Son günlerde Türkiye gündemi çocuklara, kadınlara, hayvanlara yönelik vahşet haberleriyle çalkalanıyor. Toplumun artık bu kadarı da olmaz dediği ne varsa bir bir yaşanırken, yaşananlar midesi, vicdanı olan herkesi derinden sarsıyor. Son olarak “yenidoğan çetesi” olarak adlandırılan ve emekçi aileleri ve SGK’yı soymak için henüz dünyaya gözlerini yeni açmış bebeklerin canına kast eden bir şebeke açığa çıktı. Birtakım hastanelerin ve sağlık çalışanlarının adının geçtiği olayların buzdağının görünen kısmı olduğunu, yaşananların birkaç vicdansızın çıkarları uğruna yaptıkları “kötülüklerin” fazlasıyla ötesine geçtiğini görmek gerekiyor.
Nicedir emekçiler için bir cendereye dönüştürülen kâr odaklı sağlık sistemi küçücük bebeklerin canına kıyacak kadar kör vicdanlı suç şebekeleri yaratmayı başardı. Paylaşılan bilgilere göre doktor, 112 çalışanı, hemşire gibi sağlık elemanlarından oluşan şebeke, yeni doğan bebekleri tıbbi gereklilik olmadığı halde kendi belirledikleri hastanelerin yoğun bakım ünitelerine yönlendiriyor, hem yapılan veya yapıldı gösterilen tıbbi işlemler hem de yoğun bakım süreci üzerinden SGK’dan ve ailelerden kazanç elde edip vurgun yapıyorlardı. Gereksiz ve yanlış tıbbi uygulamalar, besinsizlik gibi nedenlerle kimi çocukların ölümüne neden oldukları da tespit edilmiş durumda. Olayların açığa çıkmasıyla çocuğunu adı geçen hastanelerde dünyaya getirip de kaybeden aileler çocuklarının ölümlerinin araştırılmasını talep etmeye başladı.
Olayların merkezinde bebeklerin olması işin vardığı noktayı çarpıcı şekilde ortaya çıkıyor. Ancak özellikle özel hastanelerin çeşitli usulsüzlüklerle SGK’yı soyduğu nicedir bilinen bir gerçektir. 2012 yılında SGK’nın, 2016 yılında Sayıştay’ın hazırladığı denetim raporlarında bu gerçekler açıkça ortaya çıkmıştı. Hastaneye başvuran her hastaya radyolojik görüntüleme yapan, kullanılmayan ilaç ve tıbbi cihazları kullanıldı gösteren, yatak kapasitesinin kat be kat üstünde yoğun bakım hastası kaydı olan, bir hastayı aynı gün farklı hastanelerde tedavi görmüş gibi gösteren, hatta ölmüş kişilere ameliyat yapan özel hastanelerin bu yollarla SGK’yı milyarlarca lira zarara uğrattığı anlatılıyordu bu raporlarda. Ancak İşsizlik Fonunda olduğu gibi büyük çoğunluğu işçi ve emekçilerin ücret kesintilerinden oluşan SGK’nın bütçesinin de sermaye sınıfına akmasında beis görmeyen iktidar denetimleri arttırmamış, yaşananlara göz yummuştur. Hastane sahiplerinin Sağlık Bakanı yapılmasıyla usulsüzlüklerin, denetimsizliğin, cezasızlığın önü daha da açılmıştır. Tüm bunların sonucunda iş bebek öldürmeye kadar varmıştır.
Tüm bu yaşananlar AKP’nin 2000’li yılların başında devreye soktuğu ve sağlıkta kuyrukları bitirmeyi, herkesin kaliteli sağlık hizmetine kolayca ulaşmasını vaat ettiği “sağlıkta dönüşüm” projesinin yarattığı yıkımı gözler önüne seriyor. Meali sağlık sisteminin kâr odaklı bir hale dönüştürülmesi olan bu proje ile kamu hastanelerinin niteliği giderek düşürüldü, muayene süreleri kısaltıldı, yoğun bakım ve yatak kapasiteleri azaltıldı, birçok bölüm taşeronlaştırıldı. Kamu hastanelerinde muayene olmak, tetkik yaptırmak için randevu almak ayları bulur hale geldi. Öte yandan mahalle aralarına bile tıp merkezleri, özel hastaneler açıldı. Özel hastanelerin yoğun bakım kapasiteleri kamu hastanelerini geride bıraktı. Kamu hastanelerinde tedavi olamayan insanlar özel hastanelerin insafına terk edildi. Daha çok kâr güdüsünün merkezde olduğu sağlık sisteminin insan hayatını hiçe sayacağı aşikârdır. Sağlık hizmetlerinin ticari faaliyet, hastaların müşteri olduğu sağlık sisteminde emekçiler hem paralarından hem de sağlığından, canından oluyor.
Sağlıkta dönüşüm projesi gündeme geldiği günden beri Türk Tabipler Birliği (TTB) gibi meslek örgütleri, çeşitli sendikalar ve sosyalistler bu projenin yaratacağı yıkıma dikkat çekiyor ve mücadele ediyorlar. Sağlığı kamusal bir hizmet olmaktan çıkarmayı amaçlayan bu projenin hem insanların nitelikli sağlık hizmetine erişimini engelleyeceği hem de sağlık emekçilerinin çalışma koşullarını alabildiğine kötüleştireceği yıllardır ifade ediliyor. Gelinen noktada AKP iktidarının süslü cümlelerle pazarladığı sağlıkta dönüşüm projesinin emekçiler için sağlık sistemini nasıl bir cendereye dönüştürdüğü apaçık ortada. Sermayeyi ihya politikalarının yanı sıra rejimin karakteri de emekçiler için sorunların katmerleşmesine neden oluyor. Çetelerin, mafyaların cirit attığı, mallara çökülen, alenen kara para aklanan faşist rejim altında hastanelerde de çeteleşmenin oluşması, yolsuzlukların yapılması şaşırtıcı değil.
Üstelik iktidar yaşananların bedelini yine emekçilere yüklemeye çalışıyor. Adı geçen hastanelerin kamulaştırılması yerine kapatılmasıyla binlerce masum sağlık emekçisi işsiz kaldı. Sağlık emekçilerine duyulan güven yerle bir edilerek sağlıkta şiddetin artmasının yolları döşendi. İl sağlık müdürleri, bakanlar soruşturma kapsamına girmedi. Meslek örgütleri ve sendikalar kapatılan hastanelerin kamulaştırılarak tekrar açılmasını, sağlıkta özelleştirme politikalarına son verilmesini, soruşturma kapsamının yetkilileri de içerecek şekilde genişletilmesini talep ediyor. Yaşananlar ücretsiz ve nitelikli sağlık hakkının emekçiler açısından hayati önemde bir mücadele talebi olduğunu ortaya koyuyor. Faşist rejimin ve sermaye sınıfının el ele emekçilerin yaşamını hiçe saymasına karşı meslek örgütlerinde, sendikalarda, sosyalist mücadele örgütlerinde bir araya gelip birlikte mücadele etmekten başka yol yok!
link: Elçin Karaca, Sağlıkta Ticarileşme Ölüm Getiriyor, 28 Ekim 2024, https://en.marksist.net/node/8370
Eğitimde Derinleşen Çürüme ve Çöküş