin mutlak büyüklüğünü o miktarda azaltır ve bu nedenle genel kâr oranını yükseltir. Tersi olursa, tersi olur. Geçmiş koşullarla karşılaştırıldığında, gelişmiş bir kapitalist üretim tarzı tüccar sermayesi üzerinde iki şekilde etkide bulunur. Birincisi, tüccar sermayesinin hızlı devri ve yeniden üretim sürecinin bunu mümkün kılan daha yüksek hızı nedeniyle tüccar sermayesinin sanayi sermayesine oranı küçülür. İkincisi, kapitalist üretim tarzının gelişimiyle birlikte her tür üretim meta üretimine dönüşür ve dolayısıyla tüm ürün dolaşım aracılarının eline geçer. Oysa eski üretim tarzlarında ticaret sermayesi devir yaptırdığı meta-sermayeye oranla daha büyük olmasına karşın mutlak olarak daha küçüktür. Çünkü toplam ürünün çok küçük bir kısmı meta olarak üretilir ve dolayısıyla tüccarların eline geçen toplam meta miktarı daha küçüktür.
Kapitalist üretim tarzı geliştikçe daha büyük miktarda meta kütlesi üretilirve tahıl örneğinde olduğu gibi üretimin giderek daha büyük bir bölümü ticarete konu olur. “Ayrıca, bunun bir sonucu olarak, yalnızca tüccar sermayesinin kütlesi değil, dolaşıma (gemi taşımacılığına, demiryollarına, telgraf sistemlerine vb.) yatırılmış olan tüm sermaye büyür.”
Tüccar sermayesinin toplam sermayeye oranla büyüklüğü verili kabul edildiğinde, farklı ticaret dallarındaki devirlerin farklılığı tüccar sermayesine düşen toplam kârın büyüklüğü ve genel kâr oranı üzerinde etkide bulunmaz. Tüccarın kârı, devir yaptırdığı meta-sermayenin kütlesiyle değil, söz konusu devre aracılık etmek için yatırdığı para-sermayenin büyüklüğüyle belirlenir. “Böyle olmasaydı, tüccar sermayesi, devirlerinin sayısına oranla, sanayi sermayesine göre çok daha yüksek bir kâr elde ederdi ve bu da genel kâr oranı yasasıyla çelişirdi.”
Önemli nokta şu ki, tüccar sermayesinin farklı ticaret dallarındaki devirlerinin sayısı metaların ticari fiyatlarını doğrudan doğruya etkiler. Belirli bir ticari sermayenin kârının tek bir metanın üretim fiyatına düşen payı, farklı iş dallarındaki tüccar sermayelerinin devirlerinin sayısıyla ya da devir hızlarıyla ters orantılıdır. “Dolayısıyla, farklı ticaret dallarındaki aynı ticari kâr yüzdesi, bunların devir zamanlarındaki farklılıklara bağlı olarak, metaların satış fiyatlarını, söz konusu metaların değerlerine göre çok farklı oranlarda yükseltir.”
Buna karşılık, sanayi sermayesinde devir zamanı, sömürülen emek gücü miktarını değiştirdiği için, verili bir sermayenin verili bir zamanda ürettiği değerlerin ve artı-değerlerin miktarını etkiler. Fakat üretilmiş olan tek tek metaların değer büyüklüklerini hiçbir şekilde etkilemez. Bazı durumlarda bazı metaların üretim fiyatları değerlerinden sapmış olsa da, bir bütün olarak üretim sürecine, toplam sanayi sermayesinin ürettiği meta kütlesine bakılır bakılmaz, genel yasanın doğrulandığı görülür.
Marx sanayi ve ticari sermayelerin devir zamanlarının detaylı şekilde incelenmesinden sonra ulaşılan sonucu vurgular. “Demek ki, devir zamanının sanayi sermayesindeki değer oluşumu üzerindeki etkisinin daha yakından incelenmesi, bizi, metaların değerlerinin içerdikleri emek-zamanla belirlendiği şeklindeki genel yasaya ve ekonomi politiğin temeline geri götürür.” Oysa tüccar sermayesinin devirlerinin ticari fiyatlar üzerindeki etkisi, şayet ara bağlantılar çok kapsamlı bir şekilde çözümlenmezse, fiyatların tümüyle keyfi bir şekilde belirlendiği yanlışına çıkarır. Zaten, yeniden üretim süreci hakkındaki tüm yüzeysel ve çarpık görüşler, tüccar sermayesinin kendine özgü hareketlerinin tüccarların kafalarında uyandırdığı yanlış düşüncelerden kaynaklanır.
Kapitalist üretimin gerçek iç bağlantılarının çözümlenmesi zor ve karmaşık bir iştir. Örneğin, “değerin ve artık değerin sınırları veriliyse, sermayeler arasındaki rekabetin değerleri üretim fiyatlarına ve sonrasında ticari fiyatlara, artık değeri de ortalama kâra nasıl dönüştürdüğünü anlamak kolaydır. Ama bu sınırların yokluğunda, rekabetin genel kâr oranını neden şu yerine bu sınıra, örneğin %1500 yerine %15’e indirdiği hiçbir şekilde anlaşılamaz. Rekabet, onu sadece bir düzeye indirebilir. Ama bu düzeyin kendisini belirlemesini sağlayabilecek olan hiçbir öğe barındırmaz.”
Kapitalist işleyişin çözümlenmesinin devasa zorluğu karşısında yüzeysel ve çarpık düşüncelere sapanların durumunu ne güzel açıklar Marx. “Eğer, okurun acı çekerek farkına vardığı üzere, kapitalist üretimin gerçek, iç bağlantılarının çözümlenmesi, çok karmaşık bir şey ve çok kapsamlı bir işse; eğer sadece göze göründüğü biçimiyle yüzeydeki bir hareketin içsel olan gerçek harekete indirgenmesi bilimin bir eseriyse, kapitalist üretim ve dolaşım aracılarının kafalarında, üretim yasaları hakkında, söz konusu yasalardan tümüyle sapan ve sadece görünürdeki hareketin bilinçli ifadeleri olan düşüncelerin oluşmak zorunda kalacağı apaçıktır. Bir tüccarın, bir borsa spekülatörünün, bir bankacının düşünceleri kaçınılmaz olarak tümüyle çarpıktır. Fabrikatörlerin düşünceleri ise sermayelerinin tabi olduğu dolaşım eylemleri ve genel kâr oranının eşitlenmesi tarafından bozulur. Rekabet de bu kişilerin kafalarında tümüyle çarpık bir rol oynar.”
(devam edecek)
link: Elif Çağlı, Marx’ın Kapital’ini Okumak, III. Cilt /17, 1 Ocak 2025, https://en.marksist.net/node/8411